HRANT KASPARYAN / DEMOKRAT HABER

Yazar, düşünür, turizmci Sevan Nişanyan’ın İzmir’in Şirince Köyü’ndeki kendi arazisi üzerine yaptığı 40 metrekarelik bir yapı nedeniyle hapis cezasına mahkûm edilmesi ve tutuklanarak hapse konulmasına kamuoyundan ve uluslararası İnsan Hakları örgütlerinden tepki gelirken, Nişanyan’ın tutuklu bulunduğu Torbalı Cezaevi’nde ayrımcı uygulamalara maruz kaldığı ortaya çıktı.

2 Ocak 2014’ten bu yana Torbalı Cezaevi’nde bulunan Sevan Nişanyan, açık cezaevi hükümlülerine uygulanan koşulların kendisine uygulanmadığını, “yukarıdan gelen talimatla” ayrımcı bir tutuma maruz kaldığını ifade etti. Nişanyan, gazeteci-yazar Hasan Cemal’in yazdığı makaleye atıfta bulunarak, Hasan Cemal’e hitaben yazdığı mektubunda şunları kaydetti: “Cezaevine girdiğim günlerde yazdığın ‘Sevan Nişanyan yarın hapse giriyor, haberiniz var mı?’ başlıklı yazıda bilgisayarımın verilmesi için yaptığın çağrı bana iyimserlik vermişti. Aradan geçen bir buçuk ayda o iyimserlikten eser kalmadı.”

Nişanyan mektubunda şu ifadelere yer verdi:

“Buraya ilk geldiğimde güler yüzle karşılandım. ‘Yazar bey gelmiş, hoş gelmiş.’ Cezaevi müdürü iki üç kez çağırdı, sohbetler edildi. Kütüphanenin ıslahı için çalışmayı teklif ettim. Olumlu bulundu, kütüphane görevlisi atandım. ‘Bana ikiye iki metre bir köşe, bir de bilgisayar verin, kitabıma çalışayım, bu musibetten bir hayır doğsun’ dedim, ‘Neden olmasın’ dediler. İnternet bile belki halledilir sinyali verdiler.

KAPALI CEZAEVİ TEHDİDİ

Üç gün sonra yukarıdan telefon geldi, havalar değişti. Suratlar asıldı. Gözler kaçırılmaya, karanlık sözler söylenmeye başladı. Tadilatı biter bitmez kütüphane kilitlendi. Görevime son verildi. Bilgisayar talebime ret cevabı geldi. Gözdağı verdiler: ‘Ayağını denk al, ilk yanlışında kapalıya gidersin.’ Açık cezaevinde mahkûmların dışarıda bir kamu kuruluşunda çalışma hakkı var. Ona da set çekildi. ‘Amele olmak istersen belediye mezarlığına göndeririz’ dediler. Başka iş yokmuş.

Birçok cezaevinde bilgisayar kullanan mahkûmlar olduğunu biliyorum. 2001’de Selçuk Kapalı Cezaevi’nde bilgisayarıma izin verilmişti. On ay boyunca sözlüğümü hazırlamak için çalışmıştım. Yaşayan bilir, mahkûmla idare arasında diyalog olduktan sonra bilgisayardan çok fazlası da olur. Yeter ki iyi niyet olsun. İyi niyet yokluğunun yerelden kaynaklandığını sanmıyorum. İlk günlerdeki tavırları yapıcı bir diyaloğun mümkün olduğu izlenimini doğurmuştu.

Sanırım yukarıdan bir yerden talimat geldi. ‘Bu adamın burnu sürtülecek’ denildi. Adalet Bakanlığı bürokrasisi midir, daha yukarısı mı, emin değilim. Şimdiki Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, yazdığım bir fikir yazısından ötürü bana, ‘hasta ruhlu insan’, ‘hezeyan’, “bu çağın Ebu Cehil’i”, ‘psikolojik dengesi bozuk’ sözleriyle yüklenmiş, tehdit edici bir dille o dönemde henüz kendisine doğrudan bağlı olmayan savcıları göreve çağırmıştı. Acaba şu anki tutumla bunun ilgisi olabilir mi diye aklıma gelmiyor değil.”