Deniz Güneş / Demokrat Haber

Hacı Bektaş Veli Dergâhı Postnişini Veliyettin Hürrem Ulusoy da son günlerdeki cami-cemevi projesini değerlendirdi.

Hacıbektaş’ta Türbe’nin yanı başındaki caminin Cemevi ile Cami Projesi’yle bağdaştırılmasına tepki gösteren Ulusoy o caminin II. Mahmut Yeniçerileri ortadan kaldırınca, Hamdullah Çelebi, Amasya’ya sürgün edilip Hacı Bektaş Dergâhı’na postnişin olarak Nakşibendi Şeyhleri atanınca yapıldığını anlattı.

Hacı Bektaş Veli’nin soyundan gelen bir ‘Çelebi’ olan Veliyettin Hürrem Ulusoy, “Gerçekten kardeş olmamız isteniyorsa, ancak her konuda aynı haklara sahip olan -ne bir milim aşağı, ne bir milim yukarı, aynı haklara sahip olan- insanlar kardeş olur. Biri seni ötelerse, hiçbir hak vermezse sana, “Cemevin cümbüş evi” derse, onunla nasıl kardeş olacağız?” dedi.

Geçtiğimiz günlerde, Amasya’da, Hamdullah Çelebi’nin makamında yapılan muhabbet toplantısında Hacı Bektaş Veli Dergâhı Postnişini Veliyettin Hürrem Ulusoy’un “Cemevi ile Cami Projesi” hakkındaki değerlendirmeleri şöyle oldu:

“Bu Projede amaç kardeşlikse, kardeş olmaksa eğer, başka konularda da kardeş olmamız lazım. Hangi konuda kardeş olmamız lazım? Bakıyorsunuz bir tane Alevi-Bektaşi vali göremiyorsunuz; bir genel müdür göremiyorsunuz. Sen Alevi-Bektaşi misin? Geri dur! Böyle bir şeyde kardeş olmuyoruz, ama her ne amaçsa -ki buna şüpheyle bakıyorum ben- cemevi ile cami yan yana.

Cemevi ile cami yan yana olduğunda, camide ezan okunurken cemevinde de duvaz okunuyorsa ne olacak? Hangisi susacak acaba? Buna neden ihtiyaç duyuluyor? Cami-kilise-havra yan yana olunca sokak ortasında insanlar öldürülmedi mi? Mezhep ya da din savaşları olmuyor mu?

Gerçekten kardeş olmamız isteniyorsa, ancak her konuda aynı haklara sahip olan -ne bir milim aşağı, ne bir milim yukarı, aynı haklara sahip olan- insanlar kardeş olur. Biri seni ötelerse, hiçbir hak vermezse sana, “Cemevin cümbüş evi” derse, onunla nasıl kardeş olacağız? Biz Alevi-Bektaşi toplumu olarak kardeş olmaya hazırız, ama aynı haklara sahip olmak isteriz. Elimiz kolumuz bağlı, ama sen boks eldivenlerini takıyorsun: O zaman eşit olmayız. O zaman avantaj hep sende, hep dayak yiyen ben.

Burada farklı amaçlar olduğunu düşünüyorum ben. Herkes kendi inancına devam etsin ve birbirlerine saygılı olsunlar. Devlet de artık inançtan elini çeksin. Devletin inancı olmaz, devlet inançsızların da devletidir. Her farklı inançtan olanların da devletidir. Sadece bir mezhebi kucağına çekip, öbürlerini itmesin.

“ALEVİ-BEKTAŞİLERİN DE BARIŞ MASASINA OTURMASI LAZIM”

En son barışta, Kürtlerle olan barışta da eksiklik var. Türkiye’de yaşayan bir sürü grup var. Bu grupların hepsinin birden, tabii Alevi-Bektaşilerin de barış masasına oturması lazım. Gerçekten bir barış isteniyorsa, gerçekten herkesin hakkı kendine teslim edilmek isteniyorsa, gerçekten herkes inancını yaşamak istiyorsa, devletin inançlardan elini çekmesi lazım, herkese aynı uzaklıkta olması lazım, din ile ilgisini bitirmesi lazım.

