Aralarında eski bakan, milletvekili, yazar, aydın, yönetmen, oyuncu, senarist, gazeteci, sivil toplum örgütü ve kadın kurum temsilcilerinin bulunduğu 170'i aşkın isim, operasyonunun durdurulması için imzaladıkları mektubu başta AKP’li milletvekilleri olmak üzere Meclis’teki tüm milletvekillerine e-posta yoluyla gönderdi.

Mektubun kamuoyuna yansıması ardından Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, imzacılar için "Böyle aydın olmaz olsun" ifadelerini kullanırken, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ise, "Hainler. Vicdansızlar. Ahlaksızlar. Bunların yaptığı riyakarlıktır, fikir soytarılığıdır" sözleriyle imzacıları hedef aldı.

'BARIŞÇIL ÇÖZÜMÜ DESTEKLEMEK AHLAKİ BİR GÖREVDİR'

Mezopotamya Ajansı'ndan Bilal Seçkin'in haberine göre, imzacılar ise geri adım atmayarak yayınladıkları bildirinin arkasında durdu.

İmzacılardan Tarihçi Ayşe Hür, uluslararası sözleşmelere göre savaş kışkırtıcılığı yapmanın suç olduğunu ifade ederek, "Ancak uluslararası hukuka göre suç olmasaydı da pasifizmi benimseyen biri olarak, benim anlayışıma göre sorunları silahla çözmek kabul edilemez. Aksine her türlü sorunu barışçıl biçimde, müzakerelerle çözmeyi desteklemek ahlaki bir görevdir" dedi.

Bildiriye imza atarak taraflardan biriyle hemfikir olduğu anlamı taşımadığını ancak harekatı başlatan tarafın doğacak maddi ve manevi kayıplardan birinci derecede sorumlu olduğunu hatırlatmak istediğini ifade eden Hür, "Son olarak her iki tarafın kayıplarına da eşit derecede üzülüyorum. Savaşa karşı çıkma nedenim sadece Afrin halkının, Afrin coğrafyasının değil aynı zamanda Türkiye'de sınır boylarının, buralarda yaşayanların göreceği olası zararlardır" ifadelerini kullandı.

'HEDEF HALİNE GETİRİLMEMİZ BU ŞARTLARDA NORMAL'

Gazeteci Ümit Kıvanç, hiçbir toplumsal meselenin savaş, şiddet yoluyla ya da sonucu ölüm olan herhangi bir şekilde çözülebileceğine inanmadığını ifade ederek, barış talebiyle yazılan bildiriye imza atmasının ilk sebebinin bu olduğunu söyledi.

İkinci sebebinin ise savaşın topluma iyilik getirmeyeceği ve ilan edilen hedeflere ulaştırmayacağı aksine çözme iddiasında olduğu sorunları ağırlaştıracağı düşüncesi olduğunu kaydeden Kıvanç, "Üçüncü olarak savaşın, mevcut iktidar tarafından iktidarda kalmanın kanlı ve zalimane bir yolu olarak kullanıldığını düşünüyorum. Bu da o metnin altına imza koymamın üçüncü sebebidir. Hedef haline getirilmemiz, bu şartlarda normal. Çünkü birilerini hedef haline getirmeden, düşmanlaştırmadan, toplumdaki kamplaşmayı, kutuplaştırmayı, birbirine selam dahi veremezlik halini derinleştirmeden sürdürülemeyecek bir iktidarın sahiplerince yönetiliyoruz" diye konuştu.

Kıvanç, gerilim, savaş ve linçe varan seferberlik atmosferlerinin topluma değil ancak zulümle hükmedenlere yarayacağını söyledi.

'İMZANIN DEVAMI GELMELİDİR, GELECEKTİR DE'

Afrin'e yönelik saldırıya sessiz kalmanın suç olacağını ifade eden Demokrasi İçin Birlik (DİB) üyesi ve eski milletvekili Akın Birdal da, şöyle dedi:

"Savaş bir cinayettir ve buna karşı sorunların demokratik, diyalog yönüyle çözülebileceği yolunda 170 arkadaş vicdani bir hareket ortaya koydular. O nedenle Hükümet Sözcüsü'nün 'aydın bozuntusu' suçlamaları haksız ve bir hezeyanın sonucudur. Herkes evine çekilip bu savaşa sessiz kalamazdı. Uluslararası hukukta da çok açık bir şekilde belirtiliyor; savaş çığırtkanlıkları ve propagandası suçtur. Biz bu suçu 'işlemeyeceğiz' diyoruz ve barış yanlısı olarak barışı savunuyoruz. O nedenle bu imzanın devamı da gelmelidir, gelecektir de."

"Sivil insanların orada katledilmesi, enkazların altından çocuk cenazelerinin çıkartılmasına nasıl sessiz kalabiliriz?" diye soran Birdal, yaptıklarının aynı zamanda bir vicdan, barış hareketi olduğuna dikkat çekerek, "Herkes barış için bir şey söylemelidir ve barış bir haktır bu hakkın kullanılması için çaba gösterilmelidir" ifadelerini kullandı.

'170 KİŞİDEN NEDEN KORKTULAR?'

Dans Sanatçısı Zeynep Tanbay ise, savaşa ve başka bir ülkenin topraklarına girilmesine karşı olduklarını ve her şeyin öncelikle diplomasiyle çözülebileceğini düşündüklerini dile getirdi.

AKP'nin Meclis'te dahi tartışılmadan savaş kararı aldığını ifade eden Tanbay, "Kendi askerlerimizin başka ülkenin sınırlarına gönderilmesi, bu kadar çabuk bir şekilde alınacak bir karar değil ve biz her zaman diplomasiden yana olduk. Olayımız çok basit aslında, savaş değil her zaman için barışın yolunu bulmak, diyalogla barışı getirmeye çalışmak. İktidar bütün bir gücüyle, medyasıyla, koalisyonuyla bu kararı aldı ve onun üzerine ana muhalefet partisi de ona destek verdi. Ülkenin yüzde 70'i bu savaşın arkasında dururken, benim anlamadığım 170 kişiden neden bu kadar korktular?" diye sordu.

'İMZAMIZIN ARKASINDAYIZ'

Nasıl ki dünyanın her yerinde savaş kararı veren iktidarlar ve destekçileri var ise, yine aynı şekilde dünyanın her yerinde savaşa karşı barışı savunan insanların da yaşadığını hatırlatan Tanbay, kendilerinin de en temel hak olan barışı kullandıklarını söyledi.

 "Yurttaş olarak bu hakkımızı kullanmayıp da ne yapacağız?" diyen Tanbay, "Benim üzüldüğüm nokta; bu ülkede barışı savunduğumuz için sadece iktidar değil, toplum tarafından da 'vatan haini' ilan edilmemizdir. Barış isteyenlerin üzerine bu şekilde çullanılmasını çok tehlikeli buluyorum. Ama bilinsin ki, biz imzamızın arkasındayız" dedi.

Kaynak: Mezopotamya Ajansı