Evren Balta, Türkiye’nin tam bağımsızlığını ve dış politikasını değerlendirdi.

“Asimetrik güç ilişkilerini ve bu ilişkilerin kurduğu kuralları gözetmeyen bir bağımsızlık mümkün olabilir mi? Bağımsızlık Türkiye sınırları dışındaki her aktörün konumu gereği düşman olduğunu kabul etmek, “gavura gavur” diyebilmek midir?” diye soran Balta, “Tam bağımsızlık bir imkansızlık ise özerklik mümkün olandır. Dış politikadaki özerklik her şeyden önce kendi iç çatışmalarını büyük oranda çözmüş olmakla ilişkilidir” ifadelerini kullandı.

Evren Balta’nın Gazete Duvar’da yayınlanan, “'Bağımsız' dış politika?” başlıklı yazısı şöyle:

Bağımsızlık Türkiye sınırları dışındaki her aktörün konumu gereği düşman olduğunu kabul etmek, “gavura gavur” diyebilmek midir? Ya da “tam bağımsızlık” Türkiye’nin kendisini tek bir ittifak sistemine mahkum etmemesi midir?

Ergenlik döneminin özelliklerinden biri kendilik duygusu gelişmekte olan ergenin kendini gerçekleştirmesinin önündeki en önemli engel olarak başkalarını görmesidir. Kurallar koyan öğretmenler, gündelik yaşamda uyması gereken sınırlar, ve bir türlü kendini gerçekleştirmesine izin vermediğini düşündüğü anne ve babası onun bağımsızlığının önündeki engellerdir. Ergen için bu kuralların ve sınırların cisimleştiği otorite figürleriyle uğraşmak arzu ettiği bağımsızlığı elde edebilmenin yegane yolu olacaktır.
 
Zaman içinde ergen hiç kimseye ve hiçbir şeye karşı sorumlu olmama durumunun ne mümkün ne de arzu edilebilir olmadığını (eğer talihli ise) anlayacaktır. Hayatta sınırlar ve kurallar vardır. Herkes birbiri ile farklı güç ilişkileri içerisinde karmaşık bağlar kurmaktadır. Kişi tek başına ne (çoğu asimetrik olan) bu güç ilişkilerini değiştirebilir ne de onları tamamen göz ardı edebilir. Yapılabilecek olan en iyi şey kuralları ve ilişkileri reddetmek değil; kendi özerklik kapasiteni artıracak içsel güçlenmeyi sağlamaktır.
 
Bir diğer deyişle büyümek, dışarıdaki “kötülerle” kavga etmeyi bırakıp, kendinin kim olduğuna, ne olduğuna ve ne istediğine odaklanmaktır. Büyümek kendi içine dönüp bu istekleri gerçekleştirebilecek öz kaynakları bulmaktır. Bağımsızlaşmak ancak ergenin kendi varlığını kabul etmesi ve kendi varlığı ile barış içinde yaşamaya başlaması ile olur. Hiç kimse tam bağımsız değildir; ama hayatta ne yapmak istediğini bilen, kendi kapasitesinin ve sınırlarının farkında olanlar kurdukları ilişkilerdeki bağımlılık sarmalından çıkıp özerkleşebilirler.
 
**
Dış politika kuşkusuz insanın hayat döngüsü ile karşılaştırabilecek bir mecra değil. Siyasetin hiçbir alanı öyle değil. Ama söz konusu olan bağımsızlık kavramı olduğunda dış politikayı açıklayan belki de en iyi teşbih ergenlik olabilir diye düşündüm. Ergenlik bağımsızlık, otorite, kimlik, çıkar, güç, kapasite gibi dış politikayı da belirleyen bütün temel süreçlerin insanın gündelik hayatını belirlediği bir dönemeç. İnsanın kendi hayatında “tam bağımsızlığın” ne anlama geldiğini (ve hatta gelmediğini) çoğu zaman kafasını duvara vura vura anladığı bir süreç.
 
Ben kendimi bildim bileli Türkiye dış politikasında “tam bağımsızlık” şiarına sahip. Ama çoğu zaman “tam bağımsızlık” mevcut durum kötü gidiyorsa iktidarların her şeyin kendi ellerinde olmadığını söylemek ve kendi dışlarındaki aktörleri suçlamak için kullandıkları kullanışlı bir kavram.
 
Tam da böyle olduğu için “tam bağımsızlık” hedefinin ne anlama geldiği konusunda durum muğlak. Örneğin dış politikada bağımsızlık Türkiye’nin kendi çıkarını içinde bulunduğu uluslararası güç dengelerinden ve kurumlardan bağımsız olarak sürdürebilmesi anlamına mı gelmektedir? Asimetrik güç ilişkilerini ve bu ilişkilerin kurduğu kuralları gözetmeyen bir bağımsızlık mümkün olabilir mi? Bağımsızlık Türkiye sınırları dışındaki her aktörün konumu gereği düşman olduğunu kabul etmek, “gavura gavur” diyebilmek midir?
 
