İbrahim Yaylalı / Demokrat Haber

Demokrat Haber'e bir yazı göndermeye kalktım ve birden kendimi köşe yazısı yazarken buldum. Buradaki köşe yazılarımın genel içeriği antimilitarizm ve savaş karşıtlığı olacak. Bu coğrafyada yürüyen savaş ve yarattığı travmalar üzerine sorular sorup, hep beraber bu durumdan çıkış için cevaplar arayacağız.

Beni tanımayan Demokrat Haber takipçileri için kısaca kendimi tanıtmak istiyorum. Zorunlu askerlik gereği 1994 yılında Kürdistan’da otuz yıldır devam eden savaşa dahil olmuş biriyim. Üç buçuk ay kadar kısa bir süre de olsa dahil olduğum bu savaş sürecinde birçok savaş suçu sayılabilecek köy boşaltma ve köy yakmalara dahil edilmiş birisiyim. O yılların tüm kirinin hem suçlusu, hem şahidi, hem mağduruyum. Aynı zamanda savaşa dahil olduktan üçbuçuk ay sonra Uludere bölgesi Kele Memed’de yaralanarak gerillanın eline düşüp iki sene üç ay kadar PKK’nin elinde esir kaldım.

Tüm bu süreçlerin toplamında halihazırda yürütülen kirli savaşla ilişkilerini sorgulayıp, durumunu netleştirmiş, tavrını sınıfsal olarak belirlemiş, beni ve benim gibileri savaşın devamlılığı için bu duruma hazırlayan kapitalizmin en kolay kendini yürütme biçimi olan savaş hükümetlerinin işleyişini deşifre edip, özellikle Türk halkı üzerindeki militarizmin etkileriyle savaşıma kendisini adamış birisiyim.

Savaş, sadece makinelerle yol alabilen bir durum değil. İnsan kaynağı ile kendi varlığını sürdürebilir. Bu şu demek oluyor, savaşın insan rızası üretmesi gerekir. Deneyimlerimden çıkardığım sonuç ile söyleyecek olursam, savaş hükümetlerinin Kürdistan’da artık savaşın rızasını üretecek meşruluğu kalmamıştır. Geriye kalan tek dayanağı olan Türk halkının savaşa rızasını elinden kaybetmemek için her türlü desiseye başvuruyor.

Barış-savaş ikileminde, bu coğrafyaya barışın getirilebilmesi için savaşın insan malzemesini savaş hükümetinin elinden almamız ve buraya yüklenmemiz gerekiyor. Savaşın insan malzemesini savaş hükümetinin elinden aldığımızda, ezen halk konumundaki Türk halkının da, ezilen halkın yani Kürt halkının da nasıl özgürleşeceği ortada.

SESSİZLİK ÖLÜMLERİ VE TECRİDİ BESLER

İlk yazımda benim de içerisinde yer aldığım Roboski’den Ankara’ya barış yürüyüşünü yazacaktım. Elli günlük yürüyüş deneyimimi aktaracaktım. Bu deneyimimi bir sonraki yazıya bırakmak zorunda kaldım.

Tüm hak ihlalleri ile Kürdistan’da tecrit bir bütün ve bu duruma hapishanelerinde yatan onbinlerce tutsak da dahil. Sistem bir bütün olarak tecrit altında tuttuğu Kürdistan ve halkını görünmez kılmak için türlü çaba içerisinde. Bu durumu protesto etmek için tutsaklar açlık grevi başlatmış ve bu yazının yazıldığı dönemde ölümler bir kez daha kapımızı çalmakta. Hapishaneden bir kere daha ölümler çıkmaması için sisteme ve devlete geri adım attıracak ve tecridi önleyecek her türlü çabayı ne olur elimizden geldikçe destekleyelim.

Sessizlik ölümleri ve tecridi besler, unutmayın