Cemaat ve tarikatlara eleştirileri nedeniyle hedef gösterildikten sonra Marmara Üniversitesi'ndeki görevinden istifa etmek zorunda kalan ilahiyatçı Prof. Dr. Mustafa Öztürk, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

"AKP döneminde tarihinin en büyük darbesini alan silahlı kuvvetlerde yeniden tarikatlara, cemaatlere kapı mı açılıyor?” sorusuna karşın HDP'ye açılan kapatma davasını, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Saadet Partisi Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Oğuzhan Asiltürk ziyaretini, Ayasofya baş imamının açıklamalarını hatırlatan Prof. Öztürk, "Bütün bunların sebebi, dindar-muhafazakâr kitleleri konsolide etmek... Şimdi yarın bir gün “Biz hilafet de istiyoruz” derlerse şaşmayın" dedi.

Öztürk,  Almanya’ya giderken, “Artık gidelim. Yerli ve milli tımarhanede herkese ruh sağlığı dilerim. Doktora tez danışmanlıklarımı Cübbeli ile Sakarya’daki tacizci Nurullah’a devrettim. İlahiyat işleri artık onlara teslim” demişti.

Öztürk, Cumhuriyet’ten İpek Özbeye değerlendirmelerde bulundu.

"BUGÜNKÜ TABLO HİÇ AKILLANMADIĞIMIZI GÖSTERİYOR"

Deniz İkmal Komutanı Tuğamiral Mehmet Sarı'nın "takke ve cübbe" giydiği bir fotoğrafının basına yansımasına ilişkin olarak, “Bugünkü tablo hiç akıllanmadığımızı gösteriyor. Öyle görünüyor ki siyaset, işine yaradığı, bunları sevk ve idare ettiği sürece siyasi pragmatizmin icaplarına uyarak bu yapılarla alışverişini hâlâ sürdürüyor. Bunu da sürdürmek durumunda” görüşlerini ifade eden Prof. Öztürk, şöyle devam etti:

“Bugünkü siyasi oy dengelerine bakıldığında artık tabiri caizse 51’lik bir mengeneye sıkışmış siyasi iktidarın havadan geçen kuşa, yüzde 0.5’lik oya bile çok acil ihtiyacı var. Bu yapıların karakteristik özelliği şudur: Başlarındaki kişiyi razı ettiğinizde, arkadaki kitle kaç yüz bin ise onlara bir işaret, bir tavsiye kâfidir. Dolayısıyla tek tek insanları ikna etmeye çabalamak yerine bir kişiyi, amiyane tabirle kafaladığınızda on binlerce kişiyi sandığın başına aynı istikamette yönlendirebiliyorsunuz.”

“BU BİR FACİA”

Harp okulları ile astsubay meslek yüksekokullarına öğrenci alımına ilişkin yapılan değişiklikle irticai faaliyete karışmamış olma şartının kaldırılmasına ilişkin de konuşan Prof. Öztürk, “AKP döneminde tarihinin en büyük darbesini alan silahlı kuvvetlerde yeniden tarikatlara, cemaatlere kapı mı açılıyor?” sorusuna şöyle yanıt verdi:

“Bu bir facia. Bunu kaçınılmaz bir gidişatın yine kaçınılmaz bir icraatı olarak görüyorum. Demokrasi dediniz, özgürlük dediniz, açılım yapacağız dediniz; baktınız toplumda yaprak kımıldamadı, kimse oralı olmadı, çünkü insanlar inanmıyor. İktidarın küçük ortağı MHP kanadını düşünelim. Cumhurbaşkanı açılım adımı atacak bir söylem ürettiğinde, arka taraftan ‘HDP kapatılsın’ diye bir ses geliyor. Dolayısıyla atacağınız adımı aşağı çekiyor. O iş bitti mi, bitti. Konsolide edilecek neresi kaldı? İşte orası İstanbul İl Başkanı’nı getirdiğiniz mecra... Yani Milli Görüş tabanı.

“MİLLİ GÖRÜŞ’ÜN TEMSİL ETTİĞİ PARTİNİN KAPISINDAN GİREMİYORSANIZ OĞUZHAN ASİLTÜRK BACASINDAN GİRİYORSUNUZ”

Efendim, Milli Görüş’ün temsil ettiği partinin kapısından giremiyorsanız Oğuzhan Asiltürk bacasından giriyorsunuz. İstanbul İl Başkanı’nı eski Milli Görüş tandansından seçiyorsunuz. Ayasofya imamına “Tavşan kaç, tazı tut” misali, “Sen konuş” diyerek muhafazakâr, dindar İslamcı çevrelerin tabiri caizse içini coşturacak tweet’ler attırıyorsun. E, orayı bir tür gayri resmi şeyhülislamlık makamı gibi konumlandırıyorsun, sonra cemaatlerin önünü açıyorsun falan...

“YARIN BİR GÜN “BİZ HİLAFET DE İSTİYORUZ” DERLERSE ŞAŞMAYIN”

Bütün bunların sebebi, dindar-muhafazakâr kitleleri konsolide etmek... Şimdi yarın bir gün “Biz hilafet de istiyoruz” derlerse şaşmayın. Bunlar, bir zümreyi elde avuçta tutmak için onların üst üste gelen taleplerine boyun eğmek demek. Burada boyun eğmenin yanı sıra isteyerek, bilerek yapma iradesi de var mı, vallahi ondan tam emin değilim!”

“ŞU ANDA HER BİRİ SERMAYE TOPLAMA SEKTÖRÜ GİBİ ÇALIŞIYORLAR”

Prof. Öztürk, “Tarikat ve cemaatlerin derdi ne?” sorusuna da şöyle yanıt verdi:

“Onların ilgili oldukları en son, en ehemmiyetsiz konu din ve milletin dindarlığı. Onların derdi, kolundan, bacağından, parmağından, etkili bir uzvundan devlete kene gibi yapışmak, devlet içinde devletçikler kurmak. Her insanda, her grupta olduğu gibi bir iktidar hırsıyla oraya abanmak. Bu noktada din, cumhuriyet ve laiklik karşıtlığı kitleleri o hedefe yöneltmede, kışkırtmada bitmez tükenmek, sembolik bir sermaye. Bizim halkın da okumak, sorgulamak gibi bir derdi olmadığı, sükseli retoriklerle coşmaya yatkın olduğu için arkaları sıra sürüklüyorlar. Peki, bu iktidar neye evrilecek? Burada ilginç olan şu: Devlet, bu yapıların resmi olarak tanınması koşuluyla pazarlığa girişse bile kabul etmeyecekler, çünkü resmiyet demek, şeffaflaşmak demek. Şimdi öyle değil ki… Her yerde varlar, etkililer ama sorumluluk söz konusu olduğunda hiçbir yerde yoklar. Şu anda her biri sermaye toplama sektörü gibi çalışıyorlar.”