Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır İl Binası önünde devam ettirilen oturma eylemine, PKK tarafından alıkonulan asker ve polis aileleri de katıldı.

Alıkonulan askerlerin bırakılması için 4 yıldır çaba gösteren İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, bugüne kadar yürüttükleri çalışma ve ailelerin eylemine ilişkin Mezopotamya Ajansı'dan (MA) Berivan Altan'ın sorularını yanıtladı. 

İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, PKK’nin elindeki polis ve askerlerin 29 Mayıs’ta ailelerine mektup gönderdiğini, bunların serbest bırakılması için Meclis’te görüşmeler yaptıklarını, konunun Öcalan’la konuşulduğunu ve belli bir aşamaya geldiğini kaydetti. 

Türkdoğan "29 Mayıs’ta Ankara’ya aileleri davet etmiştik. Derneğimize bir şekilde ulaştırılan asker ve polislerin mektuplarını anne ve babalarına ilettik. Tabii aileler çok sevinmişti. Mektuplardan anladığımız kadarıyla 13 asker ve polis bulunuyor. Bunlardan 8’inin mektupları gelmişti. Mektuplarda yazan; Türkiye’de demokratik kamuoyunun oluşması ve yapılacak bir çağrı ile birlikte kendilerinin insan hakları heyetlerine teslim edileceğiydi. 29 Mayıs günü Meclis’te, CHP, HDP ve AKP ile görüşmeler gerçekleştirdik" dedi.

Siyasi partilerle görüşmenin içeri nasıldı?

CHP konuyla ilgileneceğini söyledi. Sayın Kılıçdaroğlu konuyla ilgilendiğini ve iktidardan bir çözüm beklediğini açık açık ifade etmişti. Son Parti Meclisi toplantısında da bu kişilerin serbest bırakılması gerektiğini açık açık ifade etmişti. AK Parti Grup Başkanı Sayın Naci Bostancı’yla da bir görüşme yapmıştık ve taleplerimizi hükümete ileteceğini söyledi. Hükümete de iletti. Aslında bir süreç başlatmıştık ve bu sefer daha umutluyduk. Mayıs ayında Abdullah Öcalan’la bir görüşme başlamıştı ve tüm kamuoyunda acaba yeni bir süreç başlayacak mı diye tartışmalar vardı. 

Fakat bu mesele süreçle ilgili bir durum değil. PKK elindeki asker ve polislerin yaklaşık 4 yıldır özgürlüğünden mahrum tutulmasını çok sık eleştirdik. Defalarca çağrı yaptık. Bu sefer çok uzadı bu süreç. Dolayısıyla inanıyorum ki çok kısa sürede demokrasiden yana olanların bu konuyla daha yakından ilgileneceğini düşünüyorum. Özellikle Kürt hareketinin bu konuda adım atması gerekiyor.

Bu sürecin uzamasının nedenleri neydi?
 
Eğer devlet iseniz anayasanıza bağlı kalmak durumundasınız. Anayasada yaşam hakkı kutsaldır. Devletin asker ve polislerinin kurtarılması konusunda bugüne kadar daha ciddi faaliyet içerisinde olması gerekirdi. Sürekli terörle mücadele ettiğinizi ifade edeceksiniz. Mücadele ettiğiniz insanları sürekli terörist olmakla itham edeceksiniz. Her türlü hakareti yapacaksınız ama bir yandan da bu sorunun çözümü için adım atmayacaksınız. Türkiye devletini yönetenler bakımından burada bir samimiyetsizlik olduğu açık. Gerçekten alıkonulan asker ve polisleri PKK’nin elinden almak zannedildiği kadar zor değil. Bu çok kolay bir konuydu. Şimdiye kadar çözülebilirdi ancak siyasi iktidarın tutumu nedeniyle bugüne kadar geldi.

