HDP’nin 5 Haziran 2015 Diyarbakır mitingini hedef alan bombalı saldırıda iki bacağını kaybeden Lisa Çalan, "Zulmün başka bir yönüyle yüzleştim. Babam, biz gördük çocuklarımız görmesin derdi. Ben de gördüm. Böyle giderse bir gün çocuğum olursa o da görecek" dedi.

Gazeteduvar'dan Özlem Akarsu Çelik, tedavisi devam eden Lisa Çalan'la bir söyleşi gerçekleştirdi.

Söyleşinin bir bölümü şöyle:

Tam protezlerimi takıp yürüyeceğim derken bir ameliyat daha oldun ve dikişlerin henüz alınmadı bile. Şu an seni en çok düşündüren, üzen ne?

Bacaklarımdan bir ameliyat geçirdim. 10 gün sonra bir kulak ameliyatı olacağım. İnan, bunlara rağmen bu kadar kötü olay yaşanırken insan kendini düşünemiyor. Ülke yerle bir olmuş, kan gölüne dönmüş. Sadece kendimi düşünmek çok bencilce olur. Ben de bu yaşamın bir parçasıyım sonuçta. Sadece ben değil biz var benim için. Hep böyleydi.

Bu dördüncü ameliyattı değil mi?

Evet ve ağır bir ameliyattı. Bacağımı tekrar kestiler. Beni yavaş yavaş, kese kese bitiriyorlar Özlem (kahkaha atıyor).

Bütün bunları yaşarken nasıl bu kadar güzel kahkaha atabiliyorsun?

Bilmiyorum ki! İnsan kendini methedemiyor (gülüyor). Belki hiçbir zaman protez takıp yürüyemeyeceğim. Sen de şahitsin, elimden geleni yapıyorum ayağa kalkmak için, tekrar yaşama girmek, yaşama katkı sunmak için ve en çok da severek yaptığım işe dönmek için. Ancak hiçbir zaman protez kullanmayabilirim. Olabilir. Bitecek mi hayatım? Hayır. Tekerlekli sandalyede mücadelemi ederim ben de. Yaptığım her şeyi oturarak da yapabilirim.

Nereden alıyorsun bu gücü?

Cezaevinden çok fazla mektup alıyorum 1.5 yıldır. Benim sırf tekerlekli sandalyedeyim diye kendimi kapatmam en başta onlara çok büyük haksızlık olur. 20 yıldır cezaevinde, gençliği orada geçmiş o insanların umutları öyle diri ki! Hiç görmedikleri bir çiçeği tarifleri var, çiçeğin kokusunu duyuyorsun resmen. Onların umudu karşısında ben mutsuz olursam ayıp bana. Elimden geleni yapacağım, daha fazlasını da. Birçok insan beni ayakta görmek istiyor, biliyorum. Bu süreçte bir sürü güzel insan vardı yanımda. Güzel dostlarım oldu. Yanımda olan herkesi tek tek kucaklamak istiyorum. O kahkahamın nedeni budur. Sırrı burada. Bunları yaşadım ama o kadar çok güzel insanla tanıştım ki! Belki hayatım boyunca tekerlekli sandalyede olacağım ama yaşamsal mücadeleme devam edeceğim. Yapmam gereken bir sürü şey var. Bize düşen rolleri iyi oynamak zorundayız. Hem bizim hem toplumun buna ihtiyacı var. ‘

Beni, Günay (Karakuş)’ı, Cafer (Altun)’i, Gökhan (Yaralı)’ı, Güneş (Erzurumluoğlu)’i bu acılar buluşturdu. Günay, Cafer ve Gökhan, Ankara katliamında bir bacaklarını kaybettiler. Güneş, Suruç katliamında felç kaldı, tedavisi sürüyor. Keşke bizi bu acılar buluşturmasaydı ama böyle buluşmaktan da mutsuz değilim. İyi ki tanıdım onları. Güneş’in zorlu bir tedavisi var, İsviçre’de tedavi görmesi lazım ve ona ciddi bir para gerekiyor. Onun için ne yapabileceğimizi konuşuyoruz bir araya geldiğimizde. Onları benden daha iyi kimse anlayamaz. Tedavim bitince tekrar işime dönmek, film yapmak istiyorum. Benim gözüm neden bir kamera olmasın ki onlar için. Benim kameramdan öte başka bir kamera onları anlayamaz.Çünkü biz acımızı birbirimize bakarken bile hissediyoruz ve harika bir dostluk oluştu aramızda.

O patlamadan sonra güvenlikle ilgili bir paranoya yaşıyor musun?

Hem de nasıl! Çöp kutularının önünden, bir kamyonetin yanından geçmeye korkar hale geldim. Bunu kendimde fark ettiğimde çok ürktüm çünkü bu insanın dışarıdaki bütün yaşantısını sabote ediyor. Ben artık tekerlekli sandalyedeyim. Benim iki bacağım gitti de benim sandalyemi sürene de bir şey olursa diye düşünüyorum. 5 Haziran’dan bu güne kadar bir sürü patlama yaşandı. Herkesin durumu bu. İnsanlar korkarak yaşıyor.

Bir kulağın hep Diyarbakır’da, evinde, oradaki dostlarında değil mi?

Seçtiklerimizin ardından 31 arkadaşımı işten attılar son KHK ile Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nde. Seçilmişler cezaevlerindeler, belediyeye kayyum atanmış, insanlar yıllardır emek verdiği yerden ihraç ediliyor. Bütün bunlara rağmen dayanışmayla hâlâ çok güzel şeyler yapılıyor. Amed Film Festivali vardı. Kayyumdan sonra bütün salonlarımızı elimizden aldılar ama Ortadoğu Sinema Akademisi ve Cegerxwin Akademisi’ndeki arkadaşlar dayanışma sayesinde Diyarbakır’la eş zamanlı olarak Roma, Londra, Kıbrıs ve İstanbul’da film gösterimleri yapılmasını sağladılar. İhraç edilen tiyatrocu arkadaşlarımız da tiyatro yapmaya devam edecekler.

Geldiğimiz noktayı nasıl tarif ediyorsun?

Bugün bu yaşananlar… Barışı gerektiği kadar savunamadığımız için bu bedeli ödüyoruz. Barışı gerektiği gibi savunsaydık, ısrar etseydik, bugün bunları yaşamayacaktık. Şimdi yaşadıkları mağduriyeti kişiselleştirenler var. Bunlar bireysel hikâyeler değil bu bir kıyım. Kimini cezaevine atıyorlar, kimini öldürüyorlar, kimini de işsiz bırakıyorlar. Hepimizin elini taşın altına koyması gerekiyor. Yapmamız gereken, dayanışmayı daha da genişletmek. Halkla bütünleşerek bunları anlatmak lazım. Özellikle akademisyenler, sanatçılar bunu yapabilmeli. Bu süreci başka türlü atlatamayız. Zaten ağır bedeller ödüyoruz, daha da ağır bedeller öderiz.

90’lı yıllarda Diyarbakır’da her iki evden birisi polis ablukası altındaydı. Benim çocukluğum da her gece polis baskınlarıyla geçti. O günlerde yaşananlar çok korkunçtu. Ablalarımın hepsi erkenden evlenmek zorunda kaldılar. Hep kendimi çok şanslı görürdüm. Ben erken evlenmek zorunda kalmadım derken büyük bir vahşet!.. Adlandırmak bile istemiyorum. Zulmün başka bir yönüyle yüzleştim. Babam, biz gördük çocuklarımız görmesin derdi. Ben de gördüm. Böyle giderse bir gün çocuğum olursa o da görecek.

SÖYLEŞİNİN TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN