Demokrasi İçin Birlik Hareketi Sözcüsü Rıza Türmen, Demokrasi İçin Birlik Hareketi, OHAL, yeni anayasa çalışmaları ve başkanlık sistemi hakkında değerlendirmelerde bulundu.

Türmen, "Türkiye'de demokrasiyi yeniden kuracak, demokrasiyi oturtacak bir harekete ihtiyaç var. Bunu Mecliste yapmak çok güç olmaya başladı. Mecliste siyaset alanı çok daraldı. Hele OHAL'den sonra Meclisin bütün yetkileri zaten yürütmeye devredildi. Geriye onay yetkisi kaldı. O yetkiyi de kullandırmıyorlar" dedi.

CHP eski Milletvekili ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) eski yargıcı Rıza Türmen'in, "Demokratik Güç Birliği" çağrısı üzerine bir araya gelen çok sayıda ismin oluşturduğu Demokrasi İçin Birlik Hareketi, hafta sonu bir araya geldi.

"Demokrasi İçin Birlik Buluşması" adıyla gerçekleştirilen toplantıda yeni kararlar alınarak, Demokrasi Meclisi oluşturuldu.

Demokrasi İçin Birlik Hareketi Sözcüsü Rıza Türmen, "Demokrasi İçin Birlik Buluşması" hakkında DİHA’ya değerlendirmelerde bulundu.

Türkiye'deki demokrasi krizinin 15 Temmuz darbe girişiminden önce başladığını ifade eden Türmen, "Darbe teşebbüssünden sonra demokrasi krizi derinleşti, daha başka boyutlar kazandı. Aslında süreklilik var iki dönem arasında. Şimdi bütün bunlar karşısında Türkiye'de demokrasiyi yeniden kuracak, demokrasiyi oturtacak bir harekete ihtiyaç var. Bunu Mecliste yapmak çok güç olmaya başladı. Mecliste siyaset alanı çok daraldı. Hele OHAL'den sonra Meclisin bütün yetkileri zaten yürütmeye devredildi. Geriye onay yetkisi kaldı. O yetkiyi de kullandırmıyorlar. Bir demokrasi mücadelesi verecekseniz ki buna ihtiyaç var Türkiye'de. Bütün demokratik güçlerin, demokrasiyi savunan güçler arasında bir eklem kurmalı, bir birleştirme yaparak o mücadele vermeli. Ancak öyle etkili olabilirsiniz" dedi.

'TÜRKİYE AÇISINDAN YENİ BİR HAREKET’

Bireysel veya "kendi mücadelesi" olarak verilen mücadelelerin etkili olma şansının olmadığını dile getiren Türmen’in açıklamaları şöyle: "Demokrasi için Birlik Hareketi bütün bu demokrasi mücadelelerinin birbirine eklenmesini ve böyle geniş bir demokrasi mücadelesinin verilmesini öngörüyor. Bunu amaçlıyor. Bu Türkiye siyaseti bakımından da yeni bir harekettir. Başı olmayan, hiyerarşisi olmayan böyle bir yatay örgütlenmedir bu. Siyasi partilerin dışında bir örgütlenmedir. Burada yapılmaya çalışılan şey Meclis dışında yeni bir güç, yeni bir muhalefet odağı yaratılabilir mi? Amaç budur. "Buradan ne çıkacak, nasıl yürüyeceğiz bundan sonra belli olacak.

Yani bu hareketin ete kemiğe bürünmesi bu toplantı ile olacak. Bu toplantıdan, bu mücadeleyi yürütecek yürütme organı çıkması lazım. Kararlarını empoze edecek bir yürütmenin olmaması gerekir. Özerk demokratik bir organ olması lazım; ama bir strateji ortaya koyması lazım. Herkesin bu strateji etrafında birleşebilmesi lazım. Bunun için çalışılıyor.

'ÇAĞDAŞ, KATILIMCI VE ÇOĞULCU DEMOKRASİ ARAYIŞINDAYIZ'

"Herkesin düşüncesi farklı olabilir, önemli olan bu farklılıklardan bir birliktelik ortaya çıkarmaktır. Bunu yapmaya çalışıyoruz. Bu Türkiye siyaseti bakımından da yeni bir oluşum. Tabi buradan nasıl bir Türkiye istediğimizi de çıkartmak lazım. Nasıl bir demokrasi istiyoruz? Bugün herkes Türkiye'de demokrasiden bahsediyor. Bizim istediğimiz demokrasi nasıl bir demokrasi onu da söylemek lazım. Bizim sözünü ettiğimiz demokrasi çağdaş bir demokrasi, katılımcı ve çoğulcu bir demokrasidir. Böyle bir demokrasi arayışı içindeyiz.

