Oya Aydın / Milliyet

 

Hrant Dink'in Ermeni kimliği nedeniyle hedef haline getirilip öldürülmesinin ardından, başta onun arkadaşları ve bazı akamedisyenlerin düzenleme yapılmasını istediği "nefret suçları" konusunda hükümetten sürpriz bir adım geldi. Önce Başbakan nefret suçlarına ilişkin konuştu, ardından da AKP kongresinde nefret suçlarına ilişkin düzenleme yapılacağı duyuruldu.

 

Oxford Sözlüğü’nde nefret suçu “bir kişiye veya gruba karşı ırk, dil, din, cinsiyet ve cinsel yönelim gibi önyargı doğurabilecek nedenlerden ötürü işlenen, genellikle şiddet içeren suçlar” diye tanımlanıyor.

 

Nefret suçu üzerine çalışan bilim insanları, nefret suçunun işlenmesinden önce tedavülde olan bir nefret "söylemine" dikkat çekerler. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi 1997’de kabul ettiği bir tavsiye kararında nefret "söylemini" şöyle tanımlamıştı: “Irkçı nefret, yabancı düşmanlığı, antisemitizm ve hoşgörüsüzlüğe dayalı diğer nefret biçimlerini yayan, teşvik eden, savunan, haklı gösteren her tür ifade biçimi. Hoşgörüsüzlüğe dayalı nefret, saldırgan milliyetçilik, ayrımcılık ve azınlıklara, göçmenlere ve göçmen kökenli kişilere karşı düşmanlık yoluyla ifade edilen hoşgörüsüzlüğü içermektedir.”

 

Nefret suçu; mağdurun gerçek ya da varsayılan nitelikleri nedeniyle uğramış olduğu her türlü zarardır; burada mağdurun şahsı değil, temsil ettiği varsayılan nitelikleri cezalandırılır. Örneğin, Almanya’da sırf Türk olduğu için evi kundaklanan kişiler, Kürtçe şarkı söylediği için saldırıya uğrayan kişiler, eşcinsel yada travesti diye şiddete maruz kalan bireyler, Hıristiyan olduğu için saldırıya uğrayan papazlar, misyoner diye tehdit edilen kişiler…

 

Başbakan, nefret suçlarına ilişkin konuşmasında "İnsanların kutsallarına, dini inançlarına saldırıların tanzim edilmesi konusunda uluslararası düzenlemelerin yapılaması gerekir. Ulusal hukukta değerlere, inançlara hakaretin nefret suçu kapsamına alınmasıyla ilgili talimat veriyorum, hemen çalışmasını yapalım. Bu konuda Türkiye dünyaya öncü olacak" dedi. Başbakan, bu sözleri, İslam dini ve peygamberini aşağılar nitelikte olduğunu basından öğrendiğimiz “Müslümanların Masumiyeti” isimli film çevresinde yaşanan gelişmeler üzerine söylemişti.

 

BİZDE MAĞDUR CEZALANDIRILIR

Bir anda herkes nefret suçunun ne olduğunu ve neden bizim buna öncülük etmemiz gerektiğini anlamaya çalıştı. Başbakan’ın sözleri üzerine bir kısım yazar ve siyasetçi de Başbakan’ın bazı sözlerinin nefret suçu niteliğinde olduğunu söyleyerek eleştiride bulunmuş, hatta CHP’li Sezgin Tanrıkulu, 2012 yılı başında partisinin nefret suçunun düzenlenmesi ile ilgili yasa teklifi verdiğini, ancak AKP’nin bu teklife destek vermediğini dile getirmiş, birçoğumuzun ilk kez duyduğu bir kavram üzerinden tartışma büyümüştü.

 

Tartışmanın büyümesini, iki partinin ve kimi muhalif yazarların basit ve popülist bir atışması olarak görmemek ve önemsemek ve hatta daha da büyütmek gerekir. Türkiye gibi farklı etnik ve dini kökenden gelen insanların bulunduğu, ancak belli bir etnik kökenin ve belli bir dinin egemen olduğu, ataerkil ve cinsiyetçi, farklı cinsel kimlik ve eğilimi olan kişilerin sıkça saldırıya uğradığı bir ülkede konunun çok dikkatli tartışılması gerektiği açık. Deneyimlerimiz bu konuda sicilimizin hiç de parlak olmadığını ve çıkarılan kimi yasalarla mağdurun cezalandırılıp, failin ödüllendirildiği mekanizmalar yaratmakta ne kadar mahir olduğumuzu gösteriyor. Ceza Kanunu'nda yer alan meşhur "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama" başlıklı 216. maddeyi (önceki ceza kanununda 312. Madde idi) ele alalım. "Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik etmek; halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılamak; halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılamak" bu maddede suç sayılarak hapis cezası öngörülüyor. Kanunun gerekçesinde hukuk devleti olma standardı yüksek olan birçok ülkenin ceza kanunlarında da benzer bir suçun düzenlendiği belirtilmektedir. Doğrudur; sözgelimi Alman Ceza Kanunu'nda da çok benzer bir madde vardır. Ancak Almanlar bu maddeyi, Almanya’nın geçmişte işlediği insanlık suçlarını ve Alman ırkının üstünlüğüne dayalı ırkçı düşünceleri eleştiren yazarlara, gazetecilere, öğrencilere uygulamıyor; tam tersine Nazi propagandası yapan ve azınlıklara karşı nefret söylemini kullanan diğer kişilere karşı kullanıyor. Irkçılık cezalandırılmıyor; ırkçılığa karşı yazılan yazılar sözüm ona "Türklüğe hakaret" diye cezalandırılıyor.

 

YENİ YASAKLARA KAPI AÇILIR MI?

Durum böyle olunca, yaşadıkları mağduriyet üzerinden yıllardır “nefret suçunun” ceza kanununda yer alması için uğraş veren eşcinsel veya trans bireylerin, Ermeni, Hıristiyan azınlığın, Kürtlerin, kadınların çağrısına kulak tıkayan Başbakan’ın, saldırı İslam dinine yönelik olunca bu biçimde tepki vermesi, haklı olarak tartışmalara neden oluyor. Bu defa düşünce özgürlüğü üzerinde yeni bir engel mi yaratılacak endişesi duyuluyor. Aziz Nesin’in, Turan Dursun’un başına gelenlerden sonra kimsenin kolay kolay tartışmaya açamadığı din meselesinin artık hiç bir biçimde eleştirilemez hale gelebileceği endişesi taşınıyor Başbakan’ın nefret suçuna öncülük edelim açıklamasında sadece kutsal inanç ve değerlerden söz edip, diğer ayırımcılık ve nefret nedenlerine değinmemesi de bu endişeyi artırıyor. “Din halkın afyonudur” diyen Marx’ın veya ateist filozof ve düşünürlerin din karşıtı sözlerinin yer aldığı kitaplar toplatılma kapsamına alınırsa ben şaşırmam; ya siz?