PM toplantısı açılışında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, "Demirtaş’a tahliye kararı verilen dosyanın içinde zaten 6-8 Ekim fezlekesi var. 6-8 Ekim’i iktidar sürekli HDP aleyhine kullanıyor. Eğer o gün orada bir suç varsa o suçun faili bizzat devlettir. Biz araştırılsın dediğimizde siz karşı çıktınız" dedi. 

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Meclisi (PM), genel merkezi binasında toplandı. HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, PM öncesinde basın toplantısı düzenlendi. Toplantıya, yerine kayyum atanan Mardin Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Ahmet Türk de katıldı.

Türkiye’de siyaseti konuşmanın “siyasi darbeleri ve komploları konuşmak” anlamına geldiğini belirten Temelli, HDP’nin eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş hakkında verilen tutuklama kararını “Dün bir siyasi komployla yine karşı karşıya kaldık” diye değerlendirdi.

Kararın kabul edilemez olduğunu belirten Temelli, “Dün Türkiye yargı sisteminin yine utanılacak bir sayfasına daha tanıklık ettik ve bu sayfa maalesef tarihe eklendi. 4 Kasım’dan bahsettik ama daha öncesine gitmek gerekiyor. 5 Nisan 2015’ten bugüne kadar süren tecrit hukuku ve buna bağlı olarak giderek Türkiye’de adalet sisteminin, yargı sisteminin çöküşüne hep birlikte tanıklık ediyoruz. Türkiye bir tecrit hukukuna mahkum edilmiş durumda. Tüm yapılar adeta çepeçevre kuşatılıyor ve çöküşü hızlandırılıyor” diye konuştu.

Temelli’nin konuşmasından satır başları şöyle: “Arkadaşlarımızın bir suçu yok, her yerde söylediğimiz gibi sevdaları var, barış, demokrasi, adalet sevdaları var. Bu sevdalarının peşinde diz çökmez boyun eğmez şekilde mücadelelerini vermeye devam ediyorlar. Öyle de devam edecekler. Asla vazgeçmeyecekler hiç birimiz vazgeçmeyeceğiz. 

DEMİRTAŞ TAHLİYE EDİLMESİN DİYE

Bu bir adalet mücadelesidir. Adalet herkese lazımdır ve bu mücadeleden yılmayacağız, geri adım atmayacağız ama bugün devlet yargı marifetiyle arkadaşlarımıza ve bizlere karşı suç işliyor. Suç nedir, suç yasa tanımazlıktır. Devlet bizzat kendi yasasını tanımaz hale gelmiştir. Ortadaki durum zorbalıktır, artık düşman hukukunu bile aşmış bir zorba hukukuyla karşı karşıyayız. 4 Kasım’da yapılan şeyin farklı bir halini dün gece yarısı izledik. Savcılar tahliye edilmesi gereken ve tahliyesi gecikmiş olan Selahattin Demirtaş tahliye edilmesin diye adeta yeni bir içtihat oluşturdular. Devam eden bir yargılama süreci içindeki dosyayı yeniden ele alarak tutuklama kararı çıkardılar. Hiçbir hukukçu bunu tarif edemez, anlamlandıramaz.  Bunu vicdanen ve ahlaken kabul edilmesi zaten mümkün değil. Bugün bütün Türkiye’ye çağrı yapıyorum. Vicdan sahibi, ahlak sahibi herkes bu karara karşı çıkmalıdır, buna hep beraber dur demezsek, bu adaletsizlik, bu vicdansızlık bu ahlaksızlık her yeri kaplamaya devam edecek.

