Eşcinsellik konusunda "solda uzunca süre hastalık söyleminin hakim olduğunu" söyleyen Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy, "LGBT ile ilişkilerinin Gezi Parkı süreciyle geliştiğini" kaydetti.

Etkin Haber Ajansı'ndan Yıldız Tar'a konuşan Ersoy, 'LGBT meselesi'nin kendileri için şu aşamada "teorik ve merkezi bir sorun" olduğunu belirtti. 

Ersoy'a yöneltilen sorulardan ve açıklamalarından bir kısmı şöyle:

LGBT meselesine Halkevleri'nin yaklaşımını açıklar mısınız?

Kendi kişisel sürecimle birlikte anlatayım. İlk olarak 1993'te İHD'ye geldiler. Ben o zaman yöneticiydim orada, bir komisyon kurmak istediklerini söylediler. O zamana kadar hem sol açısından hem de kendi açımdan çok bilinen bir durum değil. Yani var ancak örgütsel olarak değil. Tabii bugünden baktığımda onur yürüyüşlerinin başlangıç tarihi de 1993'müş. İlk karşılaşmamızda İHD Ankara Şubesi içinde örgütlenme hakkı üzerinden bir tartışma yürüttük. Ayrı bir komisyon kurma ve kendi sorunları etrafında örgütlenme hakları olduğuna karar verdik.

Ancak çok sancılı 1 yıl geçirdik. Çünkü bizim bu kararımızı Genel Kurul kararı haline getirme konusunda sıkıntılar yaşadık. Aynı zamanda genel üye toplantılarında sıkıntılar yaşadık. Böyle bir komisyon kurulmasına, o zaman gey ve lezbiyen hakları komisyonuydu adı, karşı çıktı yönetim. Halkevci arkadaşlar olarak 3'ümüz muhalefet şerhi koyduk. Tarihe geçsin diye kaydettiğimiz ve o dönemde araştırarak detaylıca yazdığımız bir konu oldu. LGBT haklarına baktığımızda İHD'de bayağı uğraşıldı.

LGBT hareketiyle bir ilişkiniz var mı? Varsa nasıl?

Pratikte herhangi bir ilişkimiz yok. Sadece eylemler üzerinden bir birlikteliğimiz var. Arkadaşların gelip sohbet ettiği, herhangi bir talebi olduğu zaman kurulan sınırlı bir ilişki. Mücadele içindeki en yakın ilişki, aslında solla da böyle gelişti, Gezi Parkı sürecinde oldu. Gezi Parkı nelere kadir diye yıllar sonra da yorumlayabileceğimiz bir şey bu.

Gerçekten aslında AKP'nin yaptığı en hayırlı şey bu oldu herhalde. Kışkırtarak bütün farklı kimlik, cinsiyet, cinsel yönelim, ırk, dil, din, her açıdan bütün farklılıkların ortadan kaybolduğu bir Gezi Parkı süreci yaşadık. Bu Gezi Parkı sınırları içerisinde kalan bir şey değildi. O dayanışma, eşitlik talebi, yardımlaşma, başka bir dünyanın mümkün olduğu ve ütopyanın neredeyse gerçek olduğu bir süreç yaşandı. Bu sadece İstanbul ve Gezi Parkı'yla sınırlı kalmadı, direnişten sonra da bütün mahallelere ve mahalle parklarına yayılan bir süreç oldu. Bu sahiden bir zihniyet değişimi yarattı. 31 Mayıs öncesi ve sonrası, ben son saldırı olarak değerlendiriyorum başlangıcı, ondan sonraki süreçteki bütün düşünüş ve yaşam kültürünün farklılaştığını düşünüyorum.

O farklılaşma içinde benim mahalleden gelen teyzemle bir ayrışmanın kurulmadığı bir dünya kuruldu orada. Ben 10 yıl uğraşsam o insanlara bunları anlatamazdım herhalde. LGBT sorununu anlatamazdım, o açıdan bir çıta atlandı. Tek yetiştiğimiz yer orası diyebilirim o nedenle.

Halkevleri içerisinde yürüyen bir LGBT çalışması yok o halde...

Yok, evet. Ama tartışmalarımız var mesela. 93'te başlattığımız tartışma da buydu. Gerçekten bizim de ilk karşılaştığımız bir şey olduğu için bu nedir, sorunu nasıl tanımlayacağız, özellikle diğer sol yapılarla yapılan tartışmalarda ağırlık olarak bunun bir hastalık olduğu kapitalizmin bir sonucu olduğu devrimden sonra bunun gideceği ve böyle bir sorunun ortada kalmayacağı söyleniyordu. En iyi tabirle ben mahallemdeki komşuma ne derim