Modacı Barbaros Şansal, bindiği takside öldürülmekten nasıl kurtulduğunu anlattı.

T24'te 'Taksi şoförü' başlığıyla yayınlanan yazısında Şansal, "Ya siz? Güvende misiniz?.." diye sordu.

Şansal, bindiği ticari takside yaşadıklarını şöyle anlattı:

Seyrantepe'de bir stüdyodayız. Gökhan Çınar'ın Youtube kanalındaki Katarsis-Extra programı için bir kayıt alacağız.

Gencecik pırıl pırıl insanlar, herkes sakin… Bir de kedi. Önce havadan sudan, sonra da memleketin hâlinden konuşuyoruz. Artı Gerçek'te yayınlanan röportajım sonrası Vatan Caddesi, Güvenlik Şube Müdürlüğü'nde verdiğim ifademden yeni dönmüşüm. TCK 301 şüphesi ile Savcı Bey ifademi istemiş.

Yine de gizli stresimle başa çıkmaktayım. Stüdyoya geçiyoruz. Dingin ve verimli bir sohbet kaydı alıyoruz. Sıcaktan da kimsenin şikâyeti yok.

Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan kayıt bitiyor. Ertesi gün yurt dışı seyahatim olduğundan acilen atölyeye dönmem gerekiyor. Duraktan bir taksi çağırmayı deniyoruz. Ancak araç yok. Tek çare caddeye inip yoldan geçen bir araca binmek.

Hemen yanıma iki genç adam veriyorlar. Belli ki güvenliğimden çekiniyorlar.

Cadde de kısır. Tek bir araç geçmiyor, biraz yürüyüp oto tamircisinden çıkmakta olan bir taksiye rastlıyoruz. Beni bindirip kapıyı kapıyorlar.

"Bir i*ne modacı var, tanır mısın?"

"Gümüşsuyu'na rica edeceğim lütfen!.." Şoför aynadan dikkatle beni süzüyor: "Seni bir yerden tanıyor muyum ben?!.." "İnsan insana benzer kardeşim, sanmam" diye cevaplıyorum.

Dikiz aynasından üzerime saplanan bakışlar gözümden kaçmıyor.

Önce konsolda asılı cep telefonuna Barbaros Şansal diye sesleniyor. Telefondan "Türk moda tasarımcısı" diye bilgi sesi geliyor. Şoför devam ediyor: "Yok. Bir i*ne modacı var. Adı Barbaros Şansal, ona benzettim. Tanıyor musun?" "Bilmem hiç duymadım, o sektörle alakam yok" diye yanıtlıyorum.

Arkadan adresimi bilmemesi için Makina Kimya Endüstrisi Bölge Müdürlüğü'nden mermi almaya gittiğimi söyleyerek adresi tarif ediyorum. İçimden ne kadar ahmakça bir cevap olduğunu da geçirerek.

Hemen çantamdan dosya çıkartıp okuyormuşçasına yüzümü siper alıyorum. En iyisi susmak. Devam ediyor: "Bizim ülkücüler onu havalimanında ne güzel benzettiler ama. Yurt dışına kaçmış it. Keşke gelse de benim arabama binse. Önce bir güzel tecavüz ederim. Sonra ver Allah ver, eşek sudan gelene kadar döverim. Sonra da öldürür yol kenarına atarım."

Yol uzadıkça uzuyor. Kral TV'deki spiker Nijerya'yı övüyor. Sokaklar ve binalar camın yanından kayıp giderken ben hâlâ elimdeki dosyanın aynı sayfasına bakıyorum. Korkum yok ancak kaygılanmadan da duramıyorum.

Ya siz, güvende misiniz?

Sonunda adrese ulaşıyoruz, bahşişi ile parayı verip üstünü almadan alelacele ters yöne yürüyorum. Aracın gözden uzaklaşmasından emin olduktan sonra asıl adresime yöneliyorum.

Türkiye Cumhuriyeti'nde hiç kimsenin can ve mal güvenliği kalmadığını düşünmeden de edemiyorum.

Ertesi gün ise Sarıyer meydanında herkesin gözü önünde hakarete uğrayıp bir kez daha darp ediliyorum.

Akşamına polis evime geliyor. Şikâyetçi olup olmayacağımı soruyor. Kimi kime şikâyet edeceksin diye soruyorum. Meğerse saldırganın şikâyetçi olduğunu da sonradan öğreniyorum.

18 yılda gelinen nokta bu.

Sonrasını düşünmek bile istemiyor, sabahına ilk uçakla yeniden güvenle sokak adımlamak için yurt dışına hareket ediyorum?

Ya siz? Güvende misiniz?..