İrlanda’nın liberal gazetelerinden The Irish Times’ın Ortadoğu analisti Michael Jansen, Türkiye’nin Suriye’de desteklediği cihatçı gruplarla ilişkilerini değerlendirdi.

Jansen göre, Türkiye’nin 20 Ocak’ta başlattığı Afrin Harekatı ve devamında Suriye’nin kuzeyindeki Afrin kentinde gerçekleştirdiği güç gösterisi aslında müttefikleri dahil uluslararası arenadaki tüm aktörlerin Türkiye’ye güvensizliğine işaret ediyor.

Ahval’in haberine göre, Suriye krizinde Türkiye’nin büyük bir aktör olarak öne çıktığı ancak Ankara’ya kimsenin güvenmediği tespitiyle başlayan analiz şöyle:

Türkiye, Rusya ve İran geçtiğimiz Çarşamba Suriye’nin egemenliği ve toprak  bütünlüğüne saygılarını belirtmiş ve savaşı siyasi bir çözümle bitirmeye yönelik çabalara devam edeceklerine söz vermiş olsalar dahi, ne Şam, ne Moskova ne de Tahran Türkiye’ye güveniyor.

Üç-taraflı bu birlik gösterisine rağmen, Suriyeli üst düzey bir diplomatın The Irish Times’a yaptığı yoruma göre:

“Kimse [Recep Tayyip] Erdoğan’a güvenmiyor, ama kimse onsuz da yapamıyor.”

Aynı kaynağa göre, Erdoğan tam da bu nedenle yedi yıldır süren Suriye iç savaşının bu aşamasında üstlendiği rolü oynayabiliyor. Erdoğan’ın Ankara destekli siyasi ve silahlı muhalefetin Suriye’nin gelecekte siyasetinde ve anayasasında söz sahibi olmasını garantiye almak için paramiliter ve bölgesel varlıklarını kullanmayı planladığını söylüyor.

Erdoğan, Türkiye’nin köktenci iktidar partisi Adalet ve Kalkınma Partisi’ne model oluşturmuş olan 90-yıllık MısırMüslüman Kardeşler’in bir yan kolu olan Suriyeli Müslüman Kardeşler grubunu güçlendirme konusundaki planlarını hiçbir zaman saklamadı.

Savaştan birkaç yıl önce Suriye Cumhurbaşkanı Başar Esad’la yaptığı bir konuşmada Erdoğan, Esad’a din, etnik köken ve cinsiyet üzerine kurulu partilerin kurulmasına yönelik anayasal yasağın kaldırılması çağrısında bulundu.

Suriye’de hükümet 1976-1982 yılları arasında Müslüman Kardeşlerle çetin bir savaş yürüttüğünden Esad bunu kabul etmedi. Erdoğan ise  buna Suriye’de protestoların başlamasından dört ay sonra, 2011 yılını ortalarında Özgür Suriye Ordusu ile Müslüman Kardeşlerin hâkim olduğu Suriye Ulusal Konseyini kurarak ve seküler devleti İslami bir birime dönüştürme amacını güden yabancı savaşçıları Suriye’ye yönlendirerek cevap verdi.

Bu amacına ulaşmayı başaramamış olan Türkiye en son olarak Suriye’nin kuzeybatısında yer alan İdlib kentinde yeni bir cihatçı koalisyonunun yaratılmasını destekledi ve Rusya’nın müdahalesi olmaksızın İdlib’in yanındaki Kürt Afrin kantonunu işgal ederek çoğunlukta olan Kürt nüfusun 185,000’ini şehrin dışına sürdü.

Erdoğan bölgedeki kuvvetlerine doğuya doğru ilerleyerek 2016 yılından beri Suriyeli Kürt savaşçılar ve ABD birliklerinin denetiminde olan Menbiç şehrini alma emrini verme ve bu şekilde Kürtler’i geçtiğimiz sene ele geçirdikleri Rakka ve Deyr el Zor şehirlerinden çıkarma niyetini de açıkladı.

Türkiye’nin Suriyeli Kürtlere karşı yürüttüğü harekat Erdoğan’ın eski Osmanlı toprağı olan Suriye ve Irak’taki bölgesel hırsını ve Türkiye’yi bölgede ve daha geniş Müslüman dünyasında Suudi Arabistan ve İran’a rakip olacak şekilde önde gelen bir güç haline getirme amacını gizlemeye yarıyor.

Gelecek sene yeniden seçilme şansını arttırabilmek için halkta yaygın olan ABD ve Batı karşıtı hissiyatı kullandı ve Suriyeli Kürtlere karşı yürüttüğü askeri harekat ve Afrin zaferiyle milliyetçiler arasında kredi kazandı.

Şam, Moskova ve Tahran, El Kaide’nin Hayat Tahril el Şam (eski adıyla Nusra Cephesi) örgütü, Ahrar el Şam ve Faylak al Rahman ve diğer radikal köktenci gruplara üs sağlayan Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’nin işgalinde bir bölge oluşmasına şiddetle karşılar.

Geçen hafta Erdoğan Suudi destekli Ceyş el İslam grubundan cihatçıları Afrin’e yerleşmeye davet ederek denetimi altındaki savaşçı sayısını arttırdı.

GEÇMİŞ KIZGINLIKLAR

Farklı birçok siyasi görüşten gelen Suriyeliler için Erdoğan’ın izlediği siyaset savaş nedeni. Suriyeliler ülkelerini tümüyle özgürleştirme yönünde kararlı ve 1939 yılında Fransız sömürgecilerin Hatay tarafından içine alınan kuzey İskenderun (Alexandretta)  şehrini Ankara’ya vermiş olması konusunda hala kızgınlar.

ABD, Arap müttefikleri ve Avrupa yakın gelecekte Türkiye’nin cihatçı gruplarla olan işbirliğinin bölgesel ve küresel güvenlik için büyük bir risk olduğunu göreceklerdir ancak Rusya ve İran gibi onlar da Erdoğan’ı yalnızlaştırmaya çekiniyor çünkü ne kadar serüvenci davranıyor olursa olsun Türkiye, Rusya ve İran’ın bölgede genişlemesine karşı güçlü bir kale görevini görüyor.

Erdoğan’ın niyeti açıkça biliniyorken, ABD Başkanı Donald Trump’ın niyeti tam bir joker kartı niteliğinde. Geçen hafta kuzey ve doğu Suriye’de Kürt kuvvetlerin arasındaki 2000 ABD askerinin geri çekilmesini istedi ama askeri danışmanlarının baskısı altında kalarak 24 saat sonra askerlerin İslam Devleti savaşçı gruplarını temizlemek ve Kürt’lerin denetimindeki geniş bölgeyi istikrara kavuşturmak üzere daha bir süre daha kalmalarına onay verdi.

Trump, ABD askerlerinin bölgede yıllardan ziyade aylarca kalmasını desteklediğini söyledi ama her an fikrini değiştirebilir.

ABD’nin bölgeden çekilmesi Ankara’yı sınırlamak için bir anlaşmaya varılmadan gerçekleşirse Türk kuvvetleri ABD ordusuyla karşı karşıya gelmeden Suriyeli Kürtlerin denetimindeki alanı işgal edip Erdoğan’ın Türkiye’ye Birinci Dünya savaşından sonra kaybettiği toprakları geri vererek yeni-Osmanlı hayalini gerçekleştirebilir.

Suriye devletini ve kendi bölgesel çıkarlarını korumak için kan ve para yatırımı yapmış olan Rusya ve İran böyle bir durumda müdahaleyi düşünebilir. Bu da NATO dışı bir güç tarafından saldırılması durumunda Türkiye’yi desteklemek zorunda oldukları için Ankara’nın NATO-ortaklarıyla bu iki ülke arasında çatışma riski doğurabilir.

Kaynak: Ahval