Siyabend Fırat Çetin

2015 yılı içerisinde Erbil merkezli KURD-TEK kamuoyu araştırma merkezimizi kuran, sosyolojik-ekonomik ve sosyo- politik çalışmalar ile bölgenin nabzını tutmaya çalışan Rojhan Çetinkaya ile konuştuk:

- Özyönetim, çözüm süreci, seçimlere ilişkin düşüncelerinizi alabilir miyiz?

Bir halk tümüyle yok edilmek istenmekte ve dünya buna seyirci kalmakta. Uzaklarda olanlar değil de, yangının yanı başında olup, ateşe benzin dökenlerin ve bundan kendilerine bireysel rant ve çıkar elde etmeye çalışan, insanlıktan uzak olanların siyasi kimliğinden uzak, insanı ve onurlu bir kimliğe sahibim. Tüm samimiyetimle söylüyorum, eğer ki Kürtler, Türk, Arap veya daha farklı bir ırka karşı, zulüm etmiş olsaydı, ezilenden yana tavır alır ve o saflarda yerimi alırdım…..

Öz yönetim talebi bir haktır. HDP’nin parti programında da olan öz yönetimler bence bugünün şartları ön görülmeyerek hazırlanmıştır. Eğer ki Siyasi yöneticiler bugünü görebilseydiler, öz yönetim yerine belki de farklı bir talep ile toplum önüne çıkacaklardı. Bu anlamda HDP’nin Türkiye halkları için bir şans olduğunu görmek ve sahiplenmek gerekir. Sorunun tartışılacağı yer mecliştir,milli iradeyi dilinden düşürmeyenler, gayri meşru saltanatlık hükümlerini uygulamaktadır.

Çözüm süreci olarak ortaya koyulan iradeye Kürtler inandı ve üzerlerine düşeni fazlasıyla yerine getirdiler. Defalarca tek taraflı ateşkes ilanları ve 2012 yılları sonlarında gündeme gelen barış dialoglarına verilen cevap, Paris’te üç kadın Kürt siyasetçinin katledilmesi ile başladı. Ağır bir provokatif süreç ile bugünün işaretleri aslında paris’te verilmişti. Buna rağmen güçlü bir irade ortaya koyan taraf, sayın Öcalan ve Kandil idi.

Süreci çok yakından takip eden bir yurttaş olarak çıkan tablonun sorumlusu sadece ve sadece masayı deviren taraftır. İnsan aklı ile o kadar çok dalga geçildi ki hükmet yetkilileri tarafından, şimdilerde ise yaratılmak ve oluşturulan algılar ve yalanlara zorla inandırılmak isteniyor toplum… Ya benim gibi düşüneceksin yada yok olacaksın anlayışı dayatılmak istenmekte.

AKP siyasi iktidarı 2015-2016 kişi boyunca tüm gücüyle PKK’ye karşı hava operasyonları ile bitirme hamlesi başlattı. Adeta ülkeyi yangın yerine çevirmek için var olan gücü ile saldırmaktan bir an bile geri durmamıştır. Tüm bunlar yaşanırken, şehirlerde yaşayan vicdanlı Kürtler ve evlatları dağlarda olanların buna seyirci kalacağının beklenmesi tam bir aptallık olurdu. Sahiplenme duygusu tüm canlılarda olduğu gibi, insan olan içinde geçerlidir. Bu nedenle Kürtlere reva görülen ölüme, Kürtlerin sessiz kalınmayacağı bir o kadar nettir.

7 Haziran ile 1 Kasım genel seçimleri arasındaki fark, Barış ile savaş arasındaki fark kadar uçtur.

- Saddam döneminden bugüne dek bölgedeki ekonomiyi ve değişimleri değerlendirebilir misiniz?

Saddam Hüseyin döneminde Irak ve Kürdistan bölgesi adeta bir kışla devleti olarak yönetilirdi. Bölgede iş yapan iş insanı olarak, Baas rejimi izlerinin halen devam ettiğini görmek, acı da olsa halen bir gerçek olarak dönem dönem karşımıza çıkmakta. Yatırımcı sakinlik ve istikrar ister.

