Beyazıt katliamının yıl dönümünde, İstanbul Üniversitesi'nde eylemler yapıldı. Dönemin Dev Genç Başkanı Bülent Uluer, 33 yıl aradan sonra aynı meydanda, katliama karşı öfkesini dile getirdi: "Bu bir devlet organizasyonuydu ve bütün gençliğe 'Böyle düşünürseniz bomba atarız' demek oluyordu. Ama buradayız..."

İSTANBUL- İstanbul Üniversitesi'nde 33 yıl önce atılan bomba sonucu hayatını kaybeden 7 devrimci öğrenci ve Halepçe katliamında yaşamını yitirenler için anma töreni düzenlendi.

16 Mart 1978 tarihinde İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi önünde katledilen 7 öğrenci için bir araya gelen; o dönem üniversitede okuyan arkadaşları, 16 Mart Platformu, Çağdaş Hukukçular Derneği ve Devrimci Demokrat Öğrenciler ayrı ayrı eylemler yaptı.

Katliamın gerçekleştiği fakülte önünde yapılan eylemde, 7 kişinin fotoğrafları taşındı, karanfiller bırakıldı. Eylemde, "Unutma, hatırla faşizme karşı omuz omuza", "16 Mart katliamı davamız sürüyor", "Beyazıt'tan Halepçe'ye katleden devlettir, 16 Mart'ın hesabını soracağız", "Beyazıt'tan 1 Mayıs'a katliamları unutmadık" pankartları açıldı.

Eylemlerde, zaman aşımı nedeni ile kapatılan davanın yeniden açılması ve sorumluların yargılanması talebi öne çıktı.

DÖNEMİN DEV-GENÇ BAŞKANI 33 YIL SONRA AYNI MEYDANDA

Dönemin Dev-Genç Başkanı Bülent Uluer, 33 yıl aradan sonra, aynı meydanda, tüm kararlılığı ile kitleye seslendi. Uluer, katliamdan 1 saat sonra bin, saat 16.00'ya doğru 5 bin kişi, akşama doğru ise 20 bin kişiyle üniversiteyi işgal ettiklerini anlattı.

Dönemin Dev-Genç Başkanı şöyle konuştu: "Bizimle pazarlık etmeye dönemin İçişleri Bakanı geldi. 'Arkadaşlarımızın cenazesini buraya getireceksin, yoksa bu üniversiteyi terk etmiyoruz' dedik. O da bize 'Çıkacaksınız' dedi. 'Çıkmıyoruz' dedik. Ve arkadaşlarımızın cenazesini getirdiler. Devrimci gençlik hareketinin gücü buydu. Eminim ki yine budur. Bir kişi bile olsa bir devrimcinin gücü sayıyla ölçülemeyecek kadardır, yani atom çekirdeği gibidir.

'BU KAPIDAN ÇOK ÇIKTIK BAŞARI İLE DÖNDÜK'

Bu kapıdan Darülfünun döneminden beri öğrenciler girdi çıktı. Said Halim Paşa'yı düşürmek için mevcut iktidar öğrencileri sokağa döktü. Öğrenciler çok samimiydiler, sokağa onun için çıktıklarını bilmiyorlardı. Said Halim Paşa düştü, o öğrenciler tekrar içeri girdiler.

Daha sonra İttihatçılar 2. Abdülhamit'i düşürmek için öğrencileri sokağa çıkarttı. Onu da becerdiler fakat İttihatçılar başa geldikten sonra ne olduğu malum.

1960'a doğru gelirken 28 Nisan'da şimdiki yemekhaneye adı verilen arkadaşımız burada şehit oldu. Fakat 27 Mayıs olduğunda öğrenciler tankların üzerinde sevinç içinde gittiler. Hiçbir şey değişmedi tekrar üniversiteye döndüler.

1964'te yine öğrenciler buradan dışarıya çıktılar 'Ya Taksim ya ölüm' diyerek Cağaloğlu'na asker polis eşliğinde güle oynaya gittiler. Yine üniversiteye geri döndüler. Hiçbir şey değişmedi.

'BU MEYDANDA TAYLAN ÖZGÜR ÖLDÜRÜLDÜ'

1968'e doğru gelirken işin rengi değişmeye başladı arkadaşlar, bu meydanda polis ya da asker kurşunuyla Taylan Özgür öldürüldü. Yani iş değişmeye başladı. Çünkü öğrencilerin lafları, sözleri, sloganları, fikirleri değişmeye başlamıştı. Yani egemenlerin siyasi partilerinden birinin yanına dayanıp ötekine karşı çıkan öğrenci olmaktan çıkmış, düzenin bizzat kendisine karşı olan öğrenciler oluşmaya başlamıştı.