Geçmiş yıllarda da benzer bir duruma aracılık etmiştiniz… 

En son Eylül 2015’te, 20 gümrük memurunu heyetimiz aldı ve yetkililere teslim edildi. Bu çok sık karşılaşılan bir durum. İnsan hakları savunucuları her zaman görevlerini yerine getirdiler. Biz bu sorunun çözülmesi için elimizden geleni yaptık. HDP Diyarbakır İl Binası önünde çocuklarıyla ilgili eylem yapan anneler oraya oturunca, alıkonulan asker ve polis annelerinde dördü de hiçbir çare bulamadıkları için gidip oturdular. Çünkü bu insanlar sürekli bu konunun kamuoyunda konuşulmasını istiyorlar. Ancak Türkiye’deki ana akım ya da yandaş medya, iktidarın kontrol ettiği medya bu konuyu konuşmuyordu. O yüzden konu gündeme gelmiyordu. Sadece Kürt medyası bu konudan bahsediyordu. Türkiye’yi yönetenler tarafından sorunun çözümsüz kalması 4 yıla varmasına neden oldu.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun da HDP İl Binası önüne gidip oturmasını nasıl değerlendirmek gerekiyor?

Ailelerin çocuklarını istemesi kadar doğal bir şey olamaz. Ailelerin talebi noktasında hem fikiriz. Bir şekilde örgüte katılan, militan olan çocuklar bakımından da çözüm bulunması gerekiyor. Bunların başında da elbette yeni bir barış sürecinin inşası geliyor. Dolayısıyla annelerin, ailelerin talebiyle siyasi meseleyi birbirine karıştırmamak gerekiyor. Tabii ki şu soruyu da sormak gerekiyor; hem çocuklarınızı PKK’den isteyeceksiniz hem de bir şekilde PKK ile diyalog kurmayıp, muhatap olmayacaksınız. Bu sorunu çözmekten yana mısınız? Çözmek için hangi adımları atacaksınız? 

Sanırım Süleyman Soylu’dan konuya dair randevu talep etmişsiniz?
 
Ailelerle birlikte görüşmek en az iki kere yazılı, defalarca sözlü talepte bulunduk. İçişleri Bakanı bu konuda bizim ve ailelerle görüşmeyi kabul etmedi. Ha kendisi defalarca ailelerle görüşmüş. İçişleri Bakanı tarafından yeni durum ne oldu gerçekten düşünemiyorum. Kendisi bizatihi oraya gitmiş iken alıkonulan asker ve polisler için açıklama yapabilirdi.

'BAZI ÇEVRELER İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARINDAN HDP ÖNÜNE GİDEN DERNEKLER GİBİ DAVRANMASINI İSTİYOR'

AKP’li bazı siyasetçiler bu konularda derneğinizi hedef aldı. Neler söylemek istersiniz?

Oturma eylemi siyasi iktidar tarafından HDP’ye karşı bir siyasi manipülasyon aracı olarak kullanılmak isteniyor. Bu bizi gerçekten üzüyor. Bazı çevreler insan hakları savunuculardan HDP önüne giden diğer dernekler gibi davranmasını istiyorlar, hayretle karşılıyorum. 4 yıldır bu ailelerle ilgilenen İnsan Hakları Derneği’ydi, defalarca onlarla birlikte açıklama yaptım. Gitmediğimiz yer kalmadı. Girişimlerimizden de iktidarın haberi var. Dolayısıyla özellikle iktidar çevresinin dillerine ve üsluplarına dikkat etmesi gerekiyor. İnsan hakları herkes için her zaman lazımdır. Çeşitli argümanlar için insan hakları ortamını zehirlememek, kriminalize etmemek ve terörle suçlamamak gerektiğini belirtmek istiyorum. Geçmiş yıllardan ders çıkarmaları gerekiyor. Ama anladığım kadarıyla hala ders çıkarmamışlar ve iktidarın değirmenine su taşıyorlar. Bizler hiçbir şey kaybetmeyiz. Bizler faaliyetlerimizi yürütmeye devam edeceğiz.

Sorunun Meclis’te çözümü için yapılan çağrılar da iktidar tarafından kabul görmüyor…

Meclis’te bir heyet oluşturma talebimiz kabul görmemişti. MHP zaten görüşmek istemiyor. İktidarı AKP- MHP oluşturuyor. Bu yüzden heyet oluşmamıştı. TBMM bu sorunu çözmeyecekse, kim çözecek? TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu bu sorunun çözümü için görev üstlenebilir, çalışma yapabilir. Meclis’te özel bir komisyon kurulmasının yanı sıra tüm partilerin temsiliyetinin var olduğu bu komisyon pekala açıklama yapıp, heyet oluşturabilir. Bunu engelleyecek bir durum yok ki keza görevidir. Biz asker, polis meselesini bir şekilde çözeceğiz. Hangi açıdan tartışılırsa tartışılsın Türkiye kamuoyu bu konuyu konuşmaya başladı. 

