“9 Mart’tan önce Şirince’ye gelin. Varlığınızla bize güç verin. Bu zor ve güzel günlerde yanımızda olun.”

Nişanyan Evleri önümüzdeki on-onbeş gün içinde yıkılacak.

Nişanyan herkesi Şirince'ye desteğe çağırıyor: "Kimbilir, belki Şirince’de el birliğiyle bir ufak Tahrir Meydanı da inşa ederiz."

Nişanyan, “Bu devirde, bu memlekette, modern şehir hayatının dışında DA uygar, güzel ve üretken bir yaşam kurulabilir mi? Kurmaya çalıştım. Kurulabileceğini insanlara göstermeye çalıştım. Görüldü ki kolay değilmiş.” Nişanyan evleri yıkılırsa “böyle bir hezimetin utancını kaldıramam.” diyor.

Nişanyan’ın mektubunun tam metni şöyle:

BANALLİĞİN ZAFERİ

Son anda beklenmedik bir gelişme olmazsa Nişanyan Evleri önümüzdeki on-onbeş gün içinde yıkılacak. Selçuk Kaymakamlığı 18 Ocakta yıkım işini ihale etmiş. İşi alan müteahhidi gidip bulduk. Eski bir gardiyanmış; konuşulabilecek biri izlenimini vermedi.

İlk partide ana binamız olan Köşk’ü, ilk göz ağrımız Kerevetli Ev’i, bir de Nesin Vakfı’nın malı olan Hamamlı Ev’i yıkacaklarmış. İl Özel İdaresi ihale şartnamesine bilhassa not düşmüş, bunlar tamamen yıkılacak, yarım iş yapılmayacak, molozu da kaldırılacak diye. Yanısıra köyde başkalarına ait birkaç çardak, müştemilat vs. yıkılacakmış. Bunlar ilk raunt. Daha sırada İlyastepe’deki bağevleri, mermer havuz, kule, kümesler, personel evi ve kendi evim var. Yaza kalmaz onlara da sıra gelir.

“Yok canım daha neler” diyor insan tabii. Biz de hep öyle dedik. Bu kadar manasız vahşet olmaz, bunlar BİLE bu kadar mantıksız iş yapamaz diye kendimizi inandırdık. Ortada başkasının hakkına tecavüz yok. Bu evler bana zarar verdi diyen kimse yok. Yıkacakları apartman filan değil; yüzlerce yıllık usullerle yapılmış mütevazı, sevimli köy evleri. Bugüne dek yerli yabancı binlerce kişiye mutluluk vermişler. Sit alanını bozdu deseniz, zaten Şirince’nin tarihi dokusu denen şey bunun gibi birkaç evden ibaret; “tarihi Şirince” diye zaten gelip bizim evlerin fotoğrafını çekiyorlar. İmar planına aykırı deseniz, imar planı her tarafından dökülen bir fiyasko; bugün yarın iptal edileceği kesin.

Görebildiğim kadarıyla işin içinde bir ekonomik çıkar, bir rant beklentisi de yok.

Peki ne var? Söyleyeyim ne olduğunu: Bu evler Devletten izin alınmadan yapıldı! Suç budur. Yıllar önce ilk evleri yaparken izin istedim, yalvardım, kapılarında bekledim, pis pis hakaretlerini sineye çektim, dünyanın parasını ve zamanını harcadım. Sonra yetti gayrı deyip yoluma gittim. Bir daha da kapılarını çalmadım.

Makamı dışında bir var oluş nedeni olmayan kapı kulları için bundan daha büyük suç yoktur. Mevcudiyet­lerinin yegâne temeli olan “mevzuatın” namusunu korumak için gözlerini kırpmadan cinayet işlerler. İşliyorlar.

BİR RÜYANIN SONU

Yıkarlarsa oniki yıllık bir rüyanın sonu gelmiş olacak. Bu devirde, bu memlekette, modern şehir hayatının dışında DA uygar, güzel ve üretken bir yaşam kurulabilir mi? Kurmaya çalıştım. Kurulabileceğini insanlara göstermeye çalıştım. Görüldü ki kolay değilmiş.

Haset, ırkçılık, cehalet ve zorbalık, cehennemin dört atlısı gibi insanın üstüne çullanırmış.

“Yıksınlar daha güzelini yaparsın” diyenler oluyor, moral vermek için. Yok, kazın ayağı öyle değil. 12 yılda kazandığım her kuruşu bu evlere yatırdım. Birikmiş param yok, altından kalkamam. Şevkim de kalmadı. Yaşım da artık müsait değil.

Olsa da zaten mesele o değil. İşin özü, böyle bir hezimetin utancını kaldıramam. “Bu memlekette sana Hodri Meydan Kulesi diktirmezler” deyip beni akıl yoluna çağıran insanlara hep kulak tıkadım; onların yüzüne bir daha bakamam. Devlet yönetmekle alçaklığın eş anlamlı sayıldığı bir ülkeye yatırım yapılmaz, çocuklarının rızkını burada çarçur etme diye yirmi seneden beri başımın etini yiyenlere karşı boynum bükük kalamam. Daha geçen ay Paris’te “Türkiye’de güzel şeyler oluyor, iyimser olmak lazım” diye nutuk attığımda hayretle yüzüme bakanların gülmesine tahammül edemem.

Böyle bir şeyin ardından nasıl ve hangi hakla yaşamaya devam ederim, bilmiyorum.

Üzgün müyüm, depresyonlara mı düştüm? Hiç değil. Uzun zamandır kendimi bu kadar zinde ve neşeli hissetmemiştim desem belki şaşarsınız ama durum bu. Doğru olanı yaptım. Bir daha baştan başlasam gene aynısını değil, fazlasını yapardım. Sonuna kadar mücadele edeceğim. Kaybedersem de gereğini yapacağım. O kadar. Netlik güzel şey. İnsana şevk geliyor.

“Güvercin tedirginliği” filan beklemeyin benden. Bendeki, olsa olsa, devekuşu inadı.

ŞİRİNCE’YE DAVET

Desteğinize ihtiyacım var. Hem de çok.

Ama ona buna mail atmakla, protesto yazıları yazmakla, bakanlara telefon etmekle bir yere varılacağını sanmıyorum. Onu geçin. Daha etkili bir şey yapalım. Buyurun Şirince’ye gelin. Varlığınızla bize güç verin. Bu zor ve güzel günlerde yanımızda olun.

Bugünden 9 Mart’a kadar Nişanyan Evleri’nin ve Nesin Matematik Köyü’nün kapılarını herkese açıyoruz. Buyurun misafirimiz olun. Yüz kişiye kadar yerimiz var, yetmezse elbet bir çare buluruz. Müzik ya da tiyatroyla uğraşan eşiniz dostunuz varsa onları da çağırın, bir şeyler organize edip eğleniriz. Hep beraber bu alçaklara meydan okuruz.

Kimbilir, belki Şirince’de el birliğiyle bir ufak Tahrir Meydanı da inşa ederiz.

Tanıdığınız HERKESİ davet edin lütfen. Bu mektubu tanıdıklarınıza iletebilirsiniz; dilediğiniz yerde yayımlayabilirsiniz.

Burada badem ağaçları çiçek açtı bile.  Gelin, baharı beraber karşılayalım.