Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı'nın da aralarında bulunduğu ÇHD ve Halkın Hukuk Bürosu (HHB) üyesi 18 avukat bürolarına yapılan polis baskını sonucu 2017 yılında tutuklandı. Sonuçlanan mahkemede, 18 avukata “örgütü üyeliği” ve “örgüt yöneticiliği” iddialarıyla toplam 159 yıl 1 ay 30 gün hapis cezası verildi. Avukat Ebru Timtik 3 Ocak’ta açlık grevine başlarken, avukat Aytaç Ünsal ise 3 Şubat’ta “Hukuksuz bir şekilde verilen 159 yıllık hapis cezasının Yargıtay tarafından bozulması ve beraat edilmeleri” ve “Ölüm orucunda olan bütün müvekkillerinin ve Grup Yorum’un taleplerinin kabul edilmesi” talepleriyle açlık grevine girdi. 
 
Aytaç, açlık grevinin 63’üncü gününde Timtik ise 94’üncü günü olan 5 Nisan Avukatlar Günü'nde eylemlerini ölüm orucuna çevirdi. Ünsal ve Timtik 33 gündür ölüm oruçlarını sürdürüyor. 
 
ÇHD üyesi avukat Didem Baydar Ünsal, Burhaniye T Tipi Cezaevi'nde olan Aytaç Ünsal ile Silivri 9 No'lu Cezaevi'nde olan Ebru Timtik’in ölüm orucu hakkında konuştu. 
 
TAHLİYE VEREN HEYET SÜRÜLDÜ
 
Yargılanmaların görüldüğünde ilk mahkemede bütün avukatlara tahliye kararı verildiğini hatırlatan Ünsal, “Tahliye kararına savcılık itiraz etti ve serbest bırakılmalarından 10 saat sonra eşimin de aralarında olduğu 12 avukat hakkında aynı mahkeme heyeti tarafından tutuklamaya yönelik yakalama kararı çıkarıldı. Devamında ise tahliye kararı veren heyet dağıtılarak başka mahkemelere sürüldü” dedi.
 
Verilen hüküm sonrasında ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı'nın da aralarında bulunduğu 7 avukatın tutukluluk halinin devamına karar verildiğini hatırlatan Ünsal, “Eşim ve çalışma arkadaşlarımın 2 buçuk yıla aşkın süredir tutuklu bulunduğu hukuksuz yargılamada, ben de 1 yıl süreyle tutuklu kaldım. Eşim Aytaç’la birbirinden kilometrelerce uzakta bulunan hapishanelerde ayrı tutulduk. On aylık fiziki ayrılığın sonunda aynı hapishanede buluşarak, haftada bir saat görüşebilme hakkını elde edebildik. Yine dosyası ayrılan Oya Aslan da 37’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde tutuklu yargılanmaya devam ediyor” ifadelerini kullandı.
 
BİRÇOK ÖLÜM ORUCU OLDU
 
Ölüm orucu ve açlık grevi eylemlerinin özellikle cezaevlerinde bugüne kadar uygulanmış bir eylem biçimi olduğunu vurgulayan Ünsal, “1982’de Diyarbakır’da, 1984’te Metris’te, 1996 ve 2000-2007 yılında pek çok hapishanede yaşanan büyük ölüm orucu direnişinin yanında irili ufaklı pek çok açlık grevi de yaşandı. Dışarda da haklarının çiğnendiğini düşünen birçok işçinin ve öğrencinin de açlık grevi yaptığı oldu. Özellikle baskı koşullarının arttığı, halkın kitle örgütlülüklerinin bu baskı karşısında yeterli direniş örgütleyemediği zamanlarda açlık grevi ve ölüm orucu direnişleri öne çıkmak zorunda kalmıştır” diye belirtti.
 
‘AVUKATLARDAN İNTİKAM ALIYORLAR’ 
 
“Soruşturma kovuşturma süreçlerinde yaşananların tümünün amacı halkın yanında yer alan avukatlık pratiğimizin yok edilmesidir” diyen Ünsal, sözlerini şöyle sürdürdü: “Soma AŞ.’nin çıkarlarını koruyan bir devlet, 301 madenci için adalet isteyen avukatlardan intikam alıyor. Halkın haklarını savunan, egemenlere karşı halka adalet isteyen avukatları yok etmek istiyor. Yaşanan bütün hukuksuzluklar bunun için yapıldı. Kanun bu amaçla defalarca çiğnendi, hala çiğneniyor. Tüm bu yaşananlara karşı halk için avukatlık pratiğini sahiplenen onurlu tüm avukatlar direniyor.”
 
