Evrensel yazarı İhsan Çaralan, Türkiye-Libya anlaşması ve Akdeniz’deki gelişmeleri değerlendiren bir yazı kaleme aldı.

 “Erdoğan ve partisinin ideolojik mevzii ve dış politikasının gelip dayandığı zorluklar dikkate alındığında, Libya’ya askeri bir müdahalenin, propagandanın ötesinde amaçlar taşıdığı açıkça söylenebilir” değerlendirmesinde bulunan Çaralan, “Çünkü Erdoğan-AKP yönetiminin girdiği İslamcı, cihatist-fetihçi ideolojik mevzi ile dış politikasının başlıca alanlarda açmaza sürüklenmesi, iktidarın her girişimini, bütün diğer alanlardaki soruları çözecek bir adım olarak göstermeye zorlamaktadır. Çünkü Tunus’ta zorlukla ayakta duran İhvancı hükümetin yanında komşu Libya gibi petrol zengini bir ülkede de İhvancı bir hükümet olması, sadece Tunus için değil, Erdoğan Hükümetinin Ortadoğu politikası ve İslam dünyasındaki çatışmalarda tırnak tutturabilmesi için de çok önemlidir” dedi.

“Rusya’nın açıkça desteklediği General Hafter’i  desteklediğini anımsatan Çaralan, “Rusya’nın açıkça desteklediği General Hafter’in güçlerinin (Suudi Arabistan, Mısır, Fransa gibi ülkeler de Hafter’i destekliyor) ikide bir Trablus kapılarına dayandığı dikkate alındığında, Erdoğan’ın Trablus hükümetine verdiği desteğin çok yönlü sonuçları olabilir. Çünkü İhvancı bir hükümetin Libya’ya egemen olması demek, Türkiye Libya anlaşması ve Akdeniz’deki -olup olmadığı belli olmayan- “değerli kaynaklar”ın ötesinde Erdoğan yönetiminin Ortadoğu politikası için önemli sonuçlara yol açabilecek bir gelişme olabilecektir. Bu yüzden Libya’ya askeri bir müdahale, Erdoğan için bir propagandanın ötesinde, Libya iç savaşına somut müdahale amacını da taşımaktadır” ifadelerini kullandı.

Evrensel yazarı İhsan Çaralan’ın yazısının bir bölümü şöyle:

27 Kasım’da Libya’nın Trablus Hükümeti ile yapılan, “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası”ndan beri, Hükümet ve yandaşlar için varsa yoksa Libya ile yapılan mutabakat!

Cumhurbaşkanı, Dışişleri Bakanı ve Milli Savunma Bakanı tarafından motive edilen propagandaya bakılırsa, Libya ile yapılan bu anlaşmayla, Türkiye, Doğu Akdeniz’in egemen gücü haline gelmiş!

Tabii AKP propagandası ve onun sözcüleri, durumu böyle “Egemen güç haline geldik” gibi, tartışılsa da az çok kabul edilebilir sözcüklerle de ifade etmiyorlar.

Yandaş propaganda odakları ve sözcüleri; “Yunanistan’ın boğazını sıktık”, “İsrail’i bitirdik”, “Bize sormadan bu bölgede kimse adım atamayacak”, “Mısır’ı, İsrail’i, Kıbrıs’ı, Yunanistan’ı köşeye sıkıştırdık”, “Doğu Akdeniz’den Avrupa’ya doğal gaz boru hattı ancak biz izin verirsek inşa edilebilir...” diyorlar. Hani bir tek “Artık bu bölgeden geçecek her gemi (tabii geçmeyenler de!) bize ücret ödeyecek” demedikleri kaldı.

‘LİBYA-TÜRKİYE ANLAŞMASI’ NEDEN ABARTILIYOR?

9 Aralık akşamı TRT’ye çıkan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Libya’ya asker gönderme”yi gündeme getirerek, medya ve siyasetteki militarist, şoven milliyetçi koroyu coşturdu! Erdoğan ve yönetiminin Suriye’de gelip dayandığı tıkanma hali ve Doğu Akdeniz’deki enerji yatakları konusunda tam bir yalnızlık içine sürüklenmesi, Erdoğan ve ekibinin Libya anlaşmasına bir “kurtarıcı” olarak sarılmasını da getirdi.