Ya da “tam bağımsızlık” Türkiye’nin kendisini tek bir ittifak sistemine mahkum etmemesi midir? Bir diğer deyişle mevcut ittifaklarını çoğaltarak tek bir aktörün insafına ve belirleyeceğine kendini teslim etmemesi anlamına mı gelmektedir? Eğer öyleyse “tam bağımsızlık” için mevcut bağımlılık ilişkisinden çıkıp bir başka bağımlılık ilişkisine girmek akıl karı mıdır? Yani Batı bizi sevmiyor, öyle ise Avrasya sevsin demek bir bağımsızlık ilanı mıdır, yoksa yeni bir bağımlılık ilişkisi mi?
 
Ya da tam bağımsızlık Türkiye’nin bütün uluslararası kurum, kurallar ve aktörlerden kendini kopararak tamamen içine kapanması anlamına gelmektedir? Bütün “uluslararası sosyalizasyon” mekanizmalarından kopabilmek ve içine kapanabilmek mümkün müdür?
 
**
“Tam bağımsızlık” aslında bir imkansızı arzu etmektir. Uluslararası sistemdeki her aktör başka aktörler ile bir güç ilişkisi içinde var olur. O ilişkiyi güç kadar, kurumlar, kurallar ve yapılagelişler düzenler. Ben oynamıyorum diyen, kendi gücü ve kapasitesinden fazlasını talep eden, her gün her konuda fikir değiştiren aktörler idare edilmesi gereken güvenilmez “dostlar” listesine yazılırlar. Saygı (ve hatta korku) duyulması gereken “tam bağımsız” ülkeler listesine değil.
 
Tam bağımsızlık bir imkansızlık ise özerklik mümkün olandır. Dış politikadaki özerklik her şeyden önce kendi iç çatışmalarını büyük oranda çözmüş olmakla ilişkilidir. Özerk aktörlerin kendi içinde bir varoluş kavgası yoktur; neyi yapabileceklerine dair gerçekçi bir değerlendirmeleri vardır. Kendilerini dev aynasında görmezler. “Tam bağımsızlık” isterken seri biçimde bağımlılık ilişkilerine girmezler. Kendi öz kaynaklarını güçlendirirler.
 
Dış politikanın özerkliği meselesine aklı selim ile bakmak örneğin savunma sanayinde dışa bağımlı olduğumuzu, Rusya ile enerji bağımlılığı ilişkisi içerisinde bulunduğumuzu; gıda egemenliğini kaybetmiş bir ülke haline geldiğimizi; dış ticaret açığımızı kapatmak için yabancı sermayenin ülkeye girmesine ihtiyaç duyduğumuzu fark edebilmek demektir. Ancak aklı selim olanlar ötekilerin mutlak “kötülüğü” yüzünden değil bütün bu bağımlılıklar yüzünden özerk bir dış politika yürütemediğimizi fark ederler. Aklı selim olanlar Batı ile mevcut köprüleri atıp başka bir ittifaka kendini mahkum etmenin “bağımsızlık” değil yeni bir bağımlılık anlamına geleceğini fark ederler. Aklı selim olanlar ABD’ye karşı İran’ı, İran’a karşı Suriye’yi, Suriye’ye karşı Katar’ı, Rusya’ya karşı Mısır’ı vb. savunan bir dış politikanın bağımsızlık değil, sadece belirsizlik yaratan bir karmaşa olduğunu fark ederler.
 
**
2008 sonrası uluslararası sistem Türkiye gibi orta büyüklükteki bölgesel aktörlere daha geniş bir özerklik imkânı tanıdı. Türkiye bu imkanı kendi kimliği/çıkarı konusunda ortaklaş(a)mayarak; kendi kapasitesini/ gücünü aşan arayışlara girerek; mevcut bağımlılık ilişkilerini azaltmak yerine attırarak kullandı. Uzun dönemli dış politika hedefleri yerinde, kısa dönemli zaferlere odaklandı.
 
Özerk bir dış politika için her şeyden önce kendini doyurabilmek, ısıtabilmek, koruyabilmek ve geçindirebilmek gerekiyor. Yoksa evini ısıtmada, kendini korumada, karnını doyurmada başkalarına bağımlı olduğu halde, başına gelen her kötü şeyden yine o başkalarını sorumlu tutan (çoğu zaman artık yetişkin olmuş) bir ergenin pozisyonuna düşmek kaçınılmaz.
 
Kendini dev aynasında gören, sınırlılıklarının farkında olmayan ve kendi öz gücünü arttırmaya çalışmayan herhangi birinin düşebileceği durumları biliyoruz. Bu durumun karşımıza koskoca bir ülke olarak çıkıyor olması ise maalesef trajik…