"DHKP-C'ye üye olmak ve örgüt yönetmek" suçlarından haklarında dava açılan Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı'nın da aralarında bulunduğu 9'u tutuklu 22 avukatın yargılandığı davada, sanık savunmalarının alınmasına devam edildi.

Tutuklu ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaç'lı dün sabah başladığı savunmasını tamamladı. Kozaağaçlı'nın savunması salonda uzun süre ayakta alkışlandı.

Kozağaçlı'nın bugünkü savunmasından bazı başlıklar şöyle:

"Sizin adaletinizin tanrıçası yoksullara, sömürüye, hakkını arayan Kürtlere, Alevilere, öğrencilere kör.

Hukuk devletinin kutsanması evrensel değildir, insan icadıdır, emperyalist kapitalizme ilişkin ve burjuva devletine içkindir.

Hukuk devleti dediğiniz şey seçimle belirlenmiş diktatörlüktür.

Yargı iktidara göre şekil alır, almak zorundadır. Aksi takdirde Ferhat Sarıkaya ve İlhan Cihaner'in başına gelenler gelir.

Burjuva hukuk ideolojisi hiçbir zaman adalete ulaşamaz.

Biz devrimci avukatlar, dünya üzerindeki bütün komünist, sosyalist geleneği sahiplenerek geliyoruz.

Hukuk devletine inanmıyorsak neden avukatlık yapıyorum? Yoksullar devrim yapamadıklarında verdikleri en önemli mücadele hak mücadelesidir. Biz halkın avukatları olarak, bu hakların uygulanmasının teminatıyız. Uygulayın, diye mücadele ediyoruz. Yoksulların haklarını size uygulatmak için avukatlık yapıyoruz. Biz halkın avukatlarıyız.

Siz bizi avukat olarak görmüyorsanız, biz neden sizi yargıç olarak görelim?

ÇHD halkın avukatıdır. Bu ülkenin ve dünyanın en büyük örgütüdür. Başkanı olmaktan gurur duyuyorum.

Bu saatten sonra burjuva devletin bütün vaatleri boştur. Yoksullar haklarını istiyorsa dişlerini göstermek zorundadır."

YARGILANAN 22 AVUKAT KENDİLERİNİ SAVUNMAYA DEVAM ETTİ

İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesince Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nin yanındaki adliye binasındaki salonda yapılan duruşmada, savunma yapan tutuklu sanık Ebru Timtik, yıllardır avukatlık yaptığını ancak yine de salonda heyecanlandığını, bunun nedeninin ise duruşma salonunun hesaplaşma yeri olması olduğunu belirtti.

Sanık Timtik, mahkemelerin siyasi mahkeme olduğunu ifade ederek, "Mahkeme heyeti bunun farkına varsın ve sürekli bize 'burası siyaset yeri değil' demesin. Hakkımızda hazırlanan iddianame, siyasi bir belge ve ideolojik bir saldırı aygıtı görevi görüyor. İddianame, hukuksal bir metin değildir. Bizden bu hukuk dışı olan, sadece savcı ve polisin yorumlarından ibaret olan metin karşısında savunma yapmamızı istiyorsunuz. Biz de diyoruz ki; biz kendimizi her zaman açık ve net ifade ettik. Kendimizi savunmak için bu yapılan yorumlara ihtiyacımız yok" dedi.

Haklarında hazırlanan iddianame ile kendilerinin avukat olarak hukuk sahasının dışına atılmak istendiğini belirten Timtik, iddianame ile bir korkunun yayılmaya çalışıldığını ama bu durumun bir işe yaramayacağını söyledi.

Timtik, iddianamede özel hayatlarıyla ilgili bilgilerin olduğunu belirterek, "Özel hayatımızın iddianamede ne işi var? Bir meslektaşımızın eşiyle görüşmelerinde ne suç buldunuz? Buradaki amaç iddianameyi magazinleştirmektir.