‘ADALETSİZLİK SONA ERMEDİ’
 
“Bu direniş neden ölüm orucu aşamasına geldi” diye soran Ünsal, devamla şunları söyledi: “159 yıl toplam ceza aldığımız dava süreci boyunca hukuki olarak yapılmamış hiçbir girişim kalmadı. Nihayetinde hiçbir yasaya ve hukuk kuralına uymayan bir güce karşı sadece hukuk çizgisinde kalmanın bir anlamı da yoktu. Haklılık ve meşruluk çizgisi izlenmeliydi. Bu kapsamda açlık grevleri, adalet nöbetleri, basın açıklamaları yapıldı. Videolarla, duyurularla meslektaşlarımız ve halkımız bilgilendirilmeye çalışıldı. Ama olmadı. Bu adaletsizlik sona ermedi.”
 
‘ÖLÜM ORUCUNU TERCİH ETMEDİM’
 
Baroların duruşmalara katılıp ayrılmak dışında üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmediğini belirten Ünsal, “İzlemek ve beklemek devletin elini güçlendirdi ve bu adaletsizliğin bugüne kadar yaşanmasını sağladı. Son noktada karşımızda bir yol ayrımı vardı. Ya artık vazgeçilecek ve adaletsizlik kabul edilecekti. Ya da ölüm de göze alınarak direnişimiz büyütülecekti” diye belirtti. Ünsal, ölüm orucundaki Ebru Timtik’in “Ölüm orucunu ben tercih etmedim. Halkın avukatlarını ölüme yargı mekanizması mahkum etti. Mesleki ve siyasi olarak bizi öldürmek istedi. Ben sadece bunun şekline karar verdim. Direnerek mi olacak yoksa sessiz sedasız mı?” sözlerini hatırlatarak neden ölüm orucuna başladıklarına işaret etti.
 
KASLARI ZAYIFLAMIŞ 
 
Salgın önlemlerinden dolayı uzun süredir eşiyle açık görüş yapamadıklarını ve avukat görüşlerinin de kapalı olduğunu hatırlatan Ünsal, eşi Aytaç ile yaptıkları son telefon görüşmesinde Mustafa Koçak’ın hayatını kaybetmesi üzerine konuştuklarını belirterek, eşinin “Avukatları olarak onu sonuna kadar nasıl savunacağımızı göstereceğiz” dediğini aktardı. Ölüm orucundaki avukatların sağlık durumu hakkında bilgi veren Ünsal, “Ebru Timtik artık 50 kilonun da altına düşmüş durumda. Her ikisinin de uzun süreli açlığa bağlı olarak kas zayıflamaları başlamış durumda. Özellikle boyun, omuz ağrıları çekiyorlar” diye belirtti.
 
‘BİZE SESLENEN EYLEMLERDİR’
 
İktidarın ölüm oruçlarına karşı tepkilerinden çok toplumun dayanışmasının önemli olduğunu ifade eden Ünsal, “Avukat arkadaşlarımız açlık grevine başlarken hayatımızı halkımıza emanet ediyoruz demişlerdi. Bu sorumlulukla eşim ve çalışma arkadaşımın taleplerinin kabulü için çalışıyorum” dedi.
 
Adalet talebine sessiz kalınamayacağını hatırlatan Ünsal, “Yalnızca kendimiz için değil halkın her kesiminin ihtiyacı olan adalet için direniyoruz. Eşim ve meslektaşım hayatlarını ortaya koyacak kadar çok istiyorlar adaleti. Meslektaşlarımızı ve halkımıza da direnişe ses vermeye çağırıyoruz. Çünkü ölüm orucu eylemi esas itibariyle bize seslenen bir eylemdir. Adalet hepimizin ortak talebidir” şeklinde konuştu.

Kaynak: MA