SUÇUN FAİLİ DEVLETTİR

O yüzden şimdi bir kez daha çağrımızı yeniliyoruz. Dur demeliyiz, savcı 6-8 Ekim Olaylarından dolayı bir fezleke hazırlamış ve bununla ilgili soruşturma başlatmış ve tutuklama talebinde bulunuyor. Hem Selahattin Demirtaş hem Figen Yüksekdağ için. Bu arkadaşlarımız zaten 3 yıldır bu dosyadan yargılanıyorlar. Bu dosyadan yargılandıkları için bir sürü fezlekenin içinde bu dosya olduğu için zaten tutuklular. Tahliye kararı verilen dosyanın içinde bunlar da var. Selahattin Demirtaş’a tahliye kararı veren mahkeme zaten bu dosyaya bakıyor. 6-8 Ekim’de ortaya çıkan tabloyu siyaseten HDP aleyhine kullanan iktidar bundan medet umuyor. 6-8 Ekim’in de eğer o gün orada suç varsa o suçun faili de bizzat devlettir. Orada yitirilen bütün canların hesabını sorduk. Sürekli bize Yasin Börü’den bahsediyorlar. Yasin Börü’ye de biz sahip çıktık, Yasin Börü’nün neden nasıl katledildiğini araştırmasını bizzat biz istedik. Araştırma önergelerini meclise getirdik. Mecliste o araştırma önergelerine reddeden kimdi? Sizdiniz? AKP’liler, MHP’liler sizdiniz, çünkü o suçun açığa çıkmasından korkuyordunuz. 6-8 Ekim’de katledilenlerin o katledilen canların 48’i zaten HDP üyesiydi. Araştırılsın istedik ama böyle bir olay olduğunda araştırmayıp üstünü örterek bunu bize karşı bir siyasi araç halinde kullanıyorsunuz. Ceylanpınar işte bunun bir örneğidir, ortaya çıktı, nasıl olduğu ortaya çıktı. Bütün bunlardan siyasi komplonun tasvirini yapıyoruz. Nasıl bir siyasi komplo ile karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. 

AİHM’DE İBRETLİK BİR DAVA

4 Kasım tutuklamalarının neden hukuksuz olduğu, nasıl yasadışı olduğu daha birkaç gün önce Strazburg’da tüm çıplaklığı ile ortaya çıktı. AİHM, Selahattin Demirtaş davasına baktı, bir yıl önce karar almıştı. Bu kararın uygulanması gerekirken Türkiye itiraz etti ve yüksek mahkemeye gitti. Yüksek Mahkeme’de bu dava görüldü. İbretlik bir davaydı. Oradaydım izledim. Bir ülke vatandaşının hicap duyacağı bir davaya tanıklık ettik. İnsan hakları alanında yapılmış ihlallerin boyutu Demirtaş davası özelinde ortaya çıktı, tüm çıplaklığı ile ortaya çıktı.

AİHM, örnek bir davayı görüştü, bir an önce kararın açıklanması ve yazılması gerekiyor. Buradaki her gecikme, adaletin her gecikmesi aslında çok büyük mağduriyetlere yol açıyor, bu tür siyasi komploların da yolunu açıyor. AİHM’in bir an önce bu kararı yazıp açıklamasını bekliyoruz.  AİHM duruşmalarında Demirtaş’ın avukatları çok önemli açıklamalar yaptılar. Peki, Türkiye’yi kim savunuyordu. Türkiye’yi bir alman savunuyordu.

YARGI TALİMATLA ÇALIŞIYOR

AİHM’de yargıçların sorduğu sorular aslında Türkiye’de hukukun içinde bulunduğu durumu ifade ediyordu. Durum budur, biz oraya gittiğimizde Selahattin Demirtaş’ın tahliyesi gerçekleşmişti ama tahliye edilmemişti, yani salıverilmemişti, uzatıyorlardı. Dün gece o uzatmanın nedeni beli oldu. Apar topar bir kararla yeniden tutuklama çıktı. Hem de yargılanıp tahliye olduğu bir dosyadan dolayı yeniden tutuklama çıktı. Bu karşı karşıya olduğumuz yargının ne hale geldiğinin göstergesidir. Talimatlı bir yargı, talimatla çalışıyor. Ama biz inanıyoruz bu ülkede ahlaklı, onurlu yargıçlar var. Eninde sonunda bu ülkede adaleti sağlayacak bir irade ortaya çıkacaktır. Bugün talimatla hareket edenler mutlaka ama mutlaka adil bir yargılama düzeninde hesap verecekler. Diyorlar ya devri sabık yapmayın.  Yapacağız mutlaka hesap soracağız. Bunca adaletsizliğin mutlaka hesabını soracağız.

