Risale-i Nur Derneği Başkanı Araştırmacı Yazar Muhammed Salar; İslam'da iktidar, muhalefet kavramlarını, Bediüzzaman Said-i Kürdî'nin siyasete yaklaşımını ve güncel siyasete dair görüşlerini aktardı.

Salar "Halkı siyah ve beyaz gibi kategorilere ayırıp, bir tarafı cani, hain, terörist, dinsiz, ajan şeklinde lanse edip diğer tarafı da kusursuz, vatansever, melek göstermek tam da Bediüzzaman'ın uzak kaldığı şeytani siyasettir" ifadelerini kullandı.

Bediüzzaman Said-i Kürdi siyasetten uzak durmuş ve  Nurculara da uzak durmalarını tavsiye etmiştir. Ama birçok Nurcu cemaat ve kanaat önderi neredeyse her seçimde siyasi tercihlerini açıkça beyan etmektedir. Bu konu hakkında görüşleriniz nelerdir?

Bediüzzaman'ın karşı ve uzak durduğu siyaset; yalana bolca prim veren, çıkar endeksli, gerginlik stratejisi ve kutuplaştırıcı söylemden nemalanan siyasettir. O'nun deyişiyle "Efkarın aleminde bir şeytan" dediği siyaset tam da budur. Yine masumları ve mazlumları harcayan her türlü mezhepçi, milliyetçi, devletçi ve dinci anlayışı reddetmiştir. Nurculara gelince, Nurcu cemaat ve kesimlerin her seçimde bir beyan neşrederek mevcut iktidarlardan yana tavır almaları koca bir Risale-i Nur camiasını bağlamaz. Bediüzzaman'ın durduğu konumu zikretmek gerekiyorsa bu konum şahıs ve parti endeksli olmayıp, adalet ve hukuk merkezli, ötekileştirici dili reddeden, kucaklayıcı, sevgi dilini özümsemiş bir siyaset olur. Açıkça söylemek gerekirse şu an ki iktidarların güncel siyasetlerini tasvip etmesi mümkün değildir. Halkı siyah ve beyaz gibi kategorilere ayırıp, bir tarafı cani, hain, terörist, dinsiz, ajan şeklinde lanse edip diğer tarafı da kusursuz, vatansever ve melek göstermek tam da Bediüzzaman'ın uzak kaldığı şeytani siyasettir. Bunun için Nurcuların da bir an önce siyaset ve adalet arasındaki ince fakat önemli farkın şuuruna varmaları gerekiyor.

Yapılacak olan referandum hakkında ne söylemek istersiniz?

Türkiye'nin tadı yok. Gençlerimizin, ekonomik sorunlarla boğuşan ticaretin tadı yok. İnsanlar bir umutsuzluk ve belirsizlik içerisinde bahara hasret... Gazeteciler, belediye başkanları tutuklu, ekonomik yatırım yapılamıyor, üniversitelerde eğitim kalitesi düşmüş, akademisyenler ihraç ediliyor yani kontrollü gerginlik, kutuplaştırıcı siyaset, şiddet ve savaş dinin manasını, edebiyatı, hukuku, üretimi, sanat ve bilimi daraltmış ve dışlamış. Bu darboğazdan Kürt - Türk kamuoyunun bir an önce çıkması gerekmektedir. Siyaset kurumunun çözüm bulamadığı bu tıkanıklığı halklarımızın toplumsal bilinci ve ortak vicdanı atlatacak inancındayım. Coğrafyamızı kan ve gözyaşıyla anılan, barut kokan sevimsiz bir çehre olmaktan uzaklaştırıp, İslamiyet’in ve evrensel insan hakları ilkelerinin emrettiği toplumsal uzlaşı, adil beraberliği ve küresel barışı hep beraber inşa etmeliyiz.

Bu referandumda da özellikle Müslümanların, tüm halklarımızın, vatandaşlarımızın "adil tanıklık" misyonlarını ifa etmeleri gerekmektedir. Çünkü oy vermek, bir okuma biçimi ve bir tanıklıktır. Ne evet diyenler cennetlik, ne de hayır diyenler cehennemlik değildir. Bu referandum bir iman-küfür tercihi değildir. Hatta bir hak ve özgürlükler kazanımı da değildir. Otoritenin tek elde toplanıp toplanmayacağı, iktidarın paylaşılıp paylaşılmayacağı meselesidir. Yargının bağımsızlığı temelinde hukuk devleti olamayan ülkelerde otorite ve gücün tekelleşmesi despotizmi doğurur. Despotluğu Bediüzzaman’a hangi elbisede sunarsanız sunun; ister dini ister seküler ya da plesibiter olsun, O tokadını vuracaktır. Bizim de durduğumuz yer bu zirvedir. Hayır ise, Allah’ın elindedir.