Türkiye kamuoyunun ‘yurttaş olarak bu devlet için ne kadar kıymetliyiz’, ‘bizim haklarımız güvencede mi değil mi’ diye sormalı. Her zaman İsrail örneği vermişimdir, Filistinlere uygulamalarını sürekli eleştirmemize rağmen. Bir askeri için yapmadıkları fedakarlık kalmadı. Ancak Türkiye’de bir asker ve polisinin kurtarılması için devletin fedakarlık yapması gerekmiyor. Sadece bu konuyu gündemine almaları ve çağrı yapmaları bu konuyu çözebilir.

HDP önündeki oturma eyleminin gidişatı ve iktidarın tavrı üzerine neler söylemek istersiniz? 

Biz insan hakları savunucuları olarak, 18 yaşı altı gençlerin silahlı örgütlere katılmasını doğru olmadığını söylüyoruz. Aileler çocukları ortadan kaybolduğunda ya da onların iddia ettiği gibi kaçırıldıklarında yetkili makamlarca işleme alınması gerekirdi. İçişleri Bakanı’na sormak gerekiyor, ailelerin iddiaları doğrultusunda bu güne kadar ne yaptınız?

Aileler çocuklarının kaçırıldığını iddia ediyorsa en fazla bir gece bekler. Çocuğundan bir gece haber alamazsa karakola gider. Adli merciler ki İçişleri Bakanlığı’na bağlıdır. O adli mercilerin işlem yapması gerekir. İnsan Hakları Derneği’nin saha gözlemlerine ve İçişleri Bakanlığı verilerine bakıldığında her yıl zaten yasadışı örgütlerden ayrılıp, gelen onlarca, yüzlerce militan bulunmakta. Türkiye dışından da içinden de Habur Kapısı’na gelip, Silopi’deki adli mercilere teslim oluyor. Bazı şeylerin daha sosyolojik temel de tartışılması gerekiyor. Bence burada konuşulması gereken annelerin barış talebi, çocuklarının sesini duymak istemeleri.

Madem İçişleri Bakanı olarak oraya gittiniz, barışa dair iki kelam edin. Siz değil misiniz ‘son terörist öldürülünceye kadar mücadele edilecek’ diyen. Şimdi o ailelerin çocukları örgüte katılmış. Siz hem o çocukların öldürülmesinden bahsediyorsunuz hem de gitmişsiniz o çocukların anneleriyle oturmuşsunuz. Bu çok yaman bir çelişkidir. Barışa dair inancınız varsa, onu ailelerle paylaşsaydınız, sizi kutlardık. Ailelerin de bu durumu görmesi gerekir. 

AKP, oturma eylemiyle birlikte “HDP’yi kapatma” sürecine gireceğini konuşturuyor… 

İktidara seslenmek istiyorum; bu HDP’e size ne yaptı? HDP’yi kriminalize etmek için fazla düşünmeyin. Kapatmak istiyorsanız kapatma davası açın hemen kapatılır zaten. Kürtler de yeni bir parti kurar yollarına devam eder. İnsanların duygularıyla bu şekilde oynanması doğru değil. Hepimizin ortaklaştığı duygu vicdandır. O gençlerin yaşamasını, anneleriyle buluşmasını istiyorsak, barış sürecini yeniden konuşmalıyız. Belki o çocukların hepsi silahlarını bırakacak, gelecek. Bunu konuşmak gerekiyor, bunun konuşulacağı ortam hazırlanmalı.

Gençler kendi istekleriyle yasadışı örgütlere katılmışlarsa, bunun sosyolojik olarak tarihsel, kültürel ve siyasi olarak tartışılması gerekiyor. Demek ki siz devlet olarak temel sorunların hiçbirini çözmemişsiniz. Annelerin eylemini barış çağrısı olarak değerlendirmek gerekir. 

