Babası şair Metin Altıok'u, 2 Temmuz 1993'te Sivas'ta kaybeden Zeynep Altıok Akatlı, "Sivas'ı azmettiren suçlular yargının önüne çıkmadı" diyor

 

KUTLU ESENDEMİR / GAZETE HABERTÜRK

 

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın 1938’de Dersim’de yaşanan acılar için devlet adına özür dilemesinin ardından, Türkiye, geçmişte yaşanan trajedilerle yüzleşmeye başladı. Tabii bu acılardan biri de 2 Temmuz 1993’te, Sivas’taki Madımak Oteli’nin ateşe verilip, aralarında çok sayıda aydın ve sanatçının bulunduğu 35 kişinin yakılarak katledilmesiydi. Ankara Ağır Ceza Mahkemesi’nde 18 yıla yayılan süreçte devam eden Sivas Katliamı Davası’nda yarın yeni bir eşiğe adım atılacak. Ya mahkeme davada “zamanaşımına” karar verecek ve davanın 18 yıldır firari olan 6 sanığı kurtulacak; ya da, “insanlık suçu” kapsamındaki davalarda zamanaşımı olmayacağına dair bir karara imza atılacak.

“Toplumsal Bellek Platformu”, Madımak Oteli’nde ve faili meçhul cinayetlere kurban gidenlerin ailelerin oluşturduğu bir yapı. Yazar Zeynep Altıok Akatlı bu platformun üyelerinden. Babası, ünlü şairMetin Altıok’u Madımak Oteli’nde kaybeden Zeynep Altıok Akatlı, tarihi duruşma öncesi sorularımı yanıtladı.

- Yargı, yarın Sivas Katliamı Davası’nda zamanaşımı kararı verirse ne hissedersiniz?
Açıkçası şaşırmam. Ne yazık ki Sivas Katliamı’nın 18 yıla varan hukuki sürecinde yaşadıklarımız yeteri kadar şaşırtıcı ve yıldırıcı. İnsanın yaşamak için, tutunmak için gücü tükeniyor, geleceğe umutla bakamamak, devlete, yargıya güvenememek çok ağır bir duygu. Tarifi mümkün bile değil.

- Neden?
Neredeyse 8 saat boyunca devlet tarafından müdahale edilmeksizin izlenen bir katliamdı Madımak Oteli’nde yaşanan. Sayıları birkaç yüz kişiden 15 binlere varan bir kalabalık... Bunların içinden yargıya sadece 160 eylemci taşındı. Bu 160 kişiden tahliye edilenleri, tutuksuz yargılanmalar sonucu firar edenleri çıkarıyorsunuz. Geriye bir avuç eylemci kalıyor göstermelik. İşte, “Yargıladık, cezalandırdık, bitti” deniyor. Oysa azmettirenler, planlayanlar, devlet içinden izleyenler, “Dur” emri verenler, gerçek suçlular yargı önüne hiç taşınmadı.

- Kırmızı bültenle aranan firari sanıklardan Cafer Erçakmak, Sivas’ta kızının evinde ölü bulunmuştu. Böyle saçmalıklar filmlerde olur sanırsınız değil mi?
Hatta, “Yok artık” dersiniz! 18 yıldır, “İnterpol aracılığıyla arıyoruz” dedikleri adam evinde, sıcak yatağında huzur içinde, yargılanmadan eceliyle ölebiliyor bu ülkede. Devletin aradığı bir başka adam, bu ülke sınırları içinde askerlik yapıyor, evleniyor, ehliyet alıyor, ama her nasılsa bulunamıyor. Ben devletin bu kadar basiretsiz, güçsüz olduğuna inanmıyorum. Ve bir açıklama bekliyorum.

- Davanın firari sanıklarından Vahit Kaynar, Polonya’da yakalandı. Türkiye’ye iade süreci nasıl işliyor?
Vahit Kaynar, Polonya tarafından bir süre sonra serbest bırakıldı. Hangi belgeyle iadesi istendi, ne gerekçeyle bırakıldı? Sorguluyoruz, araştırıyoruz. Yetkili bir ağızdan tatminkâr bir açıklama henüz yapılmadı. Var mıdır; bunu da bilmiyorum. Bu gözü dönmüş katiller tutuksuz yargılanmak üzere bırakılmış ve kaçmasına olanak sağlanmış.

