Mehmet Göcekli / Demokrat Haber

 

Sevan Nişanyan’ın, kişisel bloğunda yayınladığı “Nefret suçlarıyla mücadele etmeli “ yazısına tepki gösteren MAZLUMDER Genel Sekreteri Üstün BOL, Sevan NİŞANYAN’ın nefret suçlarına ilişkin değerlendirmelerde bulunurken nefret suçu işlediğini iddia etti.

 

İslam peygamberine hakaret içerdiği iddia edilen ABD yapımı "Müslümanların Masumiyeti" adlı filin ardından yapılan tartışmalara bir yenisi eklendi.

 

Türkiye Ermeni toplumunun sesi olarak görülen Agos gazetesi “İfade özgürlüğü bahane İslam düşmanlığı şahane” başlıklı haberiyle dikkatleri çekmişti.

 

Dilbilimci yazar Sevan Nişanyan ise yapılan filmin nefret suçu olmadığını “ifade özgürlüğü” denilen şeyin, adeta anaokulu seviyesindeki bir test örneği olduğunu savundu.

 

Nişanyan yazısında şunları dile getirdi:

 

“NEFRET SUÇLARIYLA MÜCADELE ETMELİ”

Korumasız kişi veya grupların saldırıya uğramasına, ya da saldırıya uğrama korkusuna kapılmasına yol açacak şekilde onları aşağılayan, temel vatandaşlık haklarını sorgulayan ve onlara karşı şiddeti teşvik eden söylemlere “nefret söylemi” denir.

 

Nefret söyleminde suç sayılan şey nefret olgusu değildir. İnsanların diledikleri şeyden ve kişiden nefret etme hakkı saklıdır. Çirkindir belki, ayıptır, günahtır, ama suç değildir. Suç olan şey nefretin, nefret konusu olan kişi veya zümreye karşı saldırı, yağma ve her çeşit hak ihlali doğurabilecek nitelikte olmasıdır.

 

Mesela Paris’in meydanında “Fransızlar şöyle böyledir, hepsini kesmeli” diye konuşmak nefret suçu değildir, çünkü bir hak ihlali sonucunu doğurması ihtimali yoktur. Ama “bütün zenci seyyar satıcılar hırsızdır, bunları sınırdışı etmeli” demek, eğer gerçek bir düşmanlık ve saldırı eğilimi doğurma olasılığı varsa, nefret suçu oluşturabilir.

 

Yahudilerin küçük bir azınlık olduğu X ülkesinde mikrofonu kapan cami hocasının “Yahudiler şöyle menfur bir ırktır, bütün kötülüklerin ardında onlar vardır, kitapları da zaten sahtedir” diye kusmuk saçması, klasik bir nefret suçu örneği oluşturur. Aynı ülkenin başbakanının, “teröre” karşı duyarlılığın şiddetle pompalanmış olduğu bir ortamda, muhalif bir partinin üyelerini teröristlikle suçlayarak onları terör örgütüne katılmaya davet etmesi, tartışma götürmeyecek netlikte bir nefret suçu vakasıdır.

 

Buna karşılık, bundan yüzlerce yıl önce Allah’la kontak kurduğunu iddia edip bundan siyasi, mali ve cinsel menfaat temin etmiş bir Arap lideriyle dalga geçmek nefret suçu değildir. “İfade özgürlüğü” denilen şeyin, adeta anaokulu seviyesindeki bir test örneğidir. 

 

Düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda asgari duyarlığa sahip insanların, yok senaryosu kötüydü, yok kamerası ilkeldi, yok yapımcısı yamuk tipmiş diyorlar gibi eften püften bahanelerin ardına saklanmadan, bu konuda net ve güçlü bir tavır almaları gerekir.

 

Yoksa birileri bu konuyu bahane edip bu memlekette fikir özgürlüğüne de, internet özgürlüğüne de ölümcül darbeyi vurmaya hazırlanıyor gibi geliyor bana.

 

MAZLUMDER’DEN ELEŞTİRİ

MAZLUMDER Genel Sekreteri Üstün BOL, Sevan NİŞANYAN’ın nefret suçlarına ilişkin değerlendirmelerde bulunurken kendisinin nefret suçu işlediğini savunarak şunları dile getirdi:

 

“HAKARET VE KABALIK GÜVENSİZLİK VE BİLGİSİZLİK BELİRTİSİDİR”

Sevan Nişanyan’ın nefret suçlarına ilişkin değerlendirmelerini içeren açıklamaları, nefret suçlarına dikkat çekmek isterken nefret suçu işlemesi nedeniyle dikkate değerdir.