'SLOGANLARIMIZ DEĞİŞİNCE EGEMENLER DE BOMBA ATMANIN ZAMANI GELDİ DEDİ'

Hele bizim zamanımıza geldiğimiz zaman bu kapıdan Deniz Gezmişler çıktı tabi ki. Ve Deniz Gezmiş'i darağacına gönderdiler. Çünkü O da başka birşey söylüyordu. Bizim dönemimizde öğrenciler, "Tek yol devrim", "Kahrolsun faşizm", "Kahrolsun oligarşi", "Biji rızgariya Kürdistan" dedik ve egemenler dediler ki bomba atmanın zamanı geldi. Üzerimize bomba atılması olayı, basit bir hukuk fakültesinin işgalini kırma eylemi değildir. Egemenlerin korkmaya başladıkları öğrencileri 'sus' ihtarıydı. Bu sadece 3-5 ayakçı faşistin işi değildi. Bu bir devlet organizasyonuydu ve bütün gençliğe 'Böyle düşünürseniz bomba atarız' demek oluyordu. Ve attılar arkadaşlar.

'KOMÜNARLARIN İSMİNİ BİLMEYİZ AMA KOMÜNARLARI BİLİRİZ'

Kiminin ismi öldüğü zaman mezar taşında kalır, kimi kitlelerin gönlünde kalır. Mesela komünarların mezarı yoktur 'Père Lachaise mezarlığında bir yerde yatarlar, hiçbir yerde komünarların ismini bilmeyiz ama biz komünarları biliriz, oraya gidip çiçek bırakırız. Bu arkadaşlarımızın isimlerini tek tek unutmuş olabilirsiniz. Ama buradayız bu bir mücadelenin sonucunda oluşmuş bir şeydir. Onlar bizim arkadaşlarımızdır. Yaşasın sosyalizm arkadaşlar."

DİSK 'FAŞİZME İHTAR EYLEMLERİ' İLE KATLİAMI OMUZLADI

Katliamın yaşanmasının ardından 20 Mart 1978 tarihinde "Faşizme ihtar eylemi" yaparak katliamın aydınlatılmasını ve sorumluların cezalandırılmasını isteyen Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) adına Genel Başkan Tayfun Görgün konuştu. Görgün, 33 yıldır anma törenlerinde, cenazelerde ve cezaevi görüşlerinde olduğunu söyledi. DİSK Başkanı, "Sayılarını unuttuk belki ama kaybettiğimiz arkadaşların adlarını unutmadık. 16 Mart'ı unutmadık. Katledilen TİP'li ve Dev-Genç'li öğrencileri unutmadık. Onların canına kıyanları da unutmadık. Unutturmayacağız" dedi.

Tayfun Görgün, 16 Mart 1978 Beyazıt katliamını, ülkeyi 12 Eylül askeri darbesine götüren sürecin temel taşı olarak nitelendirdi. DİSK Başkanı şöyle konuştu: "Bugün 12 Eylül ile hesaplaşmak istediğini söyleyenler, yeri geliyor şiir okuyor, yeri geliyor arkadaşlarımızın adını anarak ağlıyorlar. Ama hiçkimse 16 Mart'tan bahsetmiyor. Birbirlerini darbeci olmakla suçluyorlar. Kaynak gösteriyorlar. Ama kimse Beyazıt'tan bahsetmiyor. Bahsedemezler... 70'li yıllarda devrimciler Amerikan emperyalizmine karşı mücadele ederken, kendilerinin nerede olduğunu anlatamazlar. 16 Mart katliamcılarının nasıl korunduklarını; o günkü polis şeflerinin yükseltilerek devlet katında nerelere getirildiklerini anlatamazlar. 16 Mart katliamının nasıl hasır altı edilmeye çalışıldığını ve bu hükümet döneminde de nasıl zaman aşımına uğratıldığını anlatamazlar."

