Gazeteci Zülfikar Doğan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Milli bir seferberlik ilan ediyorum" çağrısını değerlendirdi.

Erdoğan’ın bu açıklamasının ne anlama geldiğini irdeleyen Doğan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısın ilişkin Prof. Baskın Oran, Engin Altay, Prof. Ersan Şen ve Ayhan Bilgen’in değerlendirmelerini derledi.

Prof. Baskın Oran Erdoğan’ın çağrısını “seferberlik değil muhbirlik” çağrısı olarak değerlendirdi ve “Erdoğan 104. maddeden bahsediyor. Bu madde, cumhurbaşkanının görev ve yetkilerinden bahseder; seferberlikle hiçbir ilgisi yoktur. 12 Eylül döneminde Kenan Evren’in sıkıyönetim sırasında yaptığını taklit ediyor. Muhtarlar toplantısında muhbirlik çağrısı yapıyor” yorumunda bulundu.

Zülfikar Doğan'ın Al Monitor'de yayınlanan,'Milli seferberlik ilanı muhbirlik çağrısı mı?' yazısı şöyle:

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 10 Aralık’ta İstanbul Beşiktaş’ta toplam 44 kişinin yaşamını yitirdiği bombalı saldırının ardından 14 Aralık’ta Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda yaptığı konuşmada büyük tartışma yaratan şu sözleri sarf etti: "Buradan tüm vatandaşlarıma sesleniyorum, Anayasamızın 104. maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin başı olarak PKK'sıyla, DEAŞ'ıyla, FETÖ'süyle, DHKP-C'siyle ve tüm diğerleriyle, adı, söylemi, yöntemi ne olursa olsun, tüm terör örgütlerine karşı milli bir seferberlik ilan ediyorum."
 
Erdoğan’ın bu açıklamasının ardından yoğun bir şekilde bu sözlerin ne anlama geldiği, hedefinin ne olduğu tartışılmaya başlandı.
 
Anayasa ve Seferberlik Kanunu’na göre, seferberlik ilanı için “savaş gerektirecek bir durumun baş göstermesi, ayaklanma olması ya da Cumhuriyete karşı kuvvetli ve eylemli bir kalkışmanın veya ülkenin ve milletin bölünmezliğini içten ve dıştan tehlikeye düşüren davranışların ortaya çıkması” gerekiyor.
 
Düzenlemeye göre, seferberlik kararı Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanacak olan Bakanlar Kurulu tarafından alınıyor ve hemen Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin onayına sunuluyor.
 
Seferberlik kararıyla birlikte kısmen veya ülke genelinde sıkıyönetim ilanı, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin alarm durumuna geçirilmesi, devlet kuruluşlarının “savaş hali” konumunu alması, “yedek askerlerin yedi gün içinde silah altına çağrılması,” devletin kamu ve özel kişilere ve kurumlara ait mallara el koyması gibi uygulamaların başlatılması söz konusu.
 
Kanuna göre milli seferberlik ilanının aynı zamanda savaş haline geçiş anlamına geldiği, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin başka ülkelere savaş ilan etmesini de içerdiği belirtilerek bu durumda, Birleşmiş Milletler Cenevre Savaş Hukuku Sözleşmesi’nin devreye gireceği kaydediliyor.
 
Ceza hukukçusu Prof. Ersan Şen CNN Türk’te yaptığı değerlendirmede Anayasa'da savaş, seferberlik, olağanüstü hal ve sıkıyönetim olmak üzere dört farklı durumun tanımlandığını, savaş ilanına ise TBMM’nin karar vereceğini belirtti. Seferberliğin ülkenin silahlı kuvvetlerinin savaşa hazır hale getirilmesi anlamına geldiğini dile getiren Şen şöyle devam etti: “Bunun anlamı savaş düzenine geçilmesi demektir. Bu durum, savaşın ilan edilmesi aşamasında ve savaş halinde devam eder. Cumhurbaşkanı kamuoyu desteği için kısmi olarak seferberlik ilan edebilir. Dünya üzerinde savaş ilanı devlete karşı olur. Devletler birbirine savaş ilan eder. Terör örgütlerine karşı savaş ilan edemezsiniz."
 
