Öcalan: Diyarbakır Mısır'a dönerse barış gelir

Öcalan, "Diyarbakır'da halk, Mısır'daki gibi günlerce sokaklardan ayrılmazsa, taleplerini dile getirirse, işte o zaman barış gelir, bakın bakalım o zaman AKP kalır mı kalmaz mı, işte o zaman Erdoğan'ın kendisi bu sorunun çözümünü talep edecektir” dedi.

TALABANİ ROL ALABİLİR

Abdullah Öcalan bu hafta avukatlarıyla görüştü. Edinilen bilgilere göre görüşmede Celal Talabani’nin Kürt sorunun çözümündeki rolüne değinen Öcalan, “Talabani Kürt Sorununun işin çözümünde rol alabilir. Geçmişte zaten ilk o arabuluculuk yapmıştı, Özal döneminde. O dönemdeki ateşkes sürecini onlarla başlatmıştık. Bu Özal'la yarım kalan bir işti. Bu görevi üstlenebilir. Çünkü Talabani, Özal'ı seviyordu, değer veriyordu, bu onun görevidir aynı zamanda.” dedi.

Öcalan, şöyle devam etti:

BİRİKİMLİ VE YETENEKLİ ADAYLAR OLSUN

“Seçime bağımsız adaylarla girilmesi düşünülüyormuş. Tabii bağımsız olabilir. Zaten kendi partileriyle girseler, yüzde onu bulsalar bile barajı aştırtmazlar, bir şekilde müdahale ederler. Bu seçim konusunda sonra değerlendirmelerim olacak ama adaylar konusunda şimdilik şunu söyleyebilirim. Yetenekli ve birikimli adaylar olmalıdır. Böyle olursa başarı elde edebilirler. Ben demokratik blok değil, daha önce demokratik ulus bloku demiştim. Bu şekilde kavramlaştırmıştım. Yani demokratik ulus bloku şeklinde gidilebilir. Bütün bu kavramları son savunmamda işledim.”

BİZİMLE SAVAŞMAK İSTEMEYENLER TASFİYE EDİLDİ

Bu Ergenekon tutuklamaları hakkında da bu paralelde yeni değerlendirmeler geliştiriyorum. Benim '99'da Türkiye'ye getirilmemle birlikte bu özerk gladio içinde bizimle en çok savaşan kesimler, artık bu sorunun bu yöntemle çözülemeyeceğini, bu şekilde bizi yok edemeyeceklerini anlamışlardı. Daha farklı yollarla sorun çözme eğilimine girdiler, bu çerçevede benimle burada görüşülmesi gerektiğini belirtiyorlardı. Bizimle artık savaşmaya yanaşmayan, savaşmak istemeyen bu kesim dışarıda bırakıldı, yani tasfiye edildi. Savaşmayı-çatışmayı sürdürmek isteyen kesimler özel gladio içinde tutularak, yola devam edildi. Bugün Silivri'de yargılanan bazıları bizimle savaşmayı artık kabul etmeyenlerdir, bu savaşın artık çözüm olmayacağını düşünenlerdir. Bu netleşmiştir. Kısıtlı da olsa takip etmeye çalışıyorum. Örneğin, bugün Silivride yargılanan Hanefi Avcı, Kitabında, “sorunun çözümü için Apo'yla görüşülsün” diyormuş. Yine Ersever, bizimle en fazla savaşanlardan biri olmasına rağmen, savaş yönteminin sonuç vermeyeceğini anlamıştı, bu nedenle tasfiye edildi. Bütün bunların altyapısı Washington anlaşmasıyla oluşturuldu, Bush-Erdoğan anlaşması. İşte bu Washington anlaşmasıyla Bush ikna edildi. ABD, bunlardan desteğini çekti, AKP ile anlaşmaya gitti.”