KRG bölgesi 30 Ocak 2005 sonrası elde ettiği siyasal kazanım ile Ekonomik gücün de sahibi oldu. Petrol ve gümrüklerden elde edilen gelirin neredeyse tamamı KRG kontrolüne girdi, böylece, Saddam döneminde kişi başına milli gelir satın alma gücü paritesine göre 2.700 dolar seviyelerindeyken, 2011 yılında bu rakam 4.452 dolara seviyesindeydi.

Ancak Öngörü ve yaptığım çalışmaların neticesine göre şunu söyleyebilirim ki; 2015 yılı GSYİH kişi başına reel de 2.500- 2.800 dolar, ancak alım gücü endekslerine göre ise 1.700 ABD doları civarında olduğunu söyleyebilirim. Bu rakam bölge ekonomisi yönetimde kayıt dışılığın ve ekonominin yönetilmesinde sorun olduğunu göstermekte. Kısacası Saddam öncesi veya sonrası bölgede ekonomik finansal sonuçlara göre orta ve uzun vadede değişimin olmadığı ortadadır.

- Ülkedeki ekonomik krizin bölge halkına ve bölgede bulunan türk şirketlerini de olumsuz etkiledi. Üstelik Habur kapısının günlerce kapalı olması olumsuz etkiledi. Daha sonra iran üzerinden ithalat ve ihracat başladı. Rojava ile ticaret hangi safhada bu konular hakkında görüş ve düşünceleriniz nelerdir?               

Bölge son iki yıldır, ekonomik olarak küçülme yaşamaktadır. Hükümetin yerine getirmesi gereken taahhütleri zamanında yerine getirmemesi ve yerine oturtulmayan ekonomik politikalar yapısal olmayan mevcut krize davetiye çıkaracağını defalarca, gerek istişare toplantılarında, gerekse sunmuş olduğumuz raporlar üzerinden dikkat çekmeye çalıştık…..

Bölge halkı için şunu söyleyebilirim, kadere razı olmak… Sanki alın yazılarıymış gibi dayatılmış bir toplum ruh halini yaşamaktalar. Yani bölge halkı üretimden uzak olduğundan, onlar için değişen pek bir şey yok…

Mevcut Ekonomik kriz durumunu salt Habur sınır kapısının bir süreliğine kapalı olması ile ele almak yanlış olur diye düşünmekteyim. Nitekim Habur ve İbrahim Halil sınır kapalılarının kapalı olması, bahsini ettiğimiz Gümrük kapılarındaki güvenliğin artırılması ile alakalıdır. Ayrıca kapının kapalı olduğu dönemlerde, Türkiye’den, Başika başta olmak üzere bir çok noktaya Türk askerlerinin yüzlerce askeri tırlar ile geçiş yaptığına bizzat şahit olduk. Yani Kapı güvenlik politikaları ekseninde, KRG ve Türkiye’nin ortak kararıydı.

İran ile yapılan İthalat ve ihracat zaten vardı, Irak genelini ele aldığımız zaman, Türkiye ile Bir sınır kapısı, İran ile Beş sınır kapısı bulunmaktadır. Bu açıklama sanırım ticaretteki hacmi ve ilişkileri bir çok yönü ile açıklamaktadır.

Bölgeden Rojava Kürdistan’ına açılan Smelka sınır kapısına uygulanan ambargonun bir an önce kalkması, bölgenin gelişmişliğine, ekonomik kalkınmasına ve birlik beraberliğe katkı sağlayacaktır. Statü sahibi olmaya yakın Rojava ile ticaretin ve insani geçişlerin başlaması için yaptığımız çağrıların yerine getirilmesi için çağrımı, sizler aracılığı tekrar yinelemekteyim.