'GAZETECİLER DE BASKIDAN NASİPLERİNİ ALDILAR'

Görgün ayrıca, siyasi iktidarın bugün de öğrencilerden korktuğunu söyledi: "Siyasi iktidar bugün hala öğrencilerden korkmaktadır. Üniversitelerde soruşturmalar ve disiplin cezaları yoluyla muhalif öğrencilerin seslerini bastırmak istiyorlar. Bu da yetmiyor, öldürücü düzeyde şiddet kullanımıyla öğrencilerin demokratik haklarını engelliyorlar. Hükümetin baskıcı uygulamalarından başta işçiler, kadınlar ve gençler olmak üzere toplumun geniş kesimleri etkileniyor. Gerçekleri ortaya çıkartmak isteyen gazeteciler de bu baskıdan nasiplerini aldılar. Gazeteci arkadaşlarımız Ahmet Şık ve Nedim Şener'in tutuklanması bu durumun son örneğidir."

BUGÜNÜN ÜNİVERSİTELİLERİ: KARARLILIĞIMIZ SÖMÜRÜ DÜZENİNE KORKU SALIYOR

12 ayrı gençlik örgütü "Devrimci Demokrat Öğrenciler" adı ile ortak bir açıklama yaptı. Katledilen öğrencileri Beyazıt Meydanı'nda saygı duruşu ile anan öğrenciler, "Mücadele kararlılığımız sömürü düzeninin bekçilerine korku salıyor" dedi. Devrimci Demokrat Öğrenciler adına yapılan açıklamada, "Üniversitelerimizde özgürlük, gelecek ve kardeşliği istiyoruz. Biliyoruz ki bunları elimizde alan sömürü düzeninin kendisidir. Bundan dolayı da mücadelemiz bu köhne düzeni ortadan kaldırana kadar sürecektir. Kar hırsı ile bu hayatı yaşanmaz hale getiren patronların iktidarı son bulmadıkça, emperyalistlerin tüm imtiyazları ortadan kaldırılmadıkça ne kampüslerimizde biz öğrenciler, ne atölyelerinde ve fabrikalarında işçiler ne de sokakları dolduran milyonlar insanca bir yaşama ulaşamayacaklardır" denildi.

HALEPÇE KATLİAMINI UNUTMADILAR

Devrimci Demokrat Öğrenciler, Halepçe Katliamı'nda yaşamını yitiren Kürtleri de andı. Açıklamada, "Yaşadıkları coğrafyada sürekli inkar edilen ve asimile edilmek istenen Kürt halkı için devlet terörü siyasal coğrafyalar değişse de aynı kalmaktadır. Hak ve özgürlükleri için mücadele eden Kürt halkından on binlerce insan burjuva devletin kirli savaş yöntemleriyle zindanlarda, köylerinde, evlerinde, sokak ortasında ve işkencelerde katledilmiştir. Kürtlere sıkılacak her mermide, atılacak her gaz bombasında, gerçekleşecek her bombardımanda akacak kanda da payı olacaktır. Bu emperyalist işbirliği derhal parçalanmalı, emperyalistler ve işbirlikçilerinin iktidarları parçalanmalıdır" denildi.

ÇHD TEMSİLİ YARGILAMA YAPTI

Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi, zaman aşımı nedeniyle düşen Beyazıt katliamı davası için temsili yargılama yaptı. ÇHD üyeleri, "Tarihin ve halkın hükmü açıktır. 16 Mart'ta katleden de aklayan da devlettir" dedi. ÇHD adına yapılan açıklamada, "16 Mart, kanlı küçük et parçaları gibi hala Beyazıt'ta, İstanbul Üniversitesi duvarına yapışmış durmaktadır. Toplumsal belleğin silinmesine izin vermeyeceğiz. Sorumlulardan hesap soruluncaya, kontrgerilla gerçekten ve tamamen tasfiye edilinceye kadar, yılmadan mücadeleye etmeye devam edeceğiz" denildi.

EĞİTİM-SEN: 16 MART'I UNUTTURMAYACAĞIZ

Eğitim Sen İstanbul 6 No'lu Şube Başkanı Beyzade Sayın, eğitim ve bilim emekçileri olarak susmayacaklarını söyledi. Sayın, "16 Mart katliamının ve diğer karanlıkta kalan bütün katliamları gerçekleştirenlerin açığa çıkarılması, yargılanması ve sorumluların hesap vermesi talebimizi bir kez daha haykırıyoruz" dedi.

Grup Adalılar da katliamlarda hayatını kaybedenleri ezgileri ile andı. Ayrıca Gençlik Federasyonu üyeleri de ayrı bir eylem düzenledi.

 ETHA