‘SİVAS İLE İLGİLİ SORULAR BİTMİYOR‘
- Davanın 18 yıldır aydınlatılamayan yönleri neler?
“Kim incinirse incinsin” denilerek tüm şüpheliler yargı önüne taşındığında yapılacak sorgularla yepyeni onlarca soru akla gelecek. Günler öncesinden dağıtılan bildirilere, yayınlanan dini içerikli ve cihat çağrısı yapan gazetelere rağmen neden önlem alınmadı? Göstericilerin sayısı 10 binleri aşmışken neden sadece 400 polis ve iki manga asker gönderildi? Neden müdahale etmediler? Dönemin Belediye Başkanı, sonra milletvekili olan Temel Karamollaoğlu, neden göstericilere, “Gazanız mübarek olsun” dedi? Sorular bitmiyor.

- Katliamın zamanaşımına uğraması olasılığına karşı nasıl bir hukuksal rotanız var?
Hukukun uluslararası standartlarda işletilmesi için taleplerimiz var. Avukatlarımız işin hukuksal boyutunda yapılması gereken her şeyi yapıyorlar. Biz bu noktada hem bu dava için hemde insanlık suçu kapsamında benzeri davalar için zamanaşımı uygulanamayacağı gerçeğini vurgulayarak gelecek adına da bir adım atılmasını istiyoruz.

- “Güvenlik güçleri ile halkı karşı karşıya getirmeyin” diyen dönemin Cumhurbaşkanı Demirel’den, “Oteli saran vatandaşlarımıza bir şey olmamıştır” diyen dönemin başbakanı Çiller’e dek bir hukuki girişiminiz olacak mı? Doğrusunu isterseniz bu davada da, sayısız faili meçhul siyasi cinayet davasında da buna benzer sayısız soru var. Bu soruların yanıtları için çabalaması gerekenlerse bizler değiliz. Bu girişimler devletin görevidir. 18 yıldır daha ne yapabiliriz? Her şey ortadayken.

"ADALET GELMEDİKTEN SONRA ÖZÜR DİLEMEK NE DEMEK?"
- Türkiye, geçmişte Dersim gibi trajedileriyle yüzleşirken, bu sizde bir beklenti ya da sevinç yaratıyor mu?
Ne yazık ki hayır. Devletin devamlılığı olmalıdır. Yapılması gereken tarihçilerin, uzmanların araştırmalarıyla belgelerin yorumlanmasıdır. Burada öyle parti grup toplantısında “literatürde varsa” gibi hafifletici cümlelerle özür dilenmez. Devlet gerekli komisyonları kurar, araştırmalar yapılır, kamuoyuyla paylaşılır ve yine devlet üzerine düşeni yapar. Zaten özür ne demek? Adalet gelmedikten sonra... Dersim için özür dileyen Sivas için, Çorum için, Maraş için de dileyecek mi? Ya da dileyecek de ne olacak? Faili meçhul bırakılan siyasi cinayetlerin aydınlatılması için dilekçe verdik iki yıl önce Toplumsal Bellek Platformu olarak. Neden sadece AKP oylarıyla reddediliyor? Hem de ısrarla 15 kez.

- Sivas için özür dilenirse, yakınlarını kaybedenler olarak bundan tatmin olmaz mısınız?
Olmayız elbette. Sivas Katliamı’nda sorular, özrün çok üzerinde Demokles’in kılıcı gibi duruyor. Emniyet tutanaklarına göre 15 bin kişi olan eylemcilerin kameralarla da saptanan ve aktif olan yargı önüne getirilmemiş kısmı nerede? Katliamcıların ellerini kollarını sallayarak dolaşıyor olmaları, vicdanları sızlatmıyor mu? Katliamı engellemeyen ve araştırmayan güvenlik güçleri, jandarma, vali, diğer idari birimler, savcılık ve o günden bu yana iktidarda bulunanlar hakkında, en basitinden bir görevi ihmal soruşturması yapılmayacak mı? Yurtdışında bulunduğu iddia edilen sanıkların Türkiye’ye getirilmeleri neden mümkün olamamakta?

- Kimi gazeteler Sivas Katliamı’nda PKK’yı işaret ediyor.
Yeni Akit Gazetesi’nden söz ediyorsunuz. Kanıt olarak da ölmüş, yani yine sorgusu yapılamayacak, sözde PKK üyesi 4 kişiyi gösteriyor. Bu katliamın arkasında köktendinciler var ve bu kanıtlarla sabit. Gazete daha da ileri gidip, “O PKK’lılardan biri Alevi’ydi” diyor. Aynı zamanda tek bir haberle, hem Kürt, hem Alevi, hem CHP, hem BDP hedef gösteriliyor. Hem de nasıl bir nefret söylemiyle.

- Acının zamanaşımı oluyor mu?
Kapanmayan yaranın kabuk tutması gibi... Süreç içinde devamlı o kabuk kopuyor. Yeniden kan akıyor, dikişlerimiz patlıyor... Aynaya her baktığında yüzünün orta yerinde bir yara izi görür gibi yaşıyor insan. Kalpteki yalnızlık duygusu, ağırlık, yılgınlık da cabası.

- Babası yakılarak öldürülen çocuklar, gecelerinde ne rüya görürler?
Ne rüyam kaldı benim ne hayalim... “Bir yarım umuttur elimizde kalan göğüslemek için karanlık yarınları. Bu kekre dünyada bir şey yok paylaşacak acıdan başka” diyordu babam. O yarım umuda tutunmaya çalışıyorum.

"BİRARAYA GETİREN YAŞADIĞIMIZ BENZERLİKLER"
- Toplumsal Bellek Platformu aileleri olarak sürekli bir aradasınız.
Toplumsal Bellek Platformu, Sabahattin Ali cinayetinden Hrant Dink cinayetine varan süreçte sistematik olarak susturulan aydınların yakınlarının bir araya geldiği bir oluşum. Gerçek failleri yakalanmamış, yargı önüne taşınmamış siyasi cinayetlere kurban verilmiş, akademisyen, gazeteci, yazar, hukukçu toplum üzerinde etkisi olan isimlerden söz ediyorum. Cavit OrhanTütengil, Cevat Yurdakul, Abdi İpekçi, Turan Dursun, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Musa Anter, Çetin Emeç, İlhan Erdost gibi...

- Sizi bir araya getiren motivasyon nedir?
Bizi bir araya getiren ortak nokta yaşadıklarımızın benzerliği oldu. Uzun süren ve karanlıkta bırakılan cinayetlerin, adalet arayışındaki acılı, sancılı, kırgın hayatlarımız bir yana adaleti bulamamış olmanın verdiği isyan duygusu. Hayattan koparılmasalardı, bugüne katacaklarını düşünün.

- Bu acı ortaklığı, sizde bir travma oluşturmuyor mu?
Bizim birlikteliğimiz bir travmadan çok, bir iyilik duygusu veriyor bana. Bu insanların yetiştirdiği, onların aydınlığında yetişmiş çocuklar, eşler olarak paylaştıklarımızı anlatmak çok zor. Fazla söze gerek olmadan anlaşabilen, kendini ifade etmek zorunda olmadan ortak acıları paylaşmanın yanı sıra mücadelemizde yalnız olmadığımızı bilmek başka bir iç huzuru veriyor bize...

Zeynep Altıok Akatlı, annesi yazar, eleştirmen ve akademisyen Füsun Akatlı ve babası şair Metin Altıok ile...

KAVAKLAR
Bedenim üşür, yüreğim sızlar.
Ah kavaklar, kavaklar...
Beni hoyrat bir makasla eski bir fotoğraftan oydular.
Orda kaldı yanağımın yarısı,
kendini boşlukla tamamlar.
Omzumda bir kesik el,
ki durmadan kanar.
Ah kavaklar, kavaklar...
Acı düştü peşime ardımdan ıslık çalar.

Metin ALTIOK