- Irak kürdistan bölgesinin kendi petrolünü dışarı satışı bağdat hükümetini ne yönde etkiliyor ve bunun kürdistan bölgesine ne gibi yararları ve zararları oluyor?

Dünya Petrol fiyatlarında baş aşağı düşüş, bölgede beklenmeyen bir hayal kırıklığı yarattığını ve evdeki hesabın çarşıda tutmadığı bir dönem yaşanmakta… Petrol Brent/varil fiyatlarındaki düşüşün 1,5- 2 yılda daha düşük seyredeceğine dair önemli emareler görünmekte….Bu nedenle mevcut satışlardan elde edilen gelirin, geçmişte yapılan mali hesaplamaların yeniden gözden geçirilmesini zorunlu hale getirmektedir.

Kürdistan petrolünün doğrudan satışına ilişkin Bağdat ve Erbil hükümetleri 2 Aralık 2014 tarihinde yapılan anlaşma ile; Kürdistan Bölgesinden günlük 300 bin varil olmak üzere, Kerkük petrolü dahil edildiğinde ise toplam da 550 bin varil petrolü Irak üzerinden ihraç etmesini öngörüyordu. Bu anlaşma karşılığında Bağdat merkezi hükümetinin, Kürdistan Bölgesi’nin % 17’lik bütçe payını ve memur maaşlarını göndermesi gerekiyordu. Geçen süre zarfında tarafların bu konuda taahhütlerinin yerine getirilmediği ve sonuç olarak, ekonomi ile başlayan krizin siyasal bir krize dönüştüğü görülmektedir. Ekonomi Diplomasisinde ilişkiler de dışa bağımlılık Kürdistan Bölgesel hükümetine zarar verdiğini söylersek abartmamış olmayız.

Enerji gücünü elinizde tutuyorsanız, o halde söz sahibi olmak için uluslar arası sermaye rakipleriniz ve serbest piyasa ekonomisindeki rakipleriniz ile oyunu kurallarına göre oynamanız gerekmektedir.

- Irak kürdistan bölgesinin bağımsızlığı söz konusu bugünlerde hep gündemde. Bağımsızlığın ekonomi ve de siyasi dış ilişkiler konusunda ne gibi etkileri olur ve sizin bu konu hakkındaki görüşleriniz nelerdir?

Bağımsızlık derken hangi çerçevede bağımsızlıktan kast edildiğinin sınırları iyi belirlenmelidir. Ben şahsen Bağımsızlık denince dört parça Kürdistan’da Özgür bir Kürdistan’ın inşasına inananlardanım. Güney Kürdistan’ın Irak’tan ayrılması bölgede sorunları bitirip bitirmeyeceğinin iyi hesaplanması gerek. Öyle ki; Kürtlerin var olduğu coğrafyada tarih boyunca ihanete uğramışlardır. Geçmişi tekrar yaşamamak adına öncelik olarak Kürtler arası dialog ve Kürdistan Ulusal Kongresi çatısı altında bir araya gelmektir. İç sorunların tartışılarak tüketilmesi, çıkacak sonuçlara göre ortak irade ile hareket etmek Kürtler ve Kürdistan’da yaşayan tüm etnisite ve mezhepleri de içine alan Özgür bir Kürdistan’da Demokratik bir coğrafya için herkesin elini ve gövdesini bu yükün altına koymaktan geri durmamalıdır. Bu bağlamda, Özgür Kürdistan’da, insanlar daha mutlu, yatırımcılar güven içinde yatırımlarını yapacaklardır. Yabancı yatırımcıların da iştahını kabartacak bir konuma gelmek ve hep birlikte büyümenin olmazsa olmazı bölgenin demokratikleşmesi ile gerçekleşecektir.

- Türkiye de ki sokağa çıkma yasakları ve olaylar, bölgeyi ne denli etkiledi. Bölge halkının tepkileri neler?

