Siyasi partiler ve üniversitelerden yeni anayasa için görüş alan Anayasa Uzlaşma Komisyonu dün Eşitlik ve Demokrasi Partisi ile görüştü. EDP Genel Başkanı Ferdan Ergut, MYK üyeleri Saruhan Oluç, Hüner Buğdaycıoğlu ve İzmir İl Başkanı Arif Ali Cangı’dan oluşan EDP heyeti, yeni anayasa ile ilgili görüşlerini, AKP’den Mehmet Ali Şahin, CHP’den Rıza Türmen ve MHP’den Oktay Öztürk’ten oluşan Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na aktardılar.

Daha önce 85 maddesi değiştirilmesine rağmen, 12 Eylül darbesinin otoriter ve militer ruhu ile baskıcı özelliklerinin tamamen değişmediğini belirten EDP’liler , “Bütün bu kısmi Anayasa değişiklikleri yapılırken hiçbir parti Anayasa'nın vesayetçi özüne ve kurumlarına, başlangıç kısmına, değiştirilemez adı verilen maddelerine dokunmaya cesaret edemedi. Bu nedenle de 12 Eylül Anayasası'nın otoriter ve militer ruhu, baskıcı özellikleri tam olarak değiştirilemedi ve yapılan kısmi değişiklikler özgürlükçü, demokratik, sosyal ve eşitlikçi bir yeni anayasa ihtiyacını ortadan kaldırmadı” dediler.

“Anayasa komisyonunun demokratik ve çoğulcu yaklaşımı devam ettirmesini, halkın ve sivil toplumun sürece katılımının etkin şekilde gerçekleştirilmesini diliyoruz. Çünkü anayasa tartışmalarında, müzakereci/tartışmacı bir demokrasi için olmazsa olmaz olan, sivil toplum kuruluşlarının, toplumsal hareketlerin, farkındalık yaratmaya çalışan kuruluşların, derneklerinin oluşturduğu o geniş ağ yapısının kamusal alanın ana unsuru olduğu gerçeğidir. İlgi alanları yer yer örtüşen, yer yer çatışan bu karmaşık yapının yer almadığı bir tartışma süreci kesinlikle demokratik olmayacaktır. Bu bakımdan anayasanın içeriği kadar önemli olan, sürecin katılımcı olmasıdır.” görüşünü savunan EDP heyeti, sürecin görüşleri alınan sivil toplum örgütleri ve mecliste yer almayan siyasi partiler tarafından da takip edilebilir olması gerektiğine dikkat çektiler.

Partilerinin doğal ve kültürel mirasın insanlığın ortak referansı olduğundan hareket ettiğine dikkat çeken EDP heyeti, doğal ve kültürel varlıkların ve ekolojik dengenin korunmasının anayasada güvence altına alınması gerektiğini savundu.

Anayasaların ortak kimliklerin üzerinde inşa edileceği temel metinler olduğuna dikkat çeken EDP heyeti, Türkiye’deki tüm kesimlerin önünde önemli bir fırsat olarak duran sivil anayasanın güvenlik rejimi zihniyetiyle değil, bireysel ve kolektif hakların ve özgürlüklerin geliştirilmesi temelinde hazırlanması gerektiğini savundu. Tarihten kaynaklanan çok önemli mağduriyetlerin yaşandığı bir toplumda yazılacak anayasanın bu mağduriyetleri telafi edecek mekanizmaları içermesi gerektiğini söylediler. Bu mağduriyetlerin esas olarak faklı kimlik gruplarına yaşatıldığını ve bu nedenle telafi mekanizmalarının da gruplar için tasarlanması gerektiğini, ancak bu durumda yeni bir başlangıcın mümkün olduğunu belirten EDP’liler grup haklarının önemine dikkat çektiler. Yeni anayasanın olmazsa olmazları arasında şu noktaları vurguladılar:
 
- Devlet, kendi başına kutsal bir varlık olarak değil; yurttaşların oluşturduğu, meşruiyetini insan hakları ve halkın egemenliği öğelerinden alan bir hizmet örgütü olarak kurgulanmalıdır. Organları, kurum ve kuruluşları, hukuk sistemi ile bunların işleyiş hükümleri insan hakları ilkelerinden türetilmelidir.
 
- Devletin, bireyin siyasal katılımına müdahalesi engellenmeli, kişisel alan en geniş şekilde korunmalıdır. İdarenin işlem ve eylemlerinde yurttaşların karar süreçlerine katılımı esas alınmalıdır.
 
Bu amaçla;

- Türkiye gibi dinamik bir ülkede anayasalar durağan ve değişmez değildir. Toplumun kendini yeniden tarif etmeye ihtiyaç duyduğu her noktada anayasalar değişebilir. Yine aynı nedenledir ki, anayasalarda değiştirilemez maddelere yer almamalıdır. Bugün Anayasa'nın Başlangıç Metni'nin ve devletin niteliğinin Cumhuriyet olduğunu belirten 1. maddesi dışında değiştirilemez maddelerinin de tartışılabileceği, evrensel sözleşmeleri (BM Sözleşmeleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, ILO sözleşmeleri vb.) göz önünde bulunduran, demokratik, özgürlükçü ve sosyal bir anayasa yapılması esas ihtiyaçtır.
 
- Anayasa ruhu ve lafzı ile tüm düzenlemelerde devleti kutsallaştırmayan, temel hak ve hürriyetleri güvence altına alan bir anlayışı yansıtmalıdır.
 
- Bu şekilde tasarlanacak anayasada, devletin "insan haklarına saygılı” değil, “insan haklarına dayalı" olduğu belirtilmelidir. Başlangıç bölümünde vatandaşların temel hak ve hürriyetlerden yararlanması vurgusunda, bu hakları millileştirme vurgusu yer almamalıdır.
 
- Temel hak ve hürriyetleri; kişisel ve siyasal hakları önceliğe alan ve sadece bu hakları kapsayan şekilde, sosyal ve ekonomik hakları ihmal eden ve daha az önemde gören anlayış terk edilmelidir. İnsan haklarının bir bütün ve hepsinin aynı önemde olduğu anlayışıyla hareket edilmelidir.
 
- Vatandaşlık tanımında Türklük vurgusu yerine, Türkiye vatandaşlığı ve ulusal vurgu yerine ortak insani değerler öne çıkarılmalıdır. “Türkiye Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes, hangi dilsel, etnik, dinsel, mezhepsel ve cinsiyet kimliğinden olursa olsun, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır” ibaresi çağdaş, demokratik ve katılımcı olandır.
 
- Türkiye'de farklı kültürlerin, dillerin ve inançların varlığı anayasal güvence altına alınmalıdır.
 
- Anadilinde eğitim hakkı evrensel bir demokratik haktır ve bu şekilde tanımlanmalıdır. Resmi dil olarak tanımlanması gereken Türkçe'nin yanısıra, bölgesel ve yerel dillerin kamusal alanda kullanılması, eğitim ve öğretim dili olması anayasal güvenceye kavuşturulmalıdır.
 
- Hukuk devleti ilkesinin tüm gerekleri sağlanmalı, hak arama özgürlüğü önündeki engeller kaldırılmalı, bu hakkın kullanımının tüm koşulları sağlanmalı, devletin/idarenin tüm işlem ve eylemleri yargı denetimine tabi tutulmalıdır. Yargı bağımsızlığı ve yargıç teminatı eksiksiz şekilde oluşturulmalıdır. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Yargıçlar Yüksek Kurulu ve Savcılar Yüksek Kurulu adıyla ikiye ayrılmalıdır. Yargı'nın bağımsızlığının tam olarak sağlanabilmesi için Yürütme üyeleri Kurullarda yer almamalıdırlar. Kurulların tüm üyeleri, sınıf farkı olmaksızın tüm yargıç ve savcıların demokratik bir ortamda yaptıkları seçimle belirlenmelidir.
 
- Cumhurbaşkanı'nın görevleri, parlamenter hükümet sisteminin gereği olarak klasik görevler düzeyine çekilmelidir. Türkiye'deki parlamenter rejimin sorunları vardır, ama başkanlık rejimi gibi tek adam yönetimine yol açabilecek rejimlere geçiş, ülkemiz için olumlu sonuç doğurmayacaktır
 
- Yerel yönetimlerin demokratikleştirilmesi ve yerinden yönetimin güçlendirilmesi bağlamında, merkezi yönetim anlayışı yerine ademi merkeziyetçi, Avrupa Yerel Yönetim Şartı’na uygun, katılımcı, özerk bir yönetim anlayışı vurgulanmalıdır.
 
- Laiklik, din ve vicdan özgürlüğü Türkiye Cumhuriyeti'nin temel ilkelerinden biri olarak anayasada mutlaka yer almalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı mevcut yapısıyla yalnızca Sünni Müslüman vatandaşlara hizmet sunmaktadır. Tüm vatandaşlar tarafından sağlanan vergilerle bütçesi oluşturulan bir devlet kurumunun hizmet vermek için vatandaşlar arasında bu şekilde bir ayrım yapması laiklik ilkesine aykırıdır. Bu nedenle din işleri devlet örgütlenmesinin dışına çıkarılmalıdır. Bu alanda laiklik ve birey hukuku güvenceye alınmalıdır. Mevcut Anayasa'da zorunlu bir ders olarak yer alan din ve ahlak bilgisi dersi yeni Anayasa'da yer almamalıdır. Din eğitimi ailelerin isteğine ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından denetlenecek özel kuruluşlara bırakılmalıdır. İnanca bağlı sembollerin kullanımının, yüksek öğretim hakkının kullanımını engellememesi güvence altına alınmalıdır. Tüm ibadet mekanları eşit hukuki statüye kavuşturulmalıdır.
 
- Sosyal adaletin tesisi yönünde, çalışanların ekonomik ve sosyal hakları anayasal güvence altına alınmalıdır. Devlet, toplumda ekonomik olarak mağdur olan, yoksul ve kırılgan koşullarda yaşayan yurttaşları; barınma, sağlık, gıda, eğitim ve suya erişim gibi temel haklara kavuşturmakla yükümlü olmalıdır.
 
- Yeni anayasa toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa Sosyal Şartı, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Tür Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) gibi Türkiye'nin taraf olduğu sözleşmeler referans alınarak hazırlanmalıdır. Anayasanın eşitlik ilkesi doğrultusunda mevcut 10. madde korunmalı ve anayasanın bütünü kadın erkek eşitliğini fiilen sağlayacak şekilde düzenlenmelidir. Kadınlar, anayasada aile kavramı içinde değil, eşit hakka sahip özgür bireyler olarak yer almalıdır. Yasalardaki cinsiyetçi bakış açısı değiştirilmeli, Kadına Karşı Suç kavramı getirilmelidir. Tarihten gelen mağduriyet nedeni ile pozitif ayrımcılık doğrultusunda %50 kadın kotasının istihdam, eğitim, sağlık, siyasette uygulanmasını sağlayacak düzenlemeler anayasa çalışmasının özüne yerleştirilmelidir.