Bu nedenle Hükümet, Libya-Türkiye anlaşmasını abartılarak, “Her derde deva olacak bir anlaşma” olarak sunmak için kolları sıvadı. Libya’daki iç savaşın durumu, bu anlaşmanın uluslararası kıymeti ile AKP propagandasının iddiaları arasındaki derin uçurum; Erdoğan ve partisinin hamaset, şoven milliyetçilik ve militarizm dozu daha da yükseltilmiş bir propaganda ihtiyacını büyütmektedir.

Nitekim, Cumhurbaşkanı Erdoğan, TRT’deki programda Libya’ya asker gönderilip gönderilmeyeceği ile ilgili soruya, “Libya Türkiye’yi davet ederse, elbette Türkiye’nin mutabakat gereği Libya’ya gitme hakkı doğmuş oluyor. Libya’ya her türlü desteği vermeye hazırız!” yanıtını vererek, propagandanın militarizm ve şovenizm dozunun artırılması için yeni bir dayanak sundu.

 ‘LİBYA’YA ASKER GÖNDERME’ SADECE PROPAGANDA DEĞİL!

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, diplomaside pek görülmedik biçimde, ortada henüz bir askeri harekat yokken, BM’nin silah ambargosu uyguladığı Libya’ya “asker gönderilebileceği”ni gündeme getirmesinin en yakın sıcak yanı, belki militarizm ve şovenizm propagandasına yeni bir dayanak sağlamaktır! Ama Erdoğan ve partisinin ideolojik mevzii ve dış politikasının gelip dayandığı zorluklar dikkate alındığında, Libya’ya askeri bir müdahalenin, propagandanın ötesinde amaçlar taşıdığı açıkça söylenebilir. Çünkü Erdoğan-AKP yönetiminin girdiği İslamcı, cihatist-fetihçi ideolojik mevzi ile dış politikasının başlıca alanlarda açmaza sürüklenmesi, iktidarın her girişimini, bütün diğer alanlardaki soruları çözecek bir adım olarak göstermeye zorlamaktadır. Çünkü Tunus’ta zorlukla ayakta duran İhvancı hükümetin yanında komşu Libya gibi petrol zengini bir ülkede de İhvancı bir hükümet olması, sadece Tunus için değil, Erdoğan Hükümetinin Ortadoğu politikası ve İslam dünyasındaki çatışmalarda tırnak tutturabilmesi için de çok önemlidir.Öte yandan Rusya’nın açıkça desteklediği General Hafter’in güçlerinin (Suudi Arabistan, Mısır, Fransa gibi ülkeler de Hafter’i destekliyor) ikide bir Trablus kapılarına dayandığı dikkate alındığında, Erdoğan’ın Trablus hükümetine verdiği desteğin çok yönlü sonuçları olabilir. Çünkü İhvancı bir hükümetin Libya’ya egemen olması demek, Türkiye Libya anlaşması ve Akdeniz’deki -olup olmadığı belli olmayan- “değerli kaynaklar”ın ötesinde Erdoğan yönetiminin Ortadoğu politikası için önemli sonuçlara yol açabilecek bir gelişme olabilecektir. Bu yüzden Libya’ya askeri bir müdahale, Erdoğan için bir propagandanın ötesinde, Libya iç savaşına somut müdahale amacını da taşımaktadır.

MUHALEFETİN ‘ULUSAL SORUN’LA İMTİHANI

Tabii burada Erdoğan için en önemli handikap, Rusya’nın General Hafter güçlerinin arkasında olmasıdır. Erdoğan da bunun farkındadır ve önümüzdeki günlerde Putin’le yapacağı görüşmede konuyu gündeme getireceğini söylemektedir. Ancak bu konuda, Erdoğan’ın Putin’le anlaşması zordur.“

Yazının tamamı burada.