Aysever,  1 Mayıs’ı Bakırköy’de kutlamayı kabul eden sendikaları köşesine taşıdı.

Enver Aysever, “Bakırköy toplantısı hiç iç açıcı değildi. Büyük emekle yeniden kazanılan Taksim’den vazgeçmek zorunda kalmanın hüznü herkesin yüzündeydi. Şu an savaş ortamında; ırkçı, mezhepçi biçimde gerçek kimliklerinden uzak tutmayı başardıkları işçiler, bir zaman sonra, savaşın ve sömürü düzeninin ne anlama geldiğini yeniden görecek. Olanlar kader değil elbet!” ifadelerini kullandı.

Enver Aysever’in BirGün’de yayınlanan, “İşçi sınıfı bu yaptığınızı unutmaz” başlıklı yazısı şöyle:

Yandaş olmayan, sınıf bilinci sahibi, gericiliğe boyun eğmeyecek olan işçiyi cezalandırmak için bu yıl RTE saltanatı Bakırköy’e sürgün etti binlerce insanı.

Sanki memleket babasının malıymış gibi davranma alışkanlığından vazgeçmeyen RTE ve onun kapıkulları; korku iklimi yaratarak insanları sokaktan uzak tutmayı başardılar zaten.

Milyonları temsil eden kitleyi iyice toplumdışı hale sokmaya çabalıyorlar. Bilmeleri gerekir ki, sarı sendikalarla, dinci örgütlenmelerle işçi sınıfı temsil edilemez. Geçici bir dönemdir bu. Baskıyla, zulümle diz çöktürmeye çalıştıkları bu yoksul, emekçi insanlar er ya da geç gerçeği görür, hesap sorar.

Şu an savaş ortamında; ırkçı, mezhepçi biçimde gerçek kimliklerinden uzak tutmayı başardıkları işçiler, bir zaman sonra, savaşın ve sömürü düzeninin ne anlama geldiğini yeniden görecek. Olanlar kader değil elbet!

Doğrusu dün Bakırköy toplantısı hiç iç açıcı değildi. Büyük emekle yeniden kazanılan Taksim’den vazgeçmek zorunda kalmanın hüznü herkesin yüzündeydi.

Gelgelelim, yine Taksim zorlansa ve çatışma çıksa, RTE bunu da diline dolar ve milyonlarca emekçiye kolayca terörist derdi. Bu oyunun bozulmak istenmesini anlıyorum. Ama ortada bir kazanım olduğu söylenemez. Her şeye karşın acısı taze on binlerin alanı doldurması anlamlıdır.

Yazık ki sendikalar hızla güç kaybetmiş durumda. Kendi temel meseleleri hakkında somut sözleri yok. İşçilerin taleplerini yüksek perdeden, işçiyi de ikna edecek biçimde dile getiremiyorlar. Bu üzücü. Alanda bir yılgınlık söz konusuydu.

Yeterince laiklik vurgusu olduğundan da emin değilim. Oysa daha dirençli, örgütlü, AKP zulmüne karşı dik duracak bir cephe oluşması gerekli ve bu meydan bunun için bir olanaktı. İyi kullanıldığından kuşkuluyum.

Alanı dolduran insanlarda, her olumsuzluğa rağmen, yeniden bir araya gelmenin memnuniyetini gördüm. Yalnızlaştırılmış, sindirilmiş büyük kitleler; birbirlerinin varlığıyla umutlanıyor, güçleniyor. Bunu görmezden gelemeyiz. Lakin büyük bir dağınıklık var gruplar arasında. Bir de muhafazakâr, dinci iktidarın söylemine karşılık vermeye çalışmak hiç sağlıklı değil. Esas olan kendi sözünü bulmak, bunu dile getirmek ve sadece bir gün değil, her gün mücadeleye hazır olmak gerek.

Çevreden meydana bakan insanları anlamaya çalışıyorum. Tek tük balkonlardan bakan kimseler vardı. Aşağı inip, bu direnişe, bu kavgaya katılmayı düşünmüyor onlar. Oysa kavga büyük… Anlatılan o uzaktan, ürkek, hatta korkarak bakanların da öyküsü.

Çoğu emekli, dar gelirli, çoluğunun çocuğunun geleceğinden kaygılı insanlar; alanı dolduran, ortak yazgı taşıdıkları kimselere omuz vermiyor. Neden? Asıl soru bu. Asıl sorun da bu. Bir kavganın haklı olması yetmiyor. RTE düzeni ya korkutmuş, ya sus payı vermiş. Bir de üstüne patlamalar eklenince, zaten bir grup cengâverin eylemi gibi gelişiyor toplantı. Oysa milyonlarla olmalı bu kutlamalar, direnişler, hak talepleri… Onca şikâyetçi var, alanlarda sayı az…

Bir çift sözüm de polislere. Gözlerinde öyle bir öfke ve kin vardı ki, insan hayret etmekten alıkoyamıyor kendini. Yahu karşınızdaki insanlar siz de sömürülmeyin, eşit, adil bir dünyada yaşayın diye kavga veriyorlar.

Düşman saydıklarınız, sizin hakkınızı da arıyor. Şiddet ikliminde, her gün ateş altında yaşamak mutlu eder mi acaba o polisleri? Öylesine garip bir ortam oluşuyor ki, sanki bir emir gelse de, şu kalabalığa eski günlerdeki gibi bir dalsak, diye düşündüklerini hissettim. Yazık ki ne yazık! İşçiye düşman, hayata düşmandır. Emek kutsaldır oysa…

Dün Bakırköy’e gidenler tatsız tuzsuz, yavan, heyecansız bir kutlamayı paylaştık. Kimse Taksim’de gerçekleşen o güçlü, tek yürek 1Mayıs’ı unutmadı. Bu sene sorumluluk duygusuyla herkes üzerine düşeni yaptı. Ama bunu unutmak olası değil. Bu sürgün cezasını hiçbir emekçi ve emek dostu unutmaz.

Karanlığı yarıp, deli gömleğini yırtıp bu yobazların elinden kurtarmalıyız memleketi. Uçurumun eşiğinde koca toplum. Önce laikliği kazanacağız ve ardından yaşanılacak bir cumhuriyet kuracağız. Sosyalist bir cumhuriyet… Orada 1 Mayıs bayram olacak… Mutlaka olmalı!