Gazeteci yazar Fehim Taştekin, Türkiye’nin devam eden Afrin operasyonunu, olası Menbiç operasyonunu, Türkiye-ABD ilişkilerini, DSG-ABD ilişkilerindeki Rusya etkisine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

“ABD’nin Menbic Askeri Konseyi’ni YPG’den arındırarak Türkiye’yi memnun eden ara bir formül bulma yoluna gidebilir mi?” sorusunu yanıtlayan Taştekin, “Kürtlerle ortaklığı koruyacak olan formül belki Menbic’e karşılık Fırat Nehri’nin doğusunda kalan bölgenin güvenceye alınması olabilir. ABD birkaç kritik hamleyle Suriye topraklarının yüzde 24’üne tekabül eden bu bölgeleri elinde tutmakta kararlı olduğunu gösterdi. 19 Temmuz 2017’de Rusefa’da SDG’yi hedef aldığı gerekçesiyle bir Suriye uçağının düşürülmesi ve 7 Şubat’ta Deyrizor’daki Konoko doğal gaz tesislerine yaklaşan Rus Wagner savaşçılarının da aralarında bulunduğu hükümet yanlısı güçlerin bombalaması bunlara bir örnek. Daha da önemlisi Türkiye’nin bütün tepkilerine rağmen Pentagon’un 2019 bütçesinde SDG ve sınır koruma için ayrılan kalemlerin korunması” dedi.

Menciç’in Kürtler açısından sınava dönüşebileceğini ifade eden Taştekin, “Beri tarafta Kürtler de çözümsüz olmadıkları mesajını veriyor. Suriye ordusunu Afrin’e davet etme taktiğinin Menbic’de de devreye sokulması muhtemel. Menbic Askeri Konseyi, Türkiye’yi önlemek için bölgeyi Suriye ordusuna bırakmayı tercih edebilir. Nitekim, 2016’da Fırat Kalkanı Harekâtı’nın Menbic’e yönelmesi üzerine kentin güneyinden El Bab’a inen bir koridor Suriye ordusuna bırakılmıştı. Kürtler, Türkiye’ye yeşil ışık yakan Ruslara kızgın olsalar da Afrin’e Suriye ordusunun konuşlanması konusunda Rusya üzerinden Şam ile pazarlık yürüttü. Son kertede Kürtler açısından “Rus alternatifi” Amerika ile ortaklığın önüne geçebilir. Bu bakımdan Menbic’de atılacak adımlar Amerikan güçlerinin SDG ile ortaklığı açısından da bir sınava dönüşebilir” ifadelerini kullandı.

Taştekin’in Al Monitör’de “Menbic pazarlığı: Mayın tarlası” başlığı ile yayınlanan yazısının bir bölümü şöyle:

Ankara’nın Suriye macerası, ABD’nin Türkiye ile Rusya arasındaki iş birliğinin sunduğu fırsat ve ortaklık neticesinde gösterdiği esneklik ile fiiliyatın dayattığı acı gerçekler arasında belirsizliğe doğru gidiyor.

Afrin, bir ayı geride bırakan Zeytin Dalı Harekâtı ile Türkiye’nin umduğu gibi kısa sürede halledilebilseydi hesap, bu zaferle şişen cesur yürekleri Menbic’e yürütmekti. Sonra hikâye Fırat’ın doğusuna geçip Menbic gibi Kürtlerin etnik olarak üstün olmadığı Tel Abyad ya da Serekaniye’de demokratik özerkliğin ana gövdesinde yarıklar açarak devam edecekti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Afrin’de Suriye hükümet güçlerini sınır hatlarını korumak üzere devreye sokma planı gibi hesapları bozan yeni faktörlere rağmen Suriye yönetimi ile Kürtler arasında olası bir pazarlık zemini oluşmadan fiili özerk yapıyı bitirmede ısrar ediyor. Bilhassa da iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) seçim ittifakına giderken Erdoğan’ın milliyetçi vaatlerinden geri dönmesi zor görünüyor.

ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ın 16 Şubat’taki kritik Ankara ziyaretinde Fethullah Gülen meselesi, New York’taki Zarrab davası ve Pentagon’un Suriyeli Kürtlerle ittifakı yüzünden bozulan Türk-Amerikan ilişkilerini uçurumdan döndürmeye yönelik mesajlarla gerilim bir nebze azaldı. Afrin’de Türkiye’nin güvenlik kaygılarına hak verilmesi ve Menbic’de ortak çözüm bulmak üzere bir komitenin kurulması vaadi bu iyimserliğin temelini oluşturuyor. ABD’nin Menbic’den çekilmemesi halinde Osmanlı tokadıyla karşılaşacağına dair iç tüketime yönelik çıkışlara rağmen Ankara’nın esas formülü ortaklık için yapıcı oldu: Halk Savunma Birlikleri’nin (YPG) kentten çıkarılması ve kontrolün Amerikan ve Türk askerleri tarafından sağlanması.

Tillerson “Çalışma grubunda öncelikli olarak Menbic’i ele alacağız” diyerek uzlaşma görüntüsü verdi. Ancak Tillerson IŞİD’den kurtarılan bölgelerde izlenen siyasetin mantığını anlatırken ortak mekanizmadan Ankara’nın istediği sonucun çıkmayabileceğinin de sinyallerini verdi: “Menbic’de asker bulundurmamızın nedeni kentin bizim müttefikimiz olan güçlerin kontrolünde kalmasını temin içindir.”

ABD’nin sahadaki müttefiki Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) verdiği taahhüt Menbic için de geçerli olsa da Washington başka bir ödün karşılığında Menbic’in güvenliğini deruhte eden Menbic Askeri Konseyi’ni YPG’den arındırarak Türkiye’yi memnun eden ara bir formül bulma yoluna gidebilir mi? Kürtlerle ortaklığı koruyacak olan formül belki Menbic’e karşılık Fırat Nehri’nin doğusunda kalan bölgenin güvenceye alınması olabilir. ABD birkaç kritik hamleyle Suriye topraklarının yüzde 24’üne tekabül eden bu bölgeleri elinde tutmakta kararlı olduğunu gösterdi. 19 Temmuz 2017’de Rusefa’da SDG’yi hedef aldığı gerekçesiyle bir Suriye uçağının düşürülmesi ve 7 Şubat’ta Deyrizor’daki Konoko doğal gaz tesislerine yaklaşan Rus Wagner savaşçılarının da aralarında bulunduğu hükümet yanlısı güçlerin bombalaması bunlara bir örnek.

Daha da önemlisi Türkiye’nin bütün tepkilerine rağmen Pentagon’un 2019 bütçesinde SDG ve sınır koruma için ayrılan kalemlerin korunması. Tillerson bölgenin rejime karşı bir koz olarak değerlendirdiğini 13 Şubat’taki Kuveyt ziyareti sırasında şöyle ifade etti: “ABD ve IŞİD’i yenmek üzere bizimle çalışan koalisyon güçleri bugün Suriye topraklarının yüzde 30’unu, nüfusunu ve Suriye’nin petrol sahalarının büyük kısmını kontrol ediyor. ABD’nin oynayacağı koz ya da rolün küçük olduğu iddiaları düpedüz düzmecedir.”

1990 sonrası Irak’taki 36. Paralel uygulamasına benzer bir Kürdistan projesi Fırat’ın doğusunda da hayat geçirilmeyecekse ve mesele sadece olası bir çözüm sürecinde Esad yönetimini göndermeye yarayacak bir koz kazanmak ise Ankara ve Washington ortak bir noktada buluşabilir. Yine de bu yakınlaşmanın Ankara’yı Fırat’ın doğusuyla ilgili niyetlerinden vazgeçirip geçirmeyeceği net değil. Menbic mutabakatı ilerletilse bile hiçbir şeyin garantisi yok. Söyleme bakılırsa Erdoğan kesinlikle Menbic’le yetinmek istemiyor.

Fakat tam bu noktada Ankara’nın niyet ya da temennilerinin karşısına sahanın gerçekleri çıkıyor.

Bunların başında, Türk-Amerikan ortak mekanizmasına yanıt niteliğinde Zeytin Dalı Harekatı’na karşı Suriye hükümet güçlerinin çıkartılması geliyor. Suriye ordusu ve rejim yanlısı milis güçlerinin Afrin’in savunmasına ortak olması bütün hesapları bozacak bir karşı hamle olarak da okunabilir. Erdoğan Suriye ordusunun Afrin’den uzak tutulması konusunda tamamen Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e güveniyor. Erdoğan’ın Putin’e yaptığı “sonuçları olur” uyarısının ardından danışmanı İbrahim Kalın’ın YPG ile Suriye ordusu arasında bir anlaşma olduğuna dair haberleri yalanlaması da bu bakımdan dikkat çekici.

