Öykücü Osman Akyol’un, Hükümet’in Taksim’i 1 Mayıs’ta işçilere yasaklayacağını, geçen yıl yazdığı “1 Mayıs Problemi” adlı öyküde kurgusal olarak bildiği ortaya çıktı. İşte o satırlar:

“… 2011’de, 1978’den beri yasaklı olan Taksim Meydanı, 1 Mayıs gösterilerine açıldı.  İslamcı AKP Hükümeti’nin attığı bu ileri adımlar kendi tabanında müthiş bir rahatsızlık yarattı. Parti tabanından ‘Bize hiçbir zaman oy vermeyecek çevrelere neden taviz veriyoruz?’ şeklinde eleştiriler gelmeye başladı. İşte tam da bu noktada AKP hükümeti, 2015 Haziranı’nda yapılacak genel seçimler öncesinde parti tabanını tatmin edecek bir adım atmaya karar verdi.

İçişler Bakanı, İstanbul Valiliği’ne gizli bir genelge göndererek, ‘güvenlik’ gerekçesiyle 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasının yasaklanmasını istedi.

Bundan habersiz işçi konfederasyonları, 2014 yılının nisan ayında 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı, Taksim’de kutlamak üzere İstanbul Valiliği’ne dilekçe verdiler. Bir hafta geçmeden valilikten bu dilekçelere olumsuz yanıt geldi. Sendikalar buna bir anlam veremediler. Valilik, ‘provokasyon riski’ dolayısıyla Taksim’de kutlama yapılmasına izin veremeyeceğini, fakat arzu eden işçilerin Kadıköy İskele Meydanı’nda 1 Mayıs’ı diledikleri gibi kutlayabileceklerini, söylüyordu.” [Osman Akyol, “1 Mayıs Problemi”, Ekin Sanat Dergisi, Ağustos 2012];  [Osman Akyol, Yükselen Yeni Devrim Dalgası (Öykü), Kurgu Kültür Merkezi Yayınları, Ankara Kasım 2012]

***

“Demokrasinin İlerisi” adlı öyküsünde Başbakan Erdoğan’ın Suriye politikalarının çuvallayacağı kehanetinde de bulunan Osman Akyol’un, 2071’de Komünist bir devrim olacağı kehanetinin ise tutup tutmayacağı merak konusu.

***

“… Tren bilinmeyen bir sona doğru hızla ilerleyedursun saat gece yarısı 2023’ü gösterdiğinde uzaktan ışıklı yazılarla ‘Hicaz’a hoş geldiniz’ yazan bir tabela göründü. Fakat tabelayı kimse okuyamadı, “Ehlen ve sehlen ya hacı!” gibi Arapça bir şeyler yazıyordu sanki.

En sonunda tren büyük bir gürültüyle durdu, arıza yapmıştı. Hem de ıssız bir çölün ortasında… Olanlara kimse bir anlam veremedi, çöl ortasında kalakalmışlardı. Recep Tayyip Erdoğan’a baktılar… O, donuk bir edayla ‘cia… uzaktan zihin kontrol… bop… bip… bop… bibip bip biiip…’ diye bir şeyler saçmalıyordu. Herkes birbirine baktı, yaşananlar bir kabus olmalıydı.

İçlerinden biri ‘İstanbul’a nasıl geri döneceğiz?’ diye sordu. Havada kalan bu sorunun cevabını kimse bilmiyordu. Yolcular makinist kabinine baktılar, boştu. Kumanda panosundaki cihazlardan ‘bop bop bop!’ diye tuhaf sesler çıkıyordu.

Herkeste dolandırılmışlık duyguları hakimdi. Oradan geçen birine Türkçe, ‘Buradan İstanbul’a nasıl gidilir?’ diye sordular. O da Arapça, ‘Buradan deveye binin, Sina çölünü geçince karşınıza Cilvegözü Sınır Kapısı çıkar. Gümrük memuruna yüz dolar rüşvet verip sınırı geçin. Sonra da sarı Bakırköy dolmuşuna binin’ dedi. Teşekkür ettiler, adam da onlara teşekkür etti.

Çöl ortasında bir başlarına kalmışlardı. Delinin dediği çıkmıştı. Ortada hiçbir sorumlu yoktu. Üstelik hava da gittikçe kararıyordu.

Uzaktan uluyan kurtların sesleri geliyordu. Artık umudun yerini, korku ve endişe almıştı…

‘Ha ha ha!’

‘Aman Allah’ım, o da neydi?’

‘Ni ha ha ha…’

Kimse yok mu?!’

‘Ha ha ha…’

‘Abi biriniz Deniz Feneri’ni yaksın!’

‘Ha ha ha…’

[Osman Akyol, “Demokrasinin İlerisi”, Ekin Sanat Dergisi, Ekim 2011];

[Osman Akyol, Yükselen Yeni Devrim Dalgası (Öykü), Kurgu Kültür Merkezi Yayınları, Ankara Kasım 2012]