Uğur Kurt’u öldüren polise verilen para cezası Okmeydanı Cemevi’ne asılan pankartla protesto edildi.

Okmeydanı Cemevi’nde taziye için bulunduğu sırada öldürülen Uğur Kurt’un katili polise mahkeme 12 bin 100 lira para cezası vermişti. Karar Cemevi’ne asılan pankartla protesto edildi.

Pankartta, “Burası ibadethanedir. Burada bir insanı öldürmenin cezası mahkeme kararıyla 12 bin 100 lira olarak belirlenmiştir” ifadeleri yer aldı.

Öte yandan, Pir Sultan Abdal 2 Temmuz Kültür ve Eğitim Vakfı Başkanı Murtaza Demir de yaptığı yazılı basın açıklamasıyla Uğur Kurt’un katili polise verilen 12 bin 100 liralık para cezasına tepki gösterdi.

Murtaza Demir, "Ailesi bir umutla adalete başvurdu. Adaletin olmadığını herkes gibi aile de biliyordu ama ödül gibi ceza olan böyle bir karar beklemiyordu. Ailenin beklemediği oldu ve Polis K. Onikibin TL. para cezasıyla cezalandırıldı ve salıverildi.

"Kritik soru şudur; 'herhangi bir cami çevresinde bir olay olsa ve olaya karışan insanlar cami yönünde kaçışsa, aynı polis cami cemaatini de kurşunlar mıydı; amirleri ateş emri verir miydi?' sorusu sorup “Hayır!!!” yanıtını veren Murtaza Demir, açıklamasını şöyle devam etti:

CEZALANDIRILAN KURT AİLESİNİN DAHİL OLDUĞU CEMEVİ VE CEMEVİ CEMAATİDİR

“O halde bu katliamın bilinen ama ikrar edilemeyen nedeni; Katil polis Sezgin K. ve amirlerinin cemevine ve cemevi cemaatine dair olumsuz ezberleridir. Devletin, hükümetin ve emniyet güçlerinin Alevilere dair algılarıdır. ‘Aleviler kötü denildiği, anlatıldığı, ezberletildiği, oraya gelip-gidenlerin potansiyel tehdit olduğu’ imajı içselleştirildiği için Uğur Kurt öldürülmüş, savcının, ‘olası kasıtla hareket ederek ölüme neden olmak’ suçundan 20 yıldan 25 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmasını istediği sanık, beraat ettirilebilmiştir.

Cezalandırılan, Kurt ailesinin dâhil olduğu cemevi ve cemevi cemaatidir. Çok açık ve tehlikeli bir toplumsal provokasyondur! Algımız da, gerçek de budur! Bu nedenle ‘Ankara’da hâkimler var’ umudumuz sürecek, bakılacak, takip edilecektir. Uğur Kurt’a, adalet duygularımıza, beklentimize, birliğimize, ülkemize yazık edilmiştir. Sn. Av. Turgut Kazan’ın ifade ettiği üzere; ‘şüpheli polis memuru, şortlandın içine girip kendisini koruyabilecekken, şortlanddan silahını alıp geri dönmüştür.

Polis amirlerinin tam 5 kez ‘sıkma’ diye bağırdığı ve şortlandda bir FN silahı ve 4 adet gaz bombası bulunduğu halde yani, ölüme yol açmayacak silahları kullanma imkânı olduğu halde arabadan tabancasını alıp ateş etmiştir. Sanık polisin bu eylemi, ‘meşru müdafaa’ ve ‘orantılı saldırı’ sayılamayacağı gibi, ‘taksirli ölüme sebebiyet’ de sayılamaz. Görüntüler apaçık bir olası kastın varlığını gösteriyor. Sanık polis, müfettiş raporunda belirtildiği gibi, ‘yapmaması gerekeni yapmış / silahını usule uygun kullanmamıştır.’ O açıdan ateş ettiğinde, törendeki birine isabet edebileceğini öngörmesi gerekirdi. Sanığın olursa olsun düşüncesiyle hareket ettiği ve Uğur Kurt’u olası kastla öldürdüğü açıktır.

Kimse bu gerçeği gizleyemez, ört bas edemez. Nitekim duruşma savcısı da, tam iki kez Uğur Kurt’un olası kastla öldürüldüğü yolunda görüş bildirerek, sanığın TCY’nın 82/1-g maddesi uyarınca cezalandırılmasını istemiştir.”

Uğur Kurt bir devlet görevlisi tarafından öldürülmüş, eşi Narin Kurt ve çocuğunun yaşamı, mutluluğu, geleceği çalınmış, ocakları karartılmıştır. Narin Kurt, mahkeme salonu önünde bekleyen sivil polislerden birinin yakasını tutarak, ‘Ben şimdi çocuğuma ne diyeceğim polis; ben eve gittiğimde anneme, babama, çocuğuma ne diyeceğim; siz benim polisim değil misiniz?’ diyerek, polisi, amiri, bakanı, hükümeti ve hepimizi mahkûm ederken, mahkeme; katil polis ve azmettiricileri salıvermiştir. Bizler de hâkime soralım; kanayan vicdanımıza ne diyeceğiz, bu kanı ve vicdanımızdaki bu isyanı nasıl durduracağız hâkim bey?”