Belki siyasi iktidar bunu HDP’nin aleyhine bir siyasi kampanyaya dönüştürmek istiyor. İktidar bloku içerisinde yer alan bazı kesimler, özellikle aşırı milliyetçiler, ulusalcılar sürekli karşı gösteriler yapmaya başladılar. Bunlar toplumsal barışa zarar veren uygulamalardır, halktan destek de bulmuyor.

Türkiye bu süreçleri daha önce çok yaşadı. Irkçılık, milliyetçilik, şovenizm körükleniyor. Bunu yapmasınlar. Bunlar gerçekten Türkiye’de toplumsal barışı yeniden kurmamızı zorlaştıran uygulamalar. Keşke HDP’nin böyle bir gücü olsaydı. HDP bir çağrı yapar ve bu sorun çözülürdü. İktidar da bu sorunun nasıl çözüleceğini çok iyi biliyor. 2013-2015 sürecini yaşadık.

İşaret etiğiniz sürece dair PKK Lideri Abdullah Öcalan 7 Ağustos’ta avukatları aracılığıyla “Bu meseleyi bir haftada çözerim” mesajını verdi. Süreç açısından nasıl bir önemi var, bu mesajın? 

Bu iktidar samimi olsaydı, gerçekten annelerin çocuğuna kavuşmasını isteseydi, bu sorun bir haftada çözülebilir. Çok önemli bir nokta. Bu çağrıya (Öcalan’ın çağrısı) verilen karşılık çok ilginç. Siyasi iktidar çatışmalı sürecin devamı için yeni siyasal projeler içerisinde ancak toplumsal desteğini gittikçe yitiriyor. 

Devletin güvenlik birimlerini arkasına alarak yapılan gösteriler, terör mitingleri gibi anlamsız uygulamalarla sonuç alınamaz. Belli çevreler, özellikle İttihatçı çevrelerin bu düşüncesi 20’nci yüzyılda kaldı. Bundan vazgeçin artık. Dünyanın en güçlü ülkeleri çatışma çözümü yaşadı. Demokrasi ve anayasa çerçevesinde çözdü. Dolayısıyla bu insanlara önerimiz sorunu karmaşıklaştırmayın. Sorunu çözmek çok basittir.

Kürt siyasi hareketi bu çağrıya değer biçti ve arkasında olduğunu söyledi. Sonuç olarak Abdullah Öcalan’ın hala Kürt siyasi hareketi ve Kürt halkı üzerindeki etkisi bir kez daha ortaya çıktı. 

Devleti yönetenler ise, bu çağrıya bir şey söylemedi ancak uygulamada Kürt halkının yasal temsilcilerinin görevden alınması, yaygın gözaltı ve tutuklamalar, cezaevlerinde artan hak ihlalleri bakımında, sertlik, güvenlik ve çatışma politikasını sürdürmekte kararlı.

Kürt sorunda çatışmada ısrar edilmesi ve sorunun çözümünde adım atılmaması, ileriye nasıl yansıyacak?

Öldüreceğinizi vaat ettiğiniz gençlerin anneleriyle oturup, sahte gözyaşları dökmenin faydası yok. Bu politikadan vazgeçilecek. Elbette ki herkes yargı önünde işlediği suçların hesabını verecektir. Bu kim olursa olsun devlet görevlisi de olsa elinde silah bulunan militanda olabilir. Türkiye’de şöyle bir algı var tüm kötülükler yasadışı örgütlerin üzerine bırakılır. Sanki bu devlet Cumartesi Anneleri’nin çocuklarını kaçırmadı! Bu devlet kendisini böyle ne kadar götürebilir. 

Anlaşılan o ki Türkiye’de yeni bir siyasi iktidar kurulacak. Yeni kurulan partilerin öncelikli konusu Kürt sorunu ve çatışmaların sona ermesi olacaktır. Ana muhalefet partisinin bu konuda bir arayışı var.  Bu konuda da siyasi iktidar u dönüşü yapabilir. Bu iktidar böyle devam ederse biz 2020’de yeni bir siyasi iktidarı konuşacağız. O siyasi iktidarın da gündeminde Kürt sorunun barışçıl çözümü oluşturacaktır.