KAYYUM REJİMİ

Bu tecrit hukuku sürdüğü sürece, bu düzen sürdüğü sürece bu siyasi komplolar da siyasi darbeler de devam eder. Bu tecrit hukukunu, bu OHAL’ci anlayışı, bu kayyım rejimini bir an önce sonlandırmalıyız. Bunun için mücadelemize dünden daha fazla sarılarak, dünden daha kararlı bir şekilde devam etmeliyiz. Öyle de olacak. Öyle olduğunu bildikleri için de, bu mücadeleyi HDP verdiği için de, HDP’ye saldırmaya HDP’yi yok etmeye çalışıyorlar ama başaramayacaklar. 

YARGI PAKETİ GÖZ BOYAMADIR 

İlginçtir dün gece bu rezalet yaşanırken yargı paketi konuşulmaya başlandı. Yargı paketi denen bir şeye baktık. Şuan yargının ihtiyaç duyduğu acil olarak beklediği hiçbir şey yok içinde. 15 yıl avukatlık yapmış olanlara yeşil pasaport vereceklermiş. Bu mudur Türkiye’nin sorunu? Yani şu anda Türkiye’de yargı dediğinizde aklınıza bu mu gelir önce. Bu avukatlara yeşil pasaport verelim Avrupa’da dolaşsınlar mı gelir? Başka bir şey gelmez mi? Yargılama sürecini kısaltacaklarmış, seri yargılama yapacaklarmış. Yargı anlayışı böyle kurgulanabilir mi? Onun kendine ait bir zamanlaması yok mudur? Sadece göz boyamaya yönelik bir hamle. Vize muafiyeti dediğimiz meselede Avrupa’nın gözünü boyayacak, vize muafiyetini kazanacak ve ondan sonra da diyecekler ki bakın ne kadar demokratik bir ülkeyiz Avrupa bile bizim yasalarımızı bir sorun olmadığını teyit etti. Öyle vize muafiyeti filan alamazsınız. Yargı reformu gerçek anlamda bir reforma kavuşmadığı sürece Türkiye bu içine sıkıştığı çöküşten kurtulamaz. 

Diyorlar ki, Yargı reformunu bütün partilere götüreceğiz ama HDP’ye getirmeyecekler.’ Neden, neden diğer partilere götürüyorsunuz da HDP’ye getirmiyorsunuz paketi. Çıkmış bir vekilleri açıklama yapıyor, sen milletvekili misin, milletin vekiliysen halkın vekiliysen o meclisteysen o mecliste olmanın sorumluluğu hareket etmek zorunda değil misiniz? Ama sen milletvekili değilsin, sen çantacısın. Eline çantayı vermişler adres olarak gösteriyorlarsa ancak oraya gidebiliyorsun. İşte talimatlı yargı, talimatlı sanatçı, talimatlı milletvekili. 

MECLİS’TE KAYYUM DÜZENİ

Bu düzeni bu talimatlı anlayıştan kurtarmadığımız sürece Türkiye hiç bir sorununu çözemez. Bu talimatlı sistem de aslında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’dir. İktidar kendi partisi ve küçük ortağı ile Meclis’e de vesayeti uygulamakta ve orayı da kayyım düzeni ile yönetmeye çalışmaktadır. Bir kayyım düzeni vardır. Aramızda sevgili Ahmet başkan var. Bu kayyım düzeninin ne olduğunu belki de en iyi kendileri teşhir ettiler. Bu kayyım düzeni bir talan bir soygun düzenidir. Ama bunlardan öte demokrasiye tahammül edemeyenlerin siyasi iradeyi her alanda gasp ettikleri bir düzendir. Siyasi iradeyi her alanda gasp etmeye devam ediyorlar. Sadece bizim kentlerimizde değil Diyarbakır’da, Mardin’de değil Türkiye’nin her yerinde her kurumunda aynı akıl çalışmaya devam ediyor. Akıl dedim ama hayır aynı akılsızlık çalışmaya devam ediyor. Her yere kayyım atayarak bu kayyımcı zihniyetleriyle iktidarlarını ayakta tutmaya, ya da iktidarda tutunmaya çalışıyorlar. 1 ayı geçti 3 ildeki kayyım atamalarına dair hiçbir açıklama yok.

