Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi'nde bulunan siyasi tutukluların başlatmış olduğu süresiz dönüşümsüz açlık grevi 17'nci gününde devam ediyor.

Cezaevine giderek açlık grevinde olan tutuklularla görüşen Zindanlarla Dayanışma İnisiyatifi üyesi avukat Şule Recepoğlu, daha önce Edirne Cezaevi ile ilgili bir çok rapor hazırladıklarını ve yaşanan hak ihlallerini dile getirdiklerini belirterek, son süreçlerde yaşanan hak ihlallerinin işkence boyutuna vardığını söyledi.

BÜTÜN BAŞVURULAR SONUÇSUZ KALDI

Sadiye Eser’in Dihaber’den aktardığına göre, tutukluların bu keyfi işkencelere karşı defalarca cezaevi idaresine, mahkemeye ve Adalet Bakanlığı'na başvuru yaptıklarını hatırlatan Recepoğlu, dilekçe ve başvurulara bir cevap alamadıklarını dile getirdi.

Tutukluların avukatlara ve cezaevlerindeki hak ihlalleri ile ilgilenen STK'lere mektuplar yazdıklarını söyleyen Recepoğlu, mektuplara da el konulduğunu ve bu durumdan kendilerini de bilgilendirmediklerini aktardıklarını söyledi.

Tutukluların en son çare olarak açlık grevine girdiklerini ifade eden Recepoğlu, tutukluların, "Eğer biz bu uygulamalara bu şekilde karşılık vermezsek, tüm tutsakları tek tipleştirmeye doğru götürecekler ve bunu yaparken de insanlık onuruyla bağdaşmayan, işkenceye varan uygulamaları getirirler" dediklerini aktardı.

‘GÜVENLİK' GEREKÇESİYLE UYGULANIYORMUŞ!’

Recepoğlu, "Son bir yıldır zaten oraya atanan kurum müdürü ve kurum müdürüne bağlı yönetimin değiştiğini, özellikle mektup ve kitap okuma komisyonunun, İnfaz Koruma Müdürü'nün tayin ettiği kişiler tarafından birçok kitap ve mektuba el konulduğunu, dışarıya mektup ve dışarıdan gelen mektupların artık son bir ay içerisinde hiç ulaştırılmadığını bize beyan ettiler. Aynı şekilde yine kurum memurlarının da değiştiğini, onların uygulamalarının artık darp ve işkence boyutuna ulaştığını söylediler. Kurum müdürü ile yaptıkları görüşmelerin karşılık bulmadığını bize beyan ettiler" dedi.

'PARMAK İZİ İŞKENCESİ'

Yaptıkları görüşmede tutukların kendilerine yapılan işkenceleri detaylı bir şekilde anlattığını ifade eden Recepoğlu şunları aktardı:

"Son süreçte parmak izi uygulamasını getirdiklerini, ama parmak izinin ne için alındığını kendilerine beyan etmediklerini söylediler. Şunu söyleyebiliriz ki tutsaklar tarafından bize beyan edilen şey; her cezaevine giren kişinin parmak izi verdiğini ve fotoğraf çekimi yaptığını ama Adalet Bakanlığı'ndan gelen genelge üzerine idare tarafından tekrar alınmak istendiği şeklinde. Tutuklular bunu keyfi bir uygulama ya da işkence için bir bahane olduğunu bize beyan ettiler. Biz yine boyutunu sorduk. Bunun işkence olduğunu ya da neden işkence aracı olarak kullandığını sorduğumuzda parmak izinin her giriş çıkışlarda alınması gerektiğini, hatta kıyafet boyutuna kadar tek tip kıyafet boyutuna ulaştıracaklarını buna ilişkin şifa-i bilgiler aldıklarını söylediler. Parmak izi işlemine karşı çıkmak isteyen tutsaklar için 'Sizi parmak izine götürüyoruz denilmiyor'. Revire ya da hastaneye gitmek isteyenleri 'senle müdür görüşmek istiyor' denilerek, zorla parmak izi işlemine götürmüşler. Götürürken birçok tutsağa işkence yapılmış. Bunlar arasında hasta tutsaklar olduğu söylenen birkaç kişinin hastalık türü bilinmesine rağmen, hastalık türüne göre işkence edildiği söyleniyor. Mesela bunun örneklerden biri bel fıtığı olan Nusret Kaya'nın durumu bilinmesine rağmen 15-20 kişi tarafından beline baskı yapılarak yerlerde sürüklendiğini ve belinin darp edildiği söylendi. Yine astım hastası Muhammed Sait Kulu'nun da astım hastası olduğu bilinmesine rağmen diyaframından sıkılarak parmak izinin alınmaya çalışıldığı, yerlerde sürüklendiği belirtildi. Zaten bu yapılan uygulama sonucunda astım krizine girip acilen hastaneye götürülüyor. Yine vücudunda daha önce yanık izleri olan Necdet Ayna'nın idare tarafından da o kişinin elleri de yanık olduğu için parmak izinin alınmayacağı biliniyor ama buna rağmen zorla parmak izi alınmaya çalışılıyor. Hatta bunun sonucunda parmaklarındaki o ince deri soyularak kanamaya başlıyor. Tabi bunların dışında odası basılıp, işkence ile parmak izi alınanlar da var."

