Evrensel  yazarı  Nuray Sancar, iktidar ve muhalefet arasındaki Kanal İstanbul projesi tartışmalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

“Kanal İstanbul baştan aşağı siyasi, fena halde sınıfsal” ifadelerini kullanan Sancar, “Kanal’ın içerdeki düzene faydalı olacağı kısmı ise dengesi her an bozulabilecek yurttaş kesimini yakından ilgilendiriyor. 15-16 Haziran’da, 1 Mayıslarda Galata Köprüsünün iki kanadını kaldırarak eylemi Avrupa yakasında kesintiye uğratan sınıf refleksi kendisini Gezi fobisiyle beslemez mi? Daha fazlasını yapar. Kanal İstanbul ile şehrin paralel su yollarına bölünmesinin, ortasının adalaştırılmasının mekana değen sınıf eliyle alakası olduğunu biz unutsak, sınıf unutmuyor yani. Kanal’ın ranttan, çevre katliamından, depremi tetiklemesinden, doğal dokuyu yıkıma uğratmasından, vesair beşeri sonuçlarından söz ederken bunu da hatırlamakta yarar var” dedi.

Nuray Sancar’ın Evrensel’de “Paralel kanal, paralel güvenlik, Baron Haussmann” başlığı ile yayınlanan  yazısının bir bölümü şöyle:

İktidar sözcülerinin Kanal İstanbul’un Boğaz’ı çok ciddi bir felaketten korumaya odaklı bir proje olduğundaki ısrarı karşısında meslek odaları, bilim insanları bu iddiayı, kanalın İstanbul’un felaketi olacağını kanıtlayan raporlarla defalarca çürütmeye çalışıyorlar.

Mesele Erdoğan’ın bilgisizliğiymiş gibi, onunla bir görüşse Kanal’ı yapmamaya ikna edeceğini düşünen Belediye Başkanımızın da böyle raporları var. 100 Bin Konut Tanıtım Toplantısı’nda Erdoğan’ın, güvenliğin yanı sıra kanalın siyasi bir boyuta da sahip olduğunu söyleyerek “Şimdi kullanmıyorum vakti gelince kullanırız. Bu boyutuyla Kanal İstanbul dünyada ciddi bir sükse yapacak” sözlerindeki sükse kısmına takılanlar da memleketin nasıl rezil olacağını kanıtlama derdinde.

Şurası bir gerçek: rasyonel itirazlar karşısında en dayanıklı çıkan absürd iktidar tezlerinin beka, dava, güvenlik paketiyle sarmalanmış olanlar olduğu tecrübeyle sabit. Kanal İstanbul’un kozu da onun giderek çekişme konusu olan bir dava haline getirilecek olması. Hangi siyasi “boyut”la olacağını henüz bilmiyoruz, çünkü zamanı gelince kullanılacak.

İki gün önce televizyonda Ekrem İmamoğlu’nu bilimi kutsamakla eleştirip Kanal’a siyaset felsefesiyle bakmak gerekir diyen Nagehan Alçı da zamanı gelmediği için siyaset argümanının içini dolduramamış olabilir ama bu denli devasa, çılgın bir projenin gündeme geldiği her zaman gerçekten siyasi bir saik olduğunu Baron Haussmann’dan öğrenmiştik. Bu yüzden Kanal İstanbul’un siyasi “boyut”unun varlığına peşinen ikna olabiliriz.

Çünkü kentteki her yapılandırma, aksesuar ve mobilyaların seçimi, konutlardan kamusal alanlara kadar kent içi hareketin düzenlenme biçimi sınıfsal bir iddiayı ve o sınıfın kendi kalıcılığını garanti altına almayı hedefleyen tedbirlerini yansıtır.

Kanal İstanbul için Montrö ve Lozanlı bir tarihten Erdoğan’ın dilinin aklındaki baklayı çıkarmaya çalışarak en önemli siyasal gerekçenin bir başka kutsalın ihlali olduğunu öne süren yazarlar da var. Ne var ki hiçbir zaman bir taş atınca tek kuş indirmeyle yetinmeyen bir devlet aklı için mega proje sadece muhafazakar bir hesaplaşma gerekçesi olamaz. Lozan ve Montrö kısmı olsa olsa paralel kanal meselesinde bir sonuçtur.

O halde nedir tek adamın şahsında vücut bulmuş egemen bir sınıfın Kanal İstanbul’dan muradı? Erdoğan’ın dediği gibi şu olabilir mesela: “Artık şehirlerimizin dış güvenliğini surlar ve hendeklerle koruyamayacağımız, içerdeki düzeni de sadece kolluk gücüyle sağlayamayacağımız bir yere geldik.”

Bütün mesele buraya nasıl geldiğimizde ve iktidarın bunun ötesinde ne olacağına ilişkin coğrafya okuyuşunda. Putin boşuna Emevi camisine gidip daha önce Erdoğan’la verdiği haritalı pozu bu kez Esad’la vermiyor. Montrö ile Karadeniz’de kıyısı olan ülkelerin hareket serbestiyetine açılan İstanbul Boğazı’nın paralel ikizi; Doğu Akdeniz’deki hegemonya, Ege’deki sahanlık, Kıbrıs ve Suriye’de sarpa saran durumlar ve malum gaz’lı ticaretler için bütün bu su yolunda muhtemel Rusya arızalarına karşı önemli bir koz nihayetinde. ABD’yi Rusya, Rusya’yı ile ABD ile dengeleyen, emperyalistlerle paralel ilişkiler kuran sistem yürütücülerine paralel bir kanal gerekir.

Bölgede büyük savaşların eşiğine gelip oradan dönmek, sonra tekrar o eşiğe gelmek üzere kurulu dengenin artık ne zaman kurulamaz olduğunu kestirmenin imkanı yok. Dış güvenlik ‘surlar ve hendeklerle korunamayacağına göre’ el yapımı yeni kanala havale edilecek görünüyor. Tabii biz güvenliği nüfuz, hegemonya ve Ortadoğu’daki bölüşüm mücadelesinde etkin olmak isteyen bir aktörün güvenliği olarak anlamaya devam edelim.

Kanal’ın içerdeki düzene faydalı olacağı kısmı ise dengesi her an bozulabilecek yurttaş kesimini yakından ilgilendiriyor. 15-16 Haziran’da, 1 Mayıslarda Galata Köprüsünün iki kanadını kaldırarak eylemi Avrupa yakasında kesintiye uğratan sınıf refleksi kendisini Gezi fobisiyle beslemez mi? Daha fazlasını yapar. Aşırı ileri sonuçları biz çıkarmıyoruz. Bakınız: “İngiltere’de 2011 yılında İstanbul’da 2013 yılında, Paris’te 2018 yılında yaşanan büyük sokak eylemleri şehirlerin karşı karşıya bulunduğu önemli bir tehlikeyi açıkça ortaya koyuyor.” Bunu Erdoğan söylüyor ve Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Güney Amerika’yı da ekliyor. Kanal İstanbul ile şehrin paralel su yollarına bölünmesinin, ortasının adalaştırılmasının mekana değen sınıf eliyle alakası olduğunu biz unutsak, sınıf unutmuyor yani. Kanal’ın ranttan, çevre katliamından, depremi tetiklemesinden, doğal dokuyu yıkıma uğratmasından, vesair beşeri sonuçlarından söz ederken bunu da hatırlamakta yarar var. Yoksa Baron Haussmann’ın ruhu, çağırılmaya her zaman müsait!

Yazının tamamı burada.