PSİKOLOJİK SAVAŞ

Tam tersine OHAL darbesinden sonra hayata geçen kayyımların ne denli suç işlediklerini sayfa sayfa açıkladık. O suçun müsebbipleri hakkında hiç bir soruşturma yok. Bizim belediye eşbaşkanlarımızı görevden aldılar. Haklarında hiçbir soruşturma, suçlama yok. Göreve iade edilmeleri konusunda çağrı yapıyoruz, bu konuda da hiçbir hareket yok. Ne yapıyorlar. Yine akla hayale gelmeyen yöntemlerle uyduruk suçlamalarla kamuoyunda algı yönetmeye devam ediyorlar. Bir psikolojik savaş, algı yönetimi ile karşı karşıyayız. O denli yalan söylüyorlar ki kendileri bile inanmıyorlar. Hatta cumhurbaşkanının dün diye bir kavramı yok. Cumhurbaşkanı her sabah hayata sıfırdan başlar gibi başlıyor. Dün ettiği yalanların üzerine yeni yalanlar koymakta hiç bir tereddütte bulunmuyor. Böyle bir duygu halinde yaşıyor. Dün dündür, bugün bugündür sözünü bile boşa düşürecek kadar zaman mefhumunu kaybetmiş durumda. 

YÖNETİM KABİLİYETİ YOK

Çıkıyor kentlere dair konuşuyor hem de İstanbul’da İstanbul üniversitesinde konuşuyor. ‘Kentleri artık yatay mimariyle geliştirmeliyiz’ diyor, bütün o gökdelenleri diken kendisi değilmiş gibi. Aynı şeyi bugün yargıda yapıyor. Kalkıp demokrasi ve yargı reformu dersi verirken yargıyı içine sürüklediği durumun müsebbibi bizzat kendisi değilmiş gibi konuşabiliyor. Bu artık tahammül edilemez bir noktaya işaret ediyor. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi kayyımcı bir rejimdir. Kayyım dışı bir yönetim kabiliyeti yoktur. Bir yönetememe haliyle karşı karşıyayız. Her yerde kriz derinleşiyor. Ekonomiye baktığımız da görüyorsunuz göz boyama rakamları dışında ekonomideki gerçekliğe baktığınızda işsizlik rakamları, yoksulluktaki dramatik gelişmeler tabloyu ortaya koyuyor. İşte kadın cinayetleri Ağustos’ta 440 kadın katledildi, hız kesmedi devam ediyor. Her yerde kadına şiddet, çözüm yok! Bu yönetememe halini başınızı nereye çevirirseniz görmeniz mümkün. 

TMK KEYFİ UYGULANAN BİR KANUN 

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi aslında uydurulmuş bir sistem. Bu sistemle yol alınmayacağını gördük. Bir an önce Meclis iradesini ortaya koymalı, toplum iradesini ortaya koymalı, STK’lar parlamentoda olmayan partiler, toplumun her kesimi iradesini ortaya koymalı. Bu sistemle yol alınamayacağı açıktır, buna karşı mutlaka adımlar atılmalıdır. Meclis’i bir kez daha göreve çağırıyoruz, gelin bu vesayetten kurtulun. Sahici adımlar atalım, ifade ve düşünce özgürlüğü, özgür siyaset yapmanın önünü açmak için bu gelen paketi fırsata çevirelim. Pakette olmayan ama olması gerekenleri gelin hep beraber parlamentodan bu vesayetçi akla rağmen geçirelim. Bakın bir TMK var, bu denli keyfi uygulanan bir kanun olamaz. Ağzınızdan çıkan her lafı, bütün toplumu terörize edecek bir kanundur. Gelin bu kanundan kurtulalım. TMK paralel anayasa gibi çalışan bir yasadır. 

