(Demokrat Haber) Siirt'te dün İnsan Halkları Derneği Vicdani Ret Komisyonu tarafından dünya vicdani ret haftası çerçevesinde bir panel düzenlendi. İHD MYK üyesi olan Zana Aksu’nun yönettiği panele vicdani retçi Halil Savda ve eski esir asker İbrahim Yaylalı konuşmacı olarak katıldı.

Halil Savda Türkiye'de Vicdani Reddin üniversite öğrencileri Vedat Zincir ve Tayfun Gönül tarafından başlatıldığını anlattı.

İlk vicdani retçilerden günümüze kadar yaşanan gelişmelere değinen Savda, evrensel ölçekte vicdani reddin gelişimini ve günümüze kadar evrimini de anlattı.

Savda, vicdani reddin geçmişten günümüze toplumsallaşarak geldiğini, ancak Türkiye'nin hala elle tutulacak bir adım atmadığını söyledi.

Savda, Türkiye’nin, AİHM’in vicdani retçiler lehine verdiği kararlar yüzünden vicdani retçilere uyguladığı yöntemi değiştirmek zorunda kaldığını anlattı. Hükümetin yeni yöntem olarak vicdani retçileri görmeme yönünde tavır geliştirmeye başladığını aktaran Savda, Türkiye'nin genel mantığının vicdani retçileri kabul etmeme yönünde olduğunu, başından itibaren tüm retçilere çürük raporları verildiğini, bunun da vicdani reddi yok saymasından dolayı olduğunu söyledi.

NE ÖLDÜRMEK, NE DE ÖLMEK İSTİYORUM”

Savda, "Bizim en temel uğraşımız savaşın insan kaynağını kurutmaktır. Silahı tutan el olmasa savaş da olmaz, ne dağdaki kardeşimin, ne de askerin ölmesini istiyorum. Ne öldürmek, ne de ölmek istiyorum" diyerek konuşmasını tamamladı.

“TÜRK HALKI İRADESİZLEŞTİRİLMİŞTİR”

Eski esir asker İbrahim Yaylalı, 90’lı yıllardaki savaşa değindi. O dönemde yaşanan köy boşaltmaları, zorunlu göç, mayınlar sorununa, doğa tahribatına ve katliamlara vurgu yaptı.

Yaylalı, savaş sürecinin tek kaybedenin Kürt halkı olmadığını, aynı zamanda Türk halkının da aynı saldırıya maruz kaldığını aktardı.

Yaylalı, “Türk halkı iradesizleştirilmiştir, tüm duyguları ile oynanmıştır. Yüzyıllık süreçte insanlığından çıkarılmıştır. Bu halk barışı istemezse barış olmaz, birlikte yaşam isteniyorsa mutlaka Türkiye halkı ikna edilmelidir. Akil insanlar ve diğer kurumların içi mutlaka doldurulmalıdır, bu halleriyle bu komisyonlar göstermeliktir. Mutlaka bu komisyonların doğru şekilde içeriğinin doldurulması gerekir" dedi.

Hükümetin yapması gerekenler üzerine de değerlendirme yapan Yaylalı, hükümetin üç dönem savaş diliyle hareket ettiğini, hatta dönem dönem hala aynı dili kullandığını söyleyerek "Bu hükümet mutlaka Türk halkından özür dilemelidir, ‘yüz senedir kendi çıkarlarımız için sizin ve diğer halkların kanını döktük, sizi sürekli kandırıp düşmanlığı esas aldık’ demelidir" dedi.

Yaylalı, Türk halkının toplumsal olarak travma yaşadığını, bunun için acilen çalışmalar yapılması gerektiğini, tüm ırkçı ve savaşı besleyen kurumların rehabilite edilerek kapanması gerektiğini söyledi. Özellikle gazi ve şehit dernekleri gibi derneklerin mutlaka kapanması gerektiğini savundu.

Yaylalı, devletin istediği için değil zorunlu kaldığı için bu sürecin içerisine girmek zorunda kaldığını, devletin bu tavrını barıştan yana dönüştürmek için mutlaka çok fazla çaba sarf etmek zorunda olduklarını söyledi. Herkes bulunduğu bölgede barışı yerelleştirecek çalışmalar yaparsa devletin barışa zorunlu kalabileceğini söyledi.

Paneli izleyenler arasında, Siirt Belediye Başkanı Selim Sadak'ta bulunuyordu.