HDP’nin eski Eş Genel Başkan Yardımcısı Alp Altınörs, hükümetin yönetim danışmanlığı şirketi McKinsey ile anlaşmasına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Altınörs, “İşte şimdi başkanlık sistemiyle yönetilen Türkiye Anonim Şirketi'nin 16 bakanlığının 16'sının da temsilcilerinin bulunduğu bir ofis, McKinsey'in kontrolüne veriliyor. Ha Amerika'dan Kemal Derviş'i getirmişsin ha 16 bakanlığı McKinsey'in kontrolü altına vermişsin! Tek adam yönetimlerinin emperyalizm için nasıl da bulunmaz bir nimet olduğu bir kez daha görülüyor” dedi.

Altınörs’un Duvar’da “McKinsey olayı: Alacaklılar Türkiye ekonomisine kayyım atadı” başlıklı yazısı şöyle:

Hazine ve Maliye Bakanı Damat Berat Albayrak, Birleşmiş Milletler 73’üncü Genel Kurul görüşmeleri için bulunduğu New York’ta, Türkiye-ABD İş Konseyi (TAİK) tarafından düzenlenen 9’uncu Türkiye Yatırım Konferansı’nda konuştu. Ortam, Amerikan mali sermayesine mesaj vermek için özellikle seçilmiş gibiydi. Damat Berat burada yaptığı açıklamada, Yeni Ekonomi Programı (YEP) kapsamında kurulan “Maliyet ve Dönüşüm Ofisi için uluslararası yönetim şirketi McKinsey ile çalışmaya karar verdik. 16 bakanlıktan temsilcilerin bulunduğu bu ofis, tüm hedeflerimizi ve sonuçlarımızı her çeyrekte kontrol edecek” dedi.

Anlaşılan dış borç bulmakta zorlanan Türkiye AŞ’nin bütün bakanlıkları uluslararası sermayenin önde gelen danışmanlık şirketinin kontrolü altına verilecekti. Herhalde Saray erkânı bunu IMF’ye başvurup bir stand-by anlaşması imzalamaktan daha iyi bir seçenek olarak gördü. Fakat McKinsey’in yanında IMF nedir ki? Eğer alacaklılar Türkiye’ye borç vermeyi sürdürmeye McKinsey’den gelecek bir yeşil ışık ile karar vereceklerse hükümet McKinsey’den tavsiye değil emir alacak demektir.

Piyasa köktenciliğinin savunucusu, kamunun toptan özelleştirilmesi taraftarı, işçi haklarının düşmanı, vahşi kapitalizmin dayatıcısı McKinsey’i 2001 krizinin ardından Derviş programı döneminde banka özelleştirmeleri için yazdığı raporlardan tanıyoruz. Dahası McKinsey, ABD tarihindeki büyük mali skandallardan enerji devi Enron’un batışının (2001) da mimarıdır. Enron çevirdiği dev finansal spekülasyon çarkı sonucunda batarken kurumsal danışmanlığını McKinsey yapıyordu.

İşte şimdi başkanlık sistemiyle yönetilen Türkiye Anonim Şirketi’nin 16 bakanlığının 16’sının da temsilcilerinin bulunduğu bir ofis, McKinsey’in kontrolüne veriliyor. Ha Amerika’dan Kemal Derviş’i getirmişsin ha 16 bakanlığı McKinsey’in kontrolü altına vermişsin! Tek adam yönetimlerinin emperyalizm için nasıl da bulunmaz bir nimet olduğu bir kez daha görülüyor.

McKinsey, bir nevi alacaklıların kayyıma gibi ekonomiyle ve devlet yönetimiyle ilgili her konuda hükümete tavsiyeler verecek, bu tavsiyelere uyulmazsa yeşil ışığı sarı ışığa çevirecek. Bu da yetmezse gözü kendisinde olan uluslararası mali sermaye fonlarına kırmızı ışığı yakıp borç döngüsünü durduracak.

Başkanlık rejimiyle bütçe yapma hakkı Meclis’in elinden alınırken bir Amerikan danışmanlık şirketi ekonomiyle ilgili bütün bilgileri Saray hükümetinden alabilecek. Meclis’in denetleyemediği Türkiye Varlık Fonu’nu Amerikan McKinsey şirketi denetleyecek.

McKinsey olayı çoklarının aklına II. Abdülhamid’in Muharrem Kararnamesiyle kurulan Düyûn-u Umumiye İdaresi’ni getirdiyse bu yok yere değildir. Muharrem Kararnamesi neydi? Borçlarını ödeyemeyen ve yeni borç bulamayan Osmanlı’nın vergi toplama yetkisini Düyûn-u Umumiye İdaresi aracılığıyla alacaklı devletlere devretmesiydi. Böylece Osmanlı yarı-sömürge haline gelmişti. Düyun-u Umumiye döneminde devletin vergi toplayacak merkezi bir aygıtı yoktu. Bu yüzden İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar, Almanlar vb. gönderdikleri memurları aracılığıyla vergiyi kendileri toplayıp borçlarına karşılık el koydular. Böylece Osmanlı da yeniden dış borç alabildi.

Bugün devletin maşallah vergi toplamakta hiçbir sıkıntısı yok. Vergi gelirlerinin yüzde 70’i dolaylı vergiler (KDV, ÖTV, ÖİV vb.) ile yoksul halkın sırtına bindirilmiş, doğrudan vergilerin  yüzde 63’ü de yine bordro üzerinden emekçilerden kesilmektedir. Bu da yetmemiş olmalı ki, Damat Berat’ın Yeni Ekonomi Programı ‘verginin tabana yayılmasını’ yani az kazananlardan daha da çok vergi toplanmasını hedeflemektedir.

Ancak bu sefer vergiyi yabancılar toplamayacak olsa da vergilerin nereye harcanacağını ve tabii nereye harcanmayacağını McKinsey’in ‘tavsiyeleri’ belirleyecektir.

Türkiye, Muharrem Kararnamesi’nin 137. yıldönümünde yeni bir Düyûn-u Umumiye ile karşı karşıyadır. Tıpkı geç dönem Osmanlı tarihinin en Batı karşıtı söylemli, pan-İslamizm iddialı padişahı II. Abdülhamid’in aynı zamanda Osmanlı’yı İngiliz-Fransız-Alman yarı-sömürgesi yapması gibi; ‘yerli’ ve ‘milli’ sloganları hiçbir konuşmasından eksik olmayan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tek adam yönetimi altında da Türkiye, ABD ve Batı Avrupa’nın mali-ekonomik sömürgesi haline gelmiştir.

Burada ilginç bir rastlantıya da dikkat çekelim: Berat Albayrak’ın McKinsey açıklamasını yaptığı 27 Ağustos günü, hicri takvimle 17 Muharrem 1440’a denk geliyordu. Yani tıpkı Düyûn-u Umumiye’nin kuruluşunu ilan eden kararname gibi bu da Muharrem ayına denk geldi.

Yazının tamamı burada.

Kaynak: Duvar