TİHV Genel Başkanı Şebnem Korur Fincancı, 1980 darbesinin yaraları sarılmadan içinde bulunulan kaos ortamının daha derin yaralar açtığını söyledi.

Türkiye'nin yıllar boyunca OHAL, sıkıyönetim rejimleri ve darbelerle terbiye edilmeye çalışılmış halkların olduğu bir ülke olduğunu belirten Fincancı, dolayısıyla toplumun buna ilişkin bir algısının olduğunu, fakat bu dönem şartlarının geçmişe kıyasla çok daha ağır bir biçimde kendisini hissettirdiğini söyledi.

Ülkede net olarak bir “korku iklimi” yaratıldığını ifade eden Fincancı, hiç olmadığı boyutta insanların çalışma, yaşam olanaklarının ellerinden alındığına işaret etti. Fincancı, özellikle insan hakları mücadelesinde kazanılmış hakların geri alımı noktasında ciddi bir dayatma söz konusu olduğunu kaydetti.

Bilal Seçkin'in Mezopotamya Ajansı'nda yer alan haberine göre hemen hemen toplumun her kesiminin hak ihlallerine maruz kaldığını, insanların yaşadıkları hak ihlallerini belgeleyip kamuoyu ile paylaşmakta zorluklar yaşadığını dile getiren Fincancı, bunun başlıca sebebinin ise, başlarına daha kötü şeyler gelebileceği düşüncesi olduğunu vurguladı. 
 
Fincancı, mevcut tabloyu ise şu sözlerle çizdi: "Toplumda bir sessizlik, suskunluk hakim. Özellikle Efrin savaşının başlamasıyla birlikte bu korku iklimini daha da derinleştiren, tamamen karanlık bir atmosfere bizi mahkum etmeye çalışan bir süreci izliyoruz. Barışı dillendiren, bu savaşı en küçük şekilde eleştirmeye çalışan ve bilgi akışını doğru yöne kanalize etmeye uğraş veren bütün insan hakları savunucuları, yapılar, kurumlar ciddi saldırılarla karşı karşıya kalıyor." 
 
Fincancı’nın bu tablonun ortaya çıkmasına dair işaret ettiği nedenlerden biri ise yargı.  
 
12 EYLÜL’DE BİLE NEFES ALMAYA OLANAK VEREN BİR YARGI VARDI’
 
“12 Eylül karanlığı da dahil olmak üzere, daha önceki dönemlerde, görece nefes almamıza olanak sağlayan yargının kısmen de olsa işler durumda olması, bağımsız yargı mekanizmasının gene kısmen de olsa sürdürülebilirliği şu anda ortadan kalkmış durumdadır" diyen Fincancı, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın insanları, kurumları 'terörist' diye andığı anda, yargının hemen harekete geçip soruşturmalar, gözaltılar ve tutuklama kararları verebildiğini söyledi.
 
Türkiye'nin henüz 12 Eylül darbesinin yaralarını tümüyle saramadan, şu an içinde bulunulan kaos ortamının daha derin yaralar açtığını söyleyen Fincancı, şunları ifade etti: "Bu yarayı dahi sarabilmiş değilken, bugün yaşananların yarasını sarmamız epeyce zor olacak. Yaraların hızlıca sarılması için hepimize görev düşüyor. Çünkü bu korku ve içe kapanmanın getirdikleri bütün toplumu şekillendiriyor. Otoriteye itaat eden, otoritenin söylediklerini sorgulamayan bir toplum yapısı şekillendirilmiş durumda. Aynı şekilde kurumlar çok ciddi zararlar görmüş. Yargısından eğitimine, sağlığına bu hasarı onarmak da çok zor olacak. Bir arada yaşama irademiz sarsılmış durumda. Bunu onarmak mümkün mü, emin değilim. Dolayısıyla sonrası için de zor bir zaman bizi bekliyor. Ama bu zorluklar bizi yıldırmamalı. Çünkü biliyoruz ki dünya örneklerinde de olumlu işlemiş pek çok onarım süreçleri yaşanmıştır. Önemli olan insanca yaşanabilecek bir ortamın sağlanmasıdır." 
 
TTB GÖZALTILARI TOPLUMA MESAJ 
 
Fincancı, savaşla karşı barışı savundukları için hedef gösterilen Türk Tabipler Birliği (TTB) yöneticilerinin gözaltına alınmalarıyla ilgili 'Bakın biz kimleri gözaltına alıyoruz, kimleri kelepçe takıp götürüyoruz' mesajı vermeye çalıştığını ifade etti. 
 
TTB’nin birçok dönem, dünyadaki savaşlarda hep sesini çıkartmış, buna karşı durmuş bir meslek örgütü olduğunu vurgulayan Fincancı, “Çünkü biz insan yaşamı ile uğraşıyoruz. İnsanların yaşaması için çaba sarf ediyoruz. Hekim doğası gereği yaşamı savunur. Bir taraf ayrımı yapmadan, tarafsız bir biçimde, gerektiğinde düşman askerine de tıbbi destek sunma yükümlülüğü taşıyoruz. Binlerce yıllık etik ilkelerimiz bunu gerektirir. Böyle düşünüldüğünde, bu saldırı topluma aslında bir mesajdır. Hiçbir şekilde savaşa karşı olunmaması, barışla ilgili herhangi bir ifadenin kullanılmaması yönünde bir korkutma harekatıdır" dedi.