Cenazelere katıldığı için kimseye dava açılamaz. Halkın gelenekleriyle oynamaya gelmez. Oynamayın da, biz bu duruma izin vermeyiz. Biz örgütlüyüz, siz de örgütlenin ama biz kişisel amaçlarımız için örgütlenmedik" şeklinde konuştu.

Timtik, iddianamede avukatların hem örgüte para veren hem de örgütten maaş alan kişiler gibi gösterildiğini ve bunun çelişki olduğunu öne sürdü.

Kendilerinin hiçbir parasal beklenti olmadan sistemin mağdur ettiği kişilerin avukatlığını üstlendiğini, bunun iddianameyi hazırlayan savcı tarafından algılanamadığını kaydeden Timtik, "Bizim bir komünümüz var. Herkes ihtiyacı oranında buradan alır. Açsak hepimiz açızdır. Toksak hepimiz tok. Savcının bunu anlamayacağını biliyoruz. Biz, yeni bir insan yaratmaya çalışıyoruz. O yeni insanın yaratacağı yeni düzeni çok istiyoruz" ifadelerini kullandı.

Timtik, haklarında gizli tanık sıfatıyla ifade veren kişilerin mahkemede ifade vermelerini ve kendilerine de soru sorma hakkı tanınmasını istedi.

"HUKUK DEVLETİ UYGULAMALARI ASKIYLA ALINDI”

Timtik'in sözlerini tamamlamasından sonra savunmasını yapan tutuklu sanık Taylan Tanay, 1991'de yürürlüğe giren Terörle Mücadele Kanunu'yla "hukuk devleti" uygulamalarının askıyla alındığını ileri sürdü.

Türkiye'de hemen herkesin terör suçlamasıyla karşı karşıya kalabildiğini, "Terör örgütü hesaplarınızı kontrol altına aldı" denilip insanlar korkutularak çok sayıda kişinin dolandırıldığını hatırlatan Tanay, "Bir telefonla 'terörle bağlantınız olduğu iddia ediliyor' denilen kişiler tüm servetlerini bir çöp bidonunun dibine koyuyor. Bu nasıl olur diye düşünüyorduk. Hücrede televizyon izlerken, kendi adıyla diyet listesi olan Prof. Dr. Canan Karatay'ın da aynı şekilde dolandırıldığını izledik. Sonra rakip diyetisyenler çıktı ve kadını 'Ekmek yeseydi böyle olmazdı' diye eleştirdi. Acaba suçlu ekmek mi?

Buradaki asıl mesele sistemin bir canavar yaratmasıdır. Genelkurmay başkanları dahi bugün terör suçlamasına maruz kalıyorken, bir gün kendinizin de bu suçlamayla karşı karşıya kalabileceğiniz algısı bu durumu ortaya çıkarmıştır. Bakın Karatay, bu durumdan kendisini kurtaran polis memuruna dahi kurtardığı 50 bin lirasını vermeyi teklif etmiştir. Hukuk devleti algısı işte budur" ifadelerini kullandı.

Kendilerinin örgüt avukatı iddiasıyla suçlandıklarını belirten Tanay, "İddianamede bazı eylemlere katıldığımız iddia ediliyor. Biz asker personel değiliz. Biz avukatız. Avukat siyaset yapar, halkını düşünür. Askeri ve kamu personeli için yasak hükümler vardır. Ancak biz bunların dışındayız. Bizim için yasak yok" dedi.

Bu ülkede işçilerin, ezilenlerin, devrimlerin ve tüm muhalefet edenlerin avukatı olduklarını anlatan Tanay, gözaltına alınanlara susma hakkını kullanmaları için telkinde bulunduklarının iddianamede yer aldığını belirterek, "Kişiye suçlamayı söylemezseniz ne yapacak? Susma hakkını kullanacak" diye konuştu.

Duruşma yarına ertelendi.  (Etha, haberler.com)