ÖZEL GLADYO ÖZERK GLADYOYA OPERASYON YAPIYOR

“Yine AKP ve ordu arasında yapılan 2007'deki Büyükanıt'la Dolmabahçe anlaşması var. Kürtlerin soykırımı konusunda anlaşıldı. Bunun karşılığında AKP'nin kendi özel gladiosunu oluşturmasının yolu açıldı. Bugün yaşananlar AKP'nin özel gladiosunun, '90'lı yıllardaki Güreş-Çiller darbesiyle oluşan özerk gladioya operosyonudur. Yani özel gladiodur. Bugün yapılan özel gladionun özerk gladioya karşı operasyonudur. İşte bazı komutanlar ordu içinde PKK'ye hava saldırısını engellemeye çalışmış deniliyor, Heron meselesi deniliyor. Bu komutanlara izin vermediği için dava açılıyor. Bunları PKK ile savaşmaya yanaşmadılar diye suçluyorlar. Bunlar savaşla bir sonuç alınamayacağını düşünenlerdir ancak bir taraftan da bunlar savaşı isteyenlermiş gibi yansıtılıyorlar. Bunun gibi Ergenekon davasında da bazı yargılananları çözüm karşıtı güçler olarak gösteriyorlar ama aslında bunların bir kısmı belirttiğim gibi bizimle en çok savaşmış ancak sonuçta savaşla sonuç alınmayacağını düşünenlerdir. Burada aldatmaca var. Taraf gazetesi uzun süre bu oyuna geldi. Hatırlıyorum buraya ilk getirildiğim süreçte gelip benimle görüşen komutanlar “bu sorunu birlikte çözebiliriz” diyorlardı. Onlar iyiniyetliydi. Ben onlara “ne kadar güçlüsünüz?” diye sorduğumda, “merak etme gücümüz var” diyorlardı. En son görüşmemizde “tekrar gelecek misiniz?” diye sordum. “On gün sonra geleceğiz” dediler ancak bir daha hiç görünmediler, gelmediler. Onların yaklaşımı iyiydi. O arada ne oldu bilmiyorum ama bir güç onları engelledi kanısındayım. Daha sonra başkaları geldi ancak onların yaklaşımı pek iyi değildi.”

AKP’NİN AMACI TASFİYEDİR

“AKP'nin asıl amacı tasfiyedir. Bu açık ve nettir. Bugüne kadar klasik yöntemlerle Kürtleri tasfiye edemediler, şimdi yeni yöntemler geliştiriyorlar. Bunlar yeni soykırım politikalarıdır. İşte ordunun bir kısmı savaşı istemiyor, savaştan bıkmış, ağır ve hantal bir duruma gelmiş, bunlarla istediği savaşı veremiyor, daha hareketli işte 50 bin kişilik kendisine bağlı özel ordu kuruyor, her birine birbuçuk iki milyar maaş da vereceklermiş. Yine 15 bin kişilik imam ordusunu da bölgeye gönderiyor -ki bunlar da klasik anlamda imam değildir, özel görevlidir-. İşte paralı ordu kurmadı mı, özel görevli imamlar atamadı mı, Hizbullah'ı tahliye ederek yedek güçler oluşturmuyor mu? Kürtlerin tasfiyesi çeşitli şekillerde yürütülüyor. Bölgenin birçok yerinde imamları-Hizbullah'ı kullanırken, Dersim'de bunu sol adı altında gerçekleştiriyor, Dersim'i bitirdiler. Ne kaldı? Dersim'in Kürtlüğü mü kaldı, burada bitirilen Kürtlük kimliği oldu. İşte KCK operasyonu, 2000 Kürt siyasetçi tutuklanmadı mı? Bütün bunlar tasfiye, fiziki, siyasi, manevi soykırım değil de nedir?”

ŞAHİN GÜVERCİN AYRIMI İLE KÜRTLERİ BÖLMEK İSTEDİLER

“AKP de “biz yapmadık” diyor. Peki o zaman kim yaptı? Ne demek ben yapmadım, sen iktidarsın, hükümetsin, sorumluluğun var, bundan kaçamazsın. İşte Hizbullah konusunda da önce bırakıyorlar ve bunu yargıya yüklüyorlar, sonra da sözde arıyorlar. Bunların tümü hükümetsiz olabilir mi? Bir tek direnen Kürtlerdir, onları da etkisizleştirerek tek hakim güç olmaya çalışıyorlar. Kürtler üzerinde tasfiye amaçlı birçok oyun oynanıyor. Kullanılan yöntemler çok ince. Önce bazı Kürt siyasetçilerini güvercin ilan ettiler, bazılarını da şahin ilan ederek parçalamaya çalıştılar. Böyle bir oyun oynadılar. Tabi devlet böyle diyor, onu ifade ediyorum, burada bir tehlikeye işaret ediyorum, bu tehlikeleri görmek gerekir. Tabi bu sorun AKP'yi de aşan bir sorundur. AKP meselesi tek başına bir parti meselesi değildir, komple bir meseledir. AKP Aysberg'in sadece görünen küçük bir yüzüdür. Esas organizasyonun çok küçük bir parçasıdır. Bir ucu ta ABD'ye dayanıyor. Yaşanan tasfiyecilik büyük bir organizasyondur, salt AKP organizasyonu olarak görmek yanıltıcı olur. Arkasındaki büyük organizasyonu görmek gerekir.”