Türkiye Kürdistan’ı şehirlerinde mevcut rejimin yapmak istediği açık ve nettir. AKP veya Türk Devlet aklı, Kürdistan şehirlerini, tarihini ve insanları yok etmek üzere kurguladığı yeni bir sistem değişikliğine gittiğini Ülkenin Cumhurbaşkanı ağzı ile ilan etti. Aslında mevcut rejimin bu denli kin ve nefret ile Kürtlere saldırmasının altına Rojava’da barbar Daisi terörü ve destekçilerine karşı elde ettiği kazanımlardır. AKP rejimi, Kobanı direnişi ve savaşçıları şahsında neredeyse tüm Kürtlere karşı intikam alma gayreti içerisinde. Devlet aklı ile yakından ve uzaktan lakası olmayan bir tavır içerisindedir AKP siyasi iktidarı.

Mesele oldukça derin, kısaca şunu söyleyebilirim ki; Türkiye’de güvenlik politikaları ile bastırılmak istenen taraflar buna direniş ile cevap vermektedir. Kürtler de şuan bunu yapmaktalar.

Yakın zamanda çıkartılan güvenlik yasalarının bugünkü karşılığı ortadadır. Siz taş atan çocuğa on bir yıl ceza verirseniz, o çocuk elindeki taşı bırakır ve eline silah almaktan geri durmaz.

Son 3 aydır sokağa çıkma yasakları ile 90’li yılların acılarını birebir yaşamış çocukları ve gençleri dizginleyeceğini düşünmek, Donkişotluktur….

Ekonomik olarak bölge, geçmişte de geri bırakılan bir bölgeydi, Bölgeler arası ekonomik ve sosyolojik makas kapatılmayacak kadar genişlemişti. Nihayetinde makas Kırıldı ve olaylar başladı . Bölgeler arası adaletsizlik her anlamda his ediliyordu, Kürtler eski Kürtler değil, ne istediğini iyi bilen, politik kimliğe sahip toplum karşısında , samimi olmazsanız maskeniz düşer.

Bölgeden seçilen sistem partisi milletvekilleri yıllarca bölge halkının sırtından kendilerini var ettiler. Bunun yanı sıra iş çevrelerinden doğru STK çatısı altında yer alan bir takım bileşenler, bunlar kişi odaklıdır. Adeta padişahın buyruğu ile oturup kalkmakta ve gerçekleri söyleyemeyecek kadar fişek yani korkaklar… Oysaki STK’ların görev ve misyonları taraflar arasında gözlemci ve tarafsız olmalarıdır…

- Son olarak sürecin sağlanması için neler yapılabilir ve süreç nasıl ilerler?

Barış Sürecinden söz etmenin neredeyse bir esprisi kalmadı, ancak yine de bu konuda irade beyan edecek olan ışın muhataplarıdır. Türkiye’de barıştan söz eden tek kesim, yerinden yurdundan göç ettirilmesine, öldürülmelerine rağmen Kürtler ve siyasi temsilcileridir. Çözüm sürecine yeniden devam edileceği inancımı yitirdiğimi net olarak söyleyebilirim. En azından, bundan sonra masaya daha farklı kartlar ile oturulacağını düşünmekteyim.

Zaten bu anlamda da bölgede yaptığımız araştırma ile, halk yerel yönetimlerin bölge halkına bırakılmasından geri adım atılmasının kabul edilemeyeceğini yüksek sesle dillendirmekte.

Mevcut Savaşın devam etmesi halinde, Kürtlerin kendi kaderlerini tayin etme hakkını belirlemek için BM’ye taşıyacaktır.

Ancak sorunuza net olarak cevap için şunu söyleyebilirim ki; Sürecin yeniden başlaması için, sayın Öcalan, Kandil, TBMM de kurulacak bir komisyon ve tarafsız izleyici bir Kurul olmalıdır. Yani süreç Anayasal bir çerçevede işlemelidir.

Platonun dediği gibi; Demokrasi bir eğitim işidir. Eğitimsiz kitlelerle demokrasiye geçilirse oligarşi olur, devam ederse demagoglar türer, demagoglardan da diktatörler doğar...