Metin Akarsu / Evrensel

Eskişehir’de Gezi direnişine katılan ve bir sokakta sivil polisler ile kimliği belirsiz kişilerin sopalı saldırısına uğrayarak hayatını kaybeden Ali İsmail Korkmaz’ın kamera görüntülerinin 18 dakikalık kısmının olmadığı ortaya çıkmış, hard diskin bozuk olduğu iddia edilmişti.

Polisin sanık olarak yargılandığı daha önceki olaylarda yaşananlarda, hep “Görüntü yok” denildi. 2007 yılından bu yana karakollarda tam 28 kişi ölü olarak bulundu. Bu olayların birçoğunun ortak noktası ise, karakolda ölümün gerçekleştiği alana ait kameraların çalışmıyor olması.

28 KARAKOL, 28 ÖLÜM, BOZUK KAMERA

Polis kurşunu ve saldırısı sonucu yaşanan ölüm olaylarını inceleyen Baran Tursun Vakfının İnsan Hakları İnceleme Komisyonuna sunduğu raporda, farklı farklı iller ve karakollarda gerçekleşen 28 ölüm olayında bütün karakolların güvenlik kameralarının işlevsiz kaldığı belirtiliyor. Ayrıca raporda, “Kameraların neden kayıt yapmadığına dair yargıda dahil, hiç kimsenin hesap sormadığı” vurgulanmış. İşte kameraların kayıtta olmadığı ölümlerden bazıları.

Festus Okey/İstanbul: 2007 yılında 20 Ağustos günü gözaltındayken polis silahından çıkan kurşunla hayatını kaybetti. Nijerya uyruklu 35 yaşındaki Festus Okey’in cenazesi ülkesine gönderildi. Savcılık polisten kamera kayıtlarını istedi, polis ise “O sırada kayıtta değildik” cevabını verdi.

Metin Yüksel/Zonguldak: 2008 yılının 2 Temmuz günü Zonguldak polis karakolundaki işlemleri yürütülürken, saat 17.00 sıralarında nezarethanenin penceresinden atladığı iddia edildi, karakoldaki diğer polislerin yardımıyla Yüksel’in cesedi karga tulumba içeriye alındı. Polisler: ”Metin, kendisi nezaret penceresinden atladı, güvenlik kameraların çalışıp çalışmadığını bilmemekteyiz” dedi. Metin Yüksel cinayetinde de emniyetin güvenlik kamerası çalışmıyordu. Osman Aslı/İstanbul: 20 Aralık 2009 günü dağıtım iznine gelen 2 aylık asker Osman Aslı gözaltına alındıktan sonra götürüldüğü Avcılar Firuzköy Karakolunun avukat görüşme odasında ölü bulundu.  Polis memuru ”Osman karakolda bot ipiyle kendisini asmış, nasıl oldu bilmiyoruz, güvenlik kameraları kayıt yapmamış, haberimiz yok” dedi. Osman Aslı cinayetinde de, emniyetin güvenlik kamerası çalışmıyordu.

Abdurrahman Sözen/İzmir: 2009 yılının 21 Temmuz günü, İzmir’in Gümüşpala Semti’nde, gözaltına alınan 24 yaşındaki Abdurrahman Sözen, iddiaya göre nezarette su istediği polis memurunun tabancasını ele geçirip intihar etti. Polis: ”A.Rahman silahımı aldı, önce havaya sonra kendine sıktı, güvenlik kamerası bozuk olduğu için kayıt yapılamadı” dedi. A.Rahman’ın cinayetinde emniyetin güvenlik kamerası çalışmıyordu.

2007 yılında değiştirilen Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu sonrası 28 kişi karakollarda hayatını kaybederken, polisin sanık durumunda olduğu ölüm sayısı ise 138. Polislerin daha ‘serbest’ hareket etmesini sağlayan tek yasa PSVK değil. TMK’nin ek 2. maddesi de 2006 yılında aldığı son değişiklik ile birlikte kişinin yaşam hakkına dönük bir tehdit için ‘Teslim ol’ emrine itaatsizlik yeterli neden halini almış durumda.

‘DEVLET, ALEYHİNE DELİL TOPLAMAZ’

Avukat, İstanbul Barosu eski başkanı Prof. Dr. Yücel Sayman:

Yaşanan ölümleri ya da olayları sadece yargı açısından ele almak eksik olur. Bir devlet biçimi olarak ele almak gerekli. İçinde yaşadığımız despotik devlet biçimi özgürlükleri ve hak kullanımlarını güvence altına almak için değil, hak ve özgürlükleri bastırmak ve kullandırmamak için hareket ediyor. Devlet biçimimiz özgürlükleri engellemek için hareket ettiğinden dolayı bu özgürlükleri engelleyen devlet görevlileri için delil ya da kanıt toplamak mümkün değil. Çünkü o hakkı ve özgürlükleri engellemek için var olan bu teşkilat aynı zamanda bu işi yaparken bir yandan da delilleri topluyor. Ülkemizde bugün ses kayıtları ve telefon dinlemeleri gerçekleşiyor, insanların parmak izleri, dijital izleri alınıyor. Örneğin MOBESE’ler. MOBESE’lerin kontrolü yok. Yargı kontrol edemiyor. Ya da delilleri toplamak için bağımsız olarak çalışan teşkilat yok. Böyle olunca da hem özgürlükleri engelleyen hem de delil toplayan devlet kurumlarının kendi aleyhine delil toplaması mümkün değil.

KOCASAKAL: SUÇU İŞLEYEN KADI

Ümit Kocasakal-İstanbul Barosu Başkanı:

Böyle durumlarda tekil olaylar anlamlı değil. Büyük fotoğrafa bakmak gerekli. Bu bir rejim sorunu. Demokratik olduğunu, hukuk devleti olduğunu söyleyen bir devlette polis yetkilerini düzenleyen kanunlar olur ama o kanunlar iş olsun diye değildir. Gezi olaylarında sürekli olarak ‘orantısız şiddet’ deyimi kullanıldı. Şiddetin orantısız olabilmesi için öncelikle şiddet gerektirecek fiil olması lazım. Ama öyle bir fiil yoktu. Yani polis orantısız değil hukuksuz bir güç kullanıyor. Örneğin sokakta sopalarla dolaşanların bir kısmının sivil polis olduğu anlaşıldı. Hukuk devletlerinde polisin ne giyeceği, ne kullanacağı bellidir. Bir polis hukuk devletinde paramiliter güç gibi gezebilir mi? Polisin orantısız ve hukuksal gücünü eleştiriyoruz ama arkasında ki siyasi güç ve siyasi iradeyi görmek lazım. Başbakan polis şiddetini överse, bakanlar alkış tutarsa bir söz vardır bizde ‘suçu işleyen kadı kimi kime şikâyet edeyim’ diye, işte o durum oluşur. Ne yazık ki bu hukuksuzlukları denetlemesi gereken yargı da bağımsız değil. İşte o zaman her şey bitmiş demektir.