Ana Muhalefet Partisi CHP’nin Grup Başkanvekili Engin Altay da Cumhurbaşkanı’nın bu açıklamayla Türkiye Cumhuriyeti’nin bir savaş halinde olduğunu iddia ettiğini belirterek “Ancak biz böyle düşünmüyoruz. Devletler, devletlerle savaşır. Terör örgütleriyle savaşmaz, tepesine çöker ve onu itibarsızlaştırır. Böyle bir seferberlik ilanı, uluslararası kamuoyunda PKK'ya meşruiyet kazandırmasına neden olur.” diye konuştu.
 
Halkların Demokratik Partisi’nin tepkisini ise HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen dile getirdi. Anayasa’nın Cumhurbaşkanı’na böyle bir yetki vermediğini belirten Bilgen şöyle dedi: "Seferberliğin kim tarafından, nasıl ilan edileceği, Anayasa’da net biçimde tanımlanmıştır. Seferberlik ilanını muhtar toplantısında yaparak, fiili durum oluşturuyor. Sonra hukuk uydurulur! Toplumda kamplaşmayı derinleştirecek seferberlik ilanı henüz meclisten geçmeyen başkanlık anayasasının, referandum kampanyasının başlangıcı."
 
Cumhurbaşkanı’na destek veren Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ise seferberlik ilanı önerisini geçen yıl gündeme getirdiklerini hatırlattı. Perinçek şöyle konuştu: “Biz Vatan Partisi olarak bu milli seferberliğin en başındayız. Türkiye içten ve dıştan tehditlerle karşı karşıya ama bunun üstünden gelecek. ABD; PKK'sını, FETÖ'sünü ve IŞİD'ini Türkiye'nin üzerine sürmektedir.”
 
Öğretim üyesi ve yazar Prof. Tayfun Atay’a göre ise Cumhurbaşkanı milli seferberlik ilanıyla terör örgütlerini kendisiyle denk bir konuma yerleştiriyor ve bu durum teröre “statü” kazandırma işlevi görüyor.
 
Cumhurbaşkanı’nın çağrısı terörle mücadele yanında ‘Türkiye Irak ve Suriye’de doğrudan savaşa mı giriyor?’ sorularını da gündeme getirince Cumhurbaşkanlığı geri adım atarak konuya açıklık getirmek durumunda kaldı. Erdoğan’ın Başdanışmanı Mehmet Uçum şöyle konuştu: “Cumhurbaşkanı’mızın yaptığı milli seferberlik çağrısı hukuken bir çağrı değil. Anayasa’da bir seferberlik kanunumuz var. (...) Cumhurbaşkanı başkanlığında bakanlar kurulu toplanır, eğer koşulları varsa ülkenin tamamında ya da bir kısmında seferberlik ilan edilir. Tartışmayı bu bağlamda görmek doğru değil. Milli bir davranış olarak değerlendirmek lazım.”
 
Erdoğan ise içeride ve dışarıda oluşan negatif algı üzerine şunları söyledi: “Bu birinci derecede millî dayanışma açısından bir çağrıdır. Yani benim bütün muhtarlarım kendi mahallesinde, kendi köyünde nerede kim var, kim yok, bunları en iyi bilendir. Muhtarlarımızın dışında kim var, kim yok, bunları en iyi bilen vatandaşımdır. Bunları ilgili mercilere duyurmak suretiyle teröristlerle mücadelemize yardımcı olmalıdır.”
 
Tartışmalara en ilginç yorumlardan birisi ise Prof. Baskın Oran’dan geldi. Oran Erdoğan’ın çağrısının “seferberlik değil muhbirlik” çağrısı olduğunu savundu. Oran şöyle dedi: “Erdoğan 104. maddeden bahsediyor. Bu madde, cumhurbaşkanının görev ve yetkilerinden bahseder; seferberlikle hiçbir ilgisi yoktur. 12 Eylül döneminde Kenan Evren’in sıkıyönetim sırasında yaptığını taklit ediyor. Muhtarlar toplantısında muhbirlik çağrısı yapıyor.”
 
Aslında gerek devam eden OHAL gerekse yapılan milli seferberlik çağrısı TBMM’ye sunulan başkanlıkla ilgili anayasa değişikliği teklifi görüşmelerinde olası muhalefeti, eleştiri ve tepkileri iyice baskılama ve susturma amacını taşıyor. Son dönemde hemen her kavramın başına “milli” ya da “yerli” sözcükleri getirilerek yürütülen bu siyasi stratejinin gerisinde yerli ve milli Türk tipi başkanlık sistemini topluma itirazsız kabul ettirmenin de bir aracı.