SÜNGERLİ ODADA DARP

Yine birçok tutuklunun kendi yazdığı kitaplarına, makale ve öykülerine el konulduğunu dile getiren Recepoğlu, tutukluların bunlara ilişkin başvurduğu mahkemelerden ret cevabı aldıklarını söyledi.

Tutukluların kıyafetlerinin kendilerine ulaştırılmadığını, temel ihtiyaç malzemelerinin verilmediğini, kendilerine ait kişisel eşyalarının ortadan kaybolduğunu söylediklerini aktaran Recepoğlu, "Keyfi baskı ve sayımlara maruz kaldıklarını, artık bunun psikolojik bir işkenceye dönüştürüldüğünü söylediler. Daha önceden asker ve gardiyanlar eşliğinde koğuş aramalarında şimdi gardiyanlar tarafından istedikleri gibi keyfi bir baskın yapılır olmuş. Buna ve keyfi el koymalara karşı çıkan tutsakların darp edildiğini söylediler. Hatta son süreçte bir tutsağın süngerli odaya götürülerek darp edildiğini öğrendik. Benzeri birçok işlemde artık idare tarafından bir şekilde göz yumulduğunu ve hatta ilk defa ikinci ya da üçüncü müdürler tarafından darp edildiğini ve bunlara asla müdahale edilmediğini söylediler" ifadelerini kullandı.

Yine 3 tutuklunun hiçbir gerekçe gösterilmeden süngerli odaya götürüldüğünü aktardıklarını ifade eden Recepoğlu, "Bu tutsaklar burada darp edildikten sonra ayrıca soruşturma açılıyor. Bu soruşturmaya gerekçe olarak, 'kapılara masa ile barikat kurmak istendiği' şeklinde ifade ediyorlar. Tutsaklar bu gerekçenin ileriye dönük bir yatırım olduğunu bunun olası bir katliama yönelik hazırlık olduğunu söylediler. Bunu özellikle kamuoyuna duyurmak istediler. Tutsakların özellikle açlık grevine başvurmalarının nedeni kendilerine yönelik ileriye dönük katliama varabilecek baskılara ilişkin ve bunların durdurulmasıdır" diye konuştu.

'ÇÖZÜLMEZSE AÇLIK GREVİ DEVAM EDER'

Bütün bu uygulamalara karşı tutukluların dışarıya mektup yazıp seslerini duyurmaya çalıştıklarını ancak seslerini duyuramadıklarını dile getiren Recepoğlu, "En son çare olarak şuan için 6 tutsak açlık grevi başlatmış. Taleplerini 'idarenin keyfi uygulamalara son vermesi, güvenlik adı altında keyfi tecride son vermesi, daha sağlıklı koşularda tedavi haklarının kendilerine verilmesi, ortak alan sohbet hakkı, oda değişimi vb. birçok konuda iletişim haklarının kendilerine geri verilmesi, haksız yere açılan disiplin soruşturmalarının son bulması, kötü muamelenin ve işkencenin son bulması' şeklinde sıralayan tutuklular, sorunlar çözülmediği takdirde bundan sonraki süreçte ikinci grubun açlık grevine başlayacağını söylediler" dedi.

Bu uygulamaların son bulması için birtakım görüşmeler yaptıklarını ifade eden Recepoğlu, "Bir kaç heyet ile cezaevi müdürü ile görüşmeler yaptık. Son olarak HDP heyeti ile gelip görüştük. Tabi bunun öncesinde de tutsak aileleri ile birlikte bazı başvurular yaptık. Ancak şu ana kadar hiç bir netice almış değiliz" ifadelerini kullandı.

'AYNI SORUN TEKİRDAĞ'DA DA VAR'

Tekirdağ Cezaevi’nde de aynı sorunların yaşandığını ifade eden Recepoğlu, şöyle konuştu:

"Orada yaptığımız bir görüşmede orada da aslında çok daha önceden başlayan sorunların katlanarak devam ettiğini, uzun süredir avukat görüşlerinin de yapılmaması nedeni ile iletişim yollarının kapalı olduğunu öğrendik. Yaptığımız son görüşmede sağlık raporlarının ve Adli Tıp raporlarının kendilerine ulaşmadığını ve dolayısı ile yapılan teşhislerin yanlış olduğunu söylediler. Hastaneye başvuru yapıldığında halen kelepçeli muayenenin yapıldığını ve doktoraların kendilerine kötü davrandığını aktardılar. Yine hastaneye giderken uygulanan bürokratik işlemlerin işkenceye döndüğünü ifade ettiler. Bu şekilde hastaneye gidişlerin geç yapıldığını, götürseler bile tedavi ve ilaç uygulamasının yanlış yapıldığını söylediler."