'DEMOKRASİ HERKES İÇİN LAZIM'

"Buraya gelenlerin çoğu sol kesim ama çok daha geniş bir kesimi içine almayı istiyoruz. Ve tabi geniş halk kitlelerine ulaşmak istiyoruz. O konuda kafa yoruyoruz. Geniş halk kesimine nasıl ulaşabiliriz. Yoksa bu hareketin sol olarak kalmaması lazım. Çok daha ötesinde olması gerekir. Demokrasi herkes için lazım. Sağcı için de lazım, solcu için de lazım. İnanan ve inanmayan için de demokrasi gerekiyor. Onun için daha geniş kitleye ulaşması gerekir.

'TOPLU BİR SES OLMAMIZ LAZIM'

"Böyle tek bir adam bütün niyetleri elinde toplayacak, bunun adına demokrasi denilmiyor. Başka bir şey deniliyor. Bizim tabi bu tür yanlış şeylere karşı, demokrasiye karşı eylemlere elbette ki bir itiraz yükseltmemiz lazım. Toplu bir ses olması lazım. Tek bir ses ve güçlü bir ses olması lazım. Bakalım bunu yapmayı başaracak mıyız?

'TOPLUMDA KORKU VARSA DEMOKRASİ OLMAZ'

"Eğer bir toplumda korku varsa o toplumda demokrasi yoktur. Bu gayet somut bir kriterdir. Bakacaksınız, siz yazdığınız yazılardan, söylediğiniz sözlerden dolayı 'benim başıma ne gelir' diye endişe ediyorsanız bu toplumdan demokrasiden söz edemezsiniz. Türkiye'de de böyle bir mesele vardır. İnsanlar korkmaktadırlar. Başlarına ne geleceği belli değil. Baksanıza yüz bin kişi işten atılmış, 35 bin kişi tutuklanmış. O nedenle bu korkunun ötesine geçmek lazım. Korku ortamı rejiminde niteliğini kararlaştıran bir şeydir.Tek kalırsanız çok daha zayıfsınız, çok daha güçsüzsünüz, güçlü olabilmek için birlikte olmak lazım.

'KHK’LER OHAL KALKINCA GEÇERLİLİĞİNİ YİTİRECEK'

"OHAL ile ilgili olmayan bir sürü şey düzenleniyor. Kanunları değiştiremezsin, kanunlar değiştiriliyor. Kalıcı düzenlemeler yapılamaz. Çünkü OHAL kalktığı zaman kararnamelerde yürürlükten kalkacak. Siz buna dayanarak insanları böyle işten atıp, bir daha kamu görevinde çalıştırılamaz diye bir şey yapamazsınız. Bunlar kalıcı şeyler çünkü. Bilmek lazım ki bütün bu kararnameler OHAL kalktıktan sonra geçerliliğini kaybedecektir. OHAL bir eşik rejimi. OHAL hukuksuz bir rejim değildir. OHAL'in kendi hukuku vardır. Ama OHAL'in kendi hukukuna uymazsanız o zaman keyfilik rejimi olur. Türkiye'deki problem budur şimdi.

ANAYASA VE BAŞKANLIK

"Başkanlık, kim olursa olsun Türkiye'de hiç önemli değil. Ama Türk toplumunun yapısı, Türkiye'deki kurumların işleyişine baktığınız zaman iyi bir başkanlık sistemi dahi, Türkiye'de diktatörlüğe yol açar. Çünkü Türkiye'de lideri putlaştırma eğilimi var. Orada başkan bütün yetkileri elinde toplayacak. Bu bir kere mutlaka Türkiye'de diktatörlüğe yol açar. Kim olursa olsun. İkincisi Türk toplumu zaten kutuplaşmış bir toplum. Başkanlık rejiminde seçimi kazanan her şeyi kazanır, seçimi kaybeden her şeyi kaybeder.

Böyle kazananın her şeyi kazandığı, kaybedenin her şeyi kaybettiği bir rejimde o kutuplaşmalar daha sertleşir, daha da artar. Çünkü seçimi kaybeden muhalefet lideri oluyor. Ama orda öyle değil, seçimi kaybeden her şeyi kaybediyor. Bu da toplumdaki kutuplaşmayı daha da sertleştiriyor. Tabi ki başkanlık rejimde olması gereken 'free denge' mekanizmaları Türkiye'de yok. Yani özgür bir basın mı var? Bağımsız bir yargı mı var? Yoksa yürütmeyi, başkanlığı denetleyecek bir parlamento mu var?

Bunların hiç biri yok. 'Free denge' mekanizmaların olmadığı yerde de otomatikman diktatörlüğe yol açacaktır." "Ama doğru düzgün başkanlık önerisi dahi Türkiye bakımından yok. Sonra Türkiye'nin alıştığı bir şey var. Türkiye'de demokrasi tüm kurumları ile parlamenter rejim içinde evirilmiş. O parlamenter rejim içinde gelişmiş. Tanzimat'tan bu yana bu böyle. Bütün bunları bırakıp bu kurumları yeniden kullandırmak son derece zor bir iştir. Gerekte yok buna niye gerek duyuyor?"