MART AÇIKLAMALARIM SAVAŞ ÇAĞRISI DEĞİLDİR

“Devlet heyetiyle görüşmeler devam ediyor. Mart ayının sürecin olumluya mı evrileceği yoksa bir tıkanmaya mı dönüşeceği konusunda belirleyici bir ay olacaktır. Kürt Sorununun çözümünde güvenlik ve demokratik çözüm boyutları çok önemlidir. Ben konumum gereği burada müzakere yürütemem. Hatta Beşikçi'nin de bu konuda benzer bir açıklaması vardı. İmkanlarım oldukça sınırlıdır, ağır hükümlülük koşulları altındayım. İmkanlarım oldukça kısıtlı. Bir örnekle açıklayabilirim durumumu; “havuz var su yok, sussuz havuzda yüz deniliyor, ben sussuz havuzda nasıl yüzeyim? Daha doğrusu tam sussuz da demeyeyim, diz kapaklarıma kadar su var havuzda, bana bu suda yüz deniliyor, ben bu kadarcık suda nasıl yüzeyim? En az çenemin altına kadar su olmalı ki rahat rahat kulaç atayım, yüzebileyim”. Bu denetimli bir şekilde de olabilir. Aksi taktirde böyle olmazsa mevcut koşullarda sorunun çözümü konusunda rolümü oynayamam, kimse de bunu beklemesin, doğru da olmaz. Ben burada ancak sorunun çözümünde kolaylaştırıcı bir rol oynayabilirim. Devlet de bu süreçte üzerine düşen rolü oynamalıdır. Yok eğer bu çabalarımızdan sonuç alamazsak, çözüm gerçekleşmezse bu benim bu durumda rol almamın bir önemi kalmaz ve böylesi bir durumda Mart'la birlikte aradan çekilebilirim. Böylesi bir durumda Mart'la birlikte nelerin gelişebileceğini daha önce ifade ettim. Mart'a ilişkin yaptığım açıklamalar da bir savaş çağrısı değildir.”

DİYARBAKIR’DA MİLYONLAR TOPLANIRSA BARIŞ GELİR

“Bundan sonra geliştirilecek olan özsavunma anlayışı, halkın her türlü örgütlenmesidir, halkın içinde yer aldığı bir özsavunma anlayışı geliştirilmelidir. Bir de ben özsavunma derken hep silah anlaşılıyor. En demokratik toplumların bile kendisini savunmaya ihtiyacı vardır. Bu silah demek değildir. Demokratik kitle gösterileri de bir özsavunma biçimidir. Örneğin Diyarbakır'da halk, Mısır'daki gibi günlerce sokaklardan ayrılmazsa, taleplerini dile getirirse, işte o zaman barış gelir, bakın bakalım o zaman AKP kalır mı kalmaz mı, işte o zaman Erdoğan'ın kendisi bu sorunun çözümünü talep edecektir. Ayrıca Diyarbakır'da milyonlarca kişiyi bir araya toplayacak güçleri de vardır. Bu yöntem de bir özsavunmadır. Ben burada tahrikçilik yapmıyorum. Kürt sorunun demokratik-barışçıl çözümünün yollarını arıyorum. Yeri gelmişken belirteyim; bu Tunus ve Mısır'daki gelişmeler de şunu gösterdi; Ben yıllar önce ve savunmalarımda 2000'li yılların halkların baharı olacağını belirtmiştim. Gelişmeler bu öngörümü doğruluyor.”

ÇÖZÜM İÇİN DEMOKRATİK KANALLAR AÇILSIN

“Ortadoğu'daki diktatör rejimlerin demokratik konfederalizm sistemiyle aşılacağını çok önceden beri söylüyoruz. Demokratik konfederalizm çözümü tek çözümdür. Ayrıca Mart değerlendirmem de yanlış anlaşılıyor, Mart başı vurgusu da bir isyan günü ilanı değildir. Tam tersi buradaki amacımız sorunun çözümünü sağlamaktır. Demokratik çözüm kanalları tıkanırsa ister istemez şiddet tırmanacaktır, bu bir durum tespitidir. Demokratik çözüm yolları tıkanırsa bu ne demektir, ayrılmaya kadar giden bir dönemin başlaması demektir. Biz bunun önüne geçmek demokratik çözümü sağlamak istiyoruz. Bütün çabamız bunun içindir. Silahların devreden çıkarılması için demokratik kanalların açılması gerekiyor. Silahsızlanmayı böyle ele almak gerekiyor. Demokratik kanallar açılmadan silahsızlanmadan bahsetmek bir tehlikedir. Bu konuda daha önce Mardin'li mağdure örneğini vermiştim. Bir kıza iki yüz kişi tecavüz etmiş ve bunların hiç biri ceza almamış, üç dört ay sonra hepsi dışarı çıkmış, kimse tutuklanmamış. Bu konuda yargı yok, devlet yok, jandarma yok, yani bu kızı koruyan hiçbir şey yok. Bu kadına yapılan aslında bütün Kürt kadınlarına yapılmış bir şeydir. Bu başka yerlerde de uygulanan bir politikadır.”

ANF