Bu açıklamadan kısa süre sonra Şii beldeleri Zehra ve Nubbul üzerinden uçaksavar da taşıyan onlarca konvoyun 20 Şubat’ta Afrin’e girmesi akıllara şu soruyu getirdi: Bu Rusya’nın Türkiye’ye fazla alan açmasından rahatsız olan İran ve Suriye’nin tek taraflı bir hamlesi olabilir mi? Türkiye’nin bu şekilde Afrin’de çıkmaza sürüklenmesi otomatik olarak Menbic planının da önünü tıkayacaktır.

Beri tarafta Kürtler de çözümsüz olmadıkları mesajını veriyor. Suriye ordusunu Afrin’e davet etme taktiğinin Menbic’de de devreye sokulması muhtemel. Menbic Askeri Konseyi, Türkiye’yi önlemek için bölgeyi Suriye ordusuna bırakmayı tercih edebilir. Nitekim, 2016’da Fırat Kalkanı Harekâtı’nın Menbic’e yönelmesi üzerine kentin güneyinden El Bab’a inen bir koridor Suriye ordusuna bırakılmıştı. Kürtler, Türkiye’ye yeşil ışık yakan Ruslara kızgın olsalar da Afrin’e Suriye ordusunun konuşlanması konusunda Rusya üzerinden Şam ile pazarlık yürüttü. Son kertede Kürtler açısından “Rus alternatifi” Amerika ile ortaklığın önüne geçebilir. Bu bakımdan Menbic’de atılacak adımlar Amerikan güçlerinin SDG ile ortaklığı açısından da bir sınava dönüşebilir.

Türkiye’nin IŞİD’den kurtardığı Cerablus’ta düzen kurmasıyla başkalarının kurtardığı Menbic’de düzen kurması aynı şey değil. Önce farklı İslamcı örgütlerin ardından IŞİD’in kontrolünde yaşadıktan sonra demokratik özerklik modelini tecrübe eden Menbiclilerin Türkiye’yi dört gözle beklediği söylenemez. Eğer üstün bir güç olarak yeni bir ordu gelecekse Menbiclilerin kendi ulusal ordularını tercih etmesi doğaldır. Menbic’de sivil irade olarak kurulan 13 komitede nüfus oranlarına göre 71 Arap, 43 Kürt, 10 Türkmen, sekiz Çerkes, bir Ermeni ve bir Çeçen yer alıyor. PYD-YPG’ye yönelik çekincelere rağmen yerelde insanların yönetime katılması heyecan verici bir tecrübeye dönüştü. Osmanlı’nın 19. yüzyılda merkeze kafa tutan Arap ve Kürt aşiretlerine karşı konuşlandırdığı Çerkesler ve Çeçenlerin bugün Türkiye’nin hedefe koyduğu Kürtlerle birlikte hareket ediyor olması da önemli bir ayrıntı. Kürtler demokratik özerklik modelini Suriye’nin geneli için çözüm olarak sunarken en fazla öne çıkarılan iki yer var: Tel Abyad ve Menbic. Haliyle YPG’nin Menbic’den atılmasının yansımaları farklı olabilir.

Kürtler yapılan değerlendirmelerde kendi özgül ağırlık ve iradelerinin denklem dışı tutulmasından rahatsız. Özerklik projesinin organizatör gücü TEV-DEM’in medya koordinatörü Kardo Bokanî Kürtler açısından Menbic pazarlığının ne ifade ettiğini Al-Monitor’a şöyle değerlendirdi: “Sıra Amerika’nın Rojava’ya yaklaşımına geldiğinde Beyaz Saray ile Pentagon arasında fark görüyoruz. Beyaz Saray, Türkiye’ye meyletse de sahada IŞİD’in yenilgisine yardım eden komutanlarıyla birlikte Pentagon Rojava’dan yana eğilim içinde. Kimin destekleneceğine dair siyasi ve askeri çevrelerde anlaşmazlık yaşandığında yönetim nihai kararını komutanlardan yana verebilir. Eğer bu tez geçerliliğini korursa ve Amerikalı komutanların Menbic’de yaptıkları güçlü açıklamalar ile Deyrizor’da rejim yanlısı güçlere düzenlenen saldırı dikkate alınırsa Amerikan güçleri büyük ihtimalle Menbic’den çekilmeyecektir. Ayrıca SDG’den çekilmesini isteyecek durumda değiller (...) En kötü senaryoda ise Amerikalılar kentten çekilebilirler.”

Yazının tamamı burada.