ÜZERİMİZE DÜŞEN SORUMLUK

Gelin adil yargılama hakkını sağlayacak düzenlemeler yapalım. Birkaç maddede yapacağımız değişiklikler, Türkiye açısından çok önemli adımlar olabilir. Gelin hasta mahpuslar hakkında düzenlemeler yapalım, tahliye olmadığı için cezaevinde yaşamını yitirenler var. En son Ağrı geçmiş dönem il eşbaşkanımız, hasta tutsak hayatını kaybetti. Gelin cezaevinde yatan çocukların problemini çözelim, gelin annesi ile beraber yatmak zorunda olan çocukların problemini çözelim.  Atılması gereken adımlar buralardır. Yoksa pasaport meselesi hiç değildir. Bu yüzden parlamentoyu yargı reformu konusunda ciddiyete ve sorumluluğa davet ediyoruz. Tüm vekilleri özgür iradeleri ile adalet sistemi üzerinde yargı sistemi üzerinde karar almaya davet ediyorum. Bunu parlamento yapabilir, bu adım sadece yargıda reform ile sınırlı kalmaz, Türkiye’nin tıkanmışlığının önünü açması içinde önemli bir adım olacaktır. Bu konuda gelecek hafta açılacak olan Meclis’te hazırlıklarımız var. Bu hazırlıkları meclise taşıyacak. Onlar bizim kapımızı çalmasa da üzerimize düşen sorumluluğu gereğini toplumun beklentilerini karşılayacak çalışmaları parlamentoda yapacağız.

BU OYUNU HEP BİRLİKTE BOZACAĞIZ

Kapımızı çalmıyorlar diyorum ama kapımızı çalıyorlar. Diyarbakır il binamızın önüne geliyorlar. Kendisine İçişleri Bakanı diyen zat, gelmiş orada hiç yüzü kızarmadan gelip annelerin duygularını sömürmeye çalışıyor. O anneler tabii ki bize gelecek. Ben o konuda tereddütlü düşünmüyorum. Bütün anneler bize gelecek, Cumartesi Anneleri, Barış Anneleri, Şehit anneleri, bu ülkenin bütün anneleri HDP’ye gelecek tabii. Size gelecek halleri yok. Siz sabah akşam savaştan başka bir şey konuşmayan, üretemeyen bir partisiniz. Hiç bir anne sizden medet ummaz. Siz 17 yıldır bu ülkeye acı verdiniz, zulüm verdiniz. Siz 4 yıldır ülkeye tecrit verdiniz.  Siz 4 yıldır bu ülkede birçok annenin yüreğine acı saldınız. Bu acıları dindirmenin yolu tabii ki HDP’den geçiyor.  Bu iktidarın yönetemediği her yerde HDP nasıl bir yönetimle bu sorunların aşılacağını çok net bir şekilde ortaya koyuyor. Siz de bunu bildiğiniz için olmadık kurgularla HDP’yi hedef haline getirmek, HDP’yi suçlamak için, düşmanlaştırmak üzerinden siyaset yapmaya devam ediyorsunuz. 

Bu oyunu hep birlikte bozacağız. Sizin anneler üzerinden ortaya koyduğunuz oyunu annelerimizle, gençlerimizle bozacağız. İçişleri Bakanı ya da Aile Bakanı kapımıza geleceğine üzerine düşen sorumlulukların gereğini yerine getirsin. Mesela nereye gitsinler? Suruç’a, Emine Şenyaşar’a gitsinler oradaki suçun failleri ile ilgilensinler. Bu ülkenin her yerinde suç fışkırırken İçişleri Bakanının bu Soylu yalanlar peşinden koşması aslında kendisini avutmaktan başka bir şey değildir. Bu ülkenin yeni bir hukuk düzenine, yeni bir sisteme ihtiyacı var. Şimdi bunu tartışmanın zamanıdır.

MÜCADELEDEN ASLA VAZGEÇMEYECEĞİZ

Bütün bu olanlara rağmen mücadelemiz sürecek, faşizme karşı mücadeleden asla vazgeçmeyeceğiz. Kararlı bir şekilde mücadelemizi sürdüreceğiz. Gelecek için yarın için müzakerelerimizi de sürdüreceğiz. Bir anayasa zemini yaratacağız, bir anayasa stratejisi ortaya koyacağız. Tüm toplumsal muhalefetle birlikte bu stratejiyi bir taahhüde çevireceğiz. Bu taahhüt geleceğin iktidar taahhüdüdür. Demokrasi ittifakı dediğimiz şey geleceğin iktidar taahhüdüdür. Bu iktidar gidecek halkın iktidarı demokrasi ittifakında buluşanların iktidarı, emekçilerin, kadınların iktidarı bu ülkeye gelecek. Tüm bu adaletsizliği hep birlikte sonlandıracağız.”