 

Nişanyan yazısında: nefret suçunun ne olup ne olmadığını anlatmaya çalışırken İslam peygamberine yönelik; “Buna karşılık, bundan yüzlerce yıl önce Allah’la kontak kurduğunu iddia edip bundan siyasi, mali ve cinsel menfaat temin etmiş bir Arap lideriyle dalga geçmek nefret suçu değildir. “İfade özgürlüğü” denilen şeyin, adeta anaokulu seviyesindeki bir test örneğidir” ifadelerini kullanmış; İslam peygamberini siyasi, mali ve cinsel menfaatler temin etmek için insanları aldatmakla itham etmiş ve peygamber’in Arap’lığına vurgu yaparak açıkça nefret suçu işlemiştir.

 

Nişanyan eğer iyi bir okuryazar olsaydı İslam Peygamberinin mali ve siyasi konularda ortalama herhangi bir sahabesinden daha iyi durumda olmadığını; giyinişi, davranışı ve siyasi liderliğinin toplum içerisinde ona bir ayrıcalık tanımadığını; bununla birlikte İslam peygamberinin “cinsel menfaat” tesis ettiği iddiasının komik ve cahilce bir yaklaşım olduğunu bilirdi.

 

Kendi etnik kimliğine ilişkin saldırılara haklı olarak tepki gösteren Nişanyan’ın, söz konusu başka etnik unsurlar olduğunda farklı bir dil kullanması, Arap olmayı aşağılanabilir bir durum olarak görmesi haz’cı, konformist ve ezberci yanının ifşasıdır.

 

İslam dinine mensup olup olmamak, İslam peygamberini sevmek veya sevmemek, İslam dinini eleştirmek veya yüceltmek kişilerin kendi tasarrufunda olduğu halde, karşıt olduğu düşünceleri başkalarından öğrendiği bayat ezberlerle aşağılamaya ve ona hakaret etmeye çalışmak ifade hürriyetinin bir cüzü değil olsa olsa bütüncül bir kötülüğün eseridir.

 

Nişanyan yazdıkları ve söyledikleri ile devlet ve otoriteye karşı muhalif gibi görünürken; almış olduğu ittihatçı eğitimin hücrelerine işlediğini ve bu ittihatçı kir’in bünyesiyle mündemiç olduğunu da bu vesileyle ortaya koymuştur.

 

MAZLUMDER farklı kimliklerin ve düşüncelerin asgari nezaket kuralları çerçevesinde tartışılmasının mümkün olduğunu, düşüncelerini hakaret yoluyla ve sesini yükselterek ifade etme girişiminin güvensizlik ve bilgisizlik belirtisi olduğunu ifade eder.

 

NİŞANYAN’DAN AÇIKLAMA

Mazlumder’in eleştirisine Sevan Nişanyan Facebook üzerinden şöyle yanıt verdi:

1) Kamuya malolmuş şahsiyetlere ilişkin ileri geri konuşma hakkı, özel kişiler hakkında konuşma hakkından çok daha geniştir. Doğru düzgün hukuka sahip olan ülkelerde bu ayrım son derece nettir. Başkan Obama için "vatan haini ahlaksız herif" dersen ABD'de ceza almazsın; ama komşunun bacanağına böyle desen ödetirler. Kişiler siyasi ve sosyal önderlik rolüne soyunmuşsa, düşmanlarının da olabileceğini hesaba katmak zorundadır.

 

2) Kamuya malolmuş ve uzun zaman önce ölmüş şahısları alay ve aşağılamadan koruyan herhangi bir hukuk ilkesi düşünülemez. Jül Sezar'a laf sokabiliyorsan Muhammed veya İsa'ya da sokabilmen gerekir mantıken.

 

3) Kişilerin bundan dolayı alınıp gocunmaları sadece kendilerini ilgilendirir. Ahmet yahut Mehmet gocunacak diye kimse hakikatleri söylemekten alıkonamaz.

 

4) Benim söylemimden ötürü bazı kişiler saldırıya uğrayacak, zulüm görecek, toplumda marjinalleşecek, zulme ve hak ihlaline karşı savunmasız kalacak ise o zaman benim söylemim nefret suçunu oluşturur. Amerika'da MüslümanLARA yönelik bir hayli nefret söylemi var maalesef. Bununla mücadele etmek gerekir. Fırsatım ve gücüm olsa ben de mücadele etmek isterim. BU ÜLKEDE başörtülü Müslüman kadınlara yönelik ayrımcılık ve hakaretle elimden geldiğince mücadele ettim yıllar boyunca.

 

5) MüslümanLIĞA yönelik görüşlerim maalesef olumlu değildir. Bu görüşlerimi de istediğim ortamda istediğim dille çatır çatır ifade etme HAKKINA sahip olduğumu düşünüyorum. Ha, bu konu aslında gündemimde baş sırada yer almıyor. Ayrıca insanları üzen, rencide eden sözler söylemeyi sevmem. AMA, hoşuma gitsin gitmesin eğer başkaları, analarının ak sütü gibi helal olan ifade özgürlüklerini kullandığı için Müslüman linç güruhlarının saldırısına uğruyorsa, o zaman işin rengi değişir. O mücadelede saf tutmayı boynumun borcu bilirim.