Bunda hiç şüphe yok, amaç bunun tam tersi. Biz yoğurdu üflüyoruz, çünkü şimdiye kadar Alevi-Bektaşi toplumuna bir milim bile hizmet gelmedi. Peki, neden gereksinim duyuluyor buna?

“ALEVİLİKLE İLİŞİĞİ OLMAYANLARLA TEMAS KURUYOR”

Biz sadece şunu görüyoruz: “Aleviler kim? Biziz!” diyecek birileri yaratıldı. Gerçek Aleviler kenarda duruyor. Sadece protesto ediyorlar, kendi aralarında tartışıyorlar. Diğerleri, “Ben Aleviyim” deyip de Alevilikle ilişiği olmayanlarla temas kuruyor. Cemevi ve Cami Projesi de bunun devamı bence.

Buna neden ihtiyaç duyuluyor? Herkes kendi yoluna gitsin, isteyen cemevini, isteyen camisini yapsın, ama birbirlerine saygılı olsunlar. Cemevi ile cami yan yana olduğu zaman biz kardeş mi olacağız? Diğer yönlerden kardeş olamıyoruz, ama ikisi yan yana inanç mabetleri tamam!

Bu saçma bir şey! Çok saçma bir şey! Asimilasyona hizmet ediyor. Amaç o!

“ZORLA YAPILMIŞ BİR CAMİDİR O”

Hacıbektaş’ta Dergâhı’nın içinde, Türbe’nin yanı başında da bir cami var deniliyor. Bu Cemevi ile Cami Projesinin onunla hiçbir ilgisi yok.

O caminin orada bulunmasının tarihi bir nedeni var: Sultan II. Mahmut 1826’da Yeniçerileri ortadan kaldırınca, şu anda makâmında bulunduğumuz Hamdullah Çelebi de Kırşehir’de idamla yargılandı.

O dönemde yargılanan bir tek Hamdullah Çelebi de değildi. Hem İstanbul’da hem de tüm Anadolu’da Alevi-Bektaşi Dergâhlarının başındakiler yargılandı, kimini öldürdü, kimini sürdü.

Hamdullah Çelebi, Kırşehir Şeriat Mahkemesinde on gün yargılandı. (Parantez içinde belirteyim: Vakfımız bu mahkeme tutanaklarını kitap olarak yayınladı. Hamdullah Çelebi’nin bu mahkemede yaptığı savunması, günümüzün Alevi-Bektaşi toplumuna ve toplumumuzun sorunlarına cevap verecek niteliktedir. Tüm Alevi-Bektaşilere bu kitabı edinmelerini tavsiye ediyorum) Mahkeme sonunda özel ulakla bir ferman geldi. Belki Padişah, Osmanlı’da yeni bir isyan çıkar diye biraz çekindi ve Hamdullah Çelebi, Amasya’ya sürgün edildi.

O Amasya’ya sürgün edilince, Hacı Bektaş Dergâhı’na postnişin olarak Nakşibendi Şeyhleri atandı. Türbenin yanındaki o camii, onların döneminde yapıldı. Bizim geleneğimizde olmayan bir şeydir bu.

1826 daha dün! 1834 yılında yapılan o caminin bizimle bir ilişiği yoktur. Dergâhımız 1300’lü yıllardan beri var. 500 yıl sonra dergâhımıza cami yaptırılması bizi asimile etmek amaçlıdır. Yani, Serçeşme’mizin tam içine, ortasına zorla yapılmış bir camidir o.

Biz, herkesin inancına saygı duyuyoruz, ama bizim inancımıza da saygı gösterilsin. Lütfen bu gerçeği herkes görsün ve toplumumuz da bu gerçeği dikkate alsın.”