Hasan Soylu / Demokrat Haber Analiz

Aralarında Sırrı Süreyya Önder, Ertuğrul Kürkçü, Levent Tüzel ve Sebahat Tuncel’in de bulunduğu BDP ve HDK heyetinin “barışı anlatmak” için çıktıkları Karadeniz turunun Sinop durağında “olaylar” çıktı. Bir grup ırkçı, milliyetçi, heyetin bulunduğu Öğretmenevi’ni “basmak”, muhtemelen heyet üyelerini linç etmek istedi… 

Haberi buradan yineleyecek değilim. Ama dikkat çekici ve mutlaka takip etmek gereken boyutları var.

Birincisi: Güvenlik güçleri, linç güruhuna karşı “hayırhah” bir tutum takındı. Oradaki gösterici topluluk mesela Kürtler olsaydı yine böyle mi davranırlardı acaba? En iyimser tahminle Sinop’u gaza boğarlardı. Amacım “niye böyle yapmadılar?” diye hayıflanmak değil; ama bir çifte standarda dikkat çekmek.

İkincisi: Kamuoyunun barış sürecine destek verdiğinden kuşku duymuyorum ben de. Çünkü artık insanlar tam manasıyla bir “yeter!” duygusu içerisindeler. Bu duygu elbette önemli; ama yeterli değil. Barışı bir bilinç haline getirmek gerekiyor ve bu da meşakkatli bir iş. İnkarcı resmi ideoloji zihniyetinin etkilerinden arınabilmek çok da kolay olmuyor çünkü…

Üçüncüsü: Barış isteyen kamuoyu “sessiz” bir çoğunluk. Buna karşılık milliyetçi, ırkçı görüşlerin etkisi altındaki kesimler marjinal olmakla beraber oldukça “gürültülü” bir tutum içindeler. Geçmiş örneklerden de biliyoruz. Dolayısıyla barış isteyenlerin de hiç değilse bu çevreler kadar seslerini duyurmaları gereği var. Tabii demokratik mecrada…

Dördüncüsü: Bu “olay” olduğu ile mi kalacak? Geçmiş örneklerde olduğu gibi? Cezaevinde tutuklu ve hükümlülere dahi bir protesto eylemi gerçekleştirdikleri zaman, örneğin “devlet malına zarar vermekten” dava açan devlet, bu güruha karşı hukuki süreci işletecek mi? Bu sorular önemli. Zira hukuki sürecin işletilmemesinin bu kesimler üzerinde “şımartan” bir etki uyandıracağını kestirmek hiç de zor değil…

Beşinci bir not daha kaydetmekte fayda var ve o da şu: Bizler bu tip durumlarda genellikle yetkililerden “vatandaşlar demokratik tepki haklarını kullanmışlar, abartmamak lazım” türü açıklamalar duymaya alıştık, alıştırıldık. Bu sefer, AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik farklı bir ses verdi. “Provokasyon” dedi ve kınadı, bütün siyasi partilerin 81 ilde serbestçe faaliyet yürütebilmeleri gerektiğini vurgulayarak. Güzel. Ama bu sözlerin arkasında durmak ve gereğini yapmak kaydıyla…

Bu vesileyle anlaşıldı ki, barış, zor iş. Bir süreç gerektiriyor. Birikmiş kirlerden paslardan arınmak kolay olmayacak. Ama bu halde de birlikte bir demokratik geleceğimiz olmayacak. Süreç, biraz da bunu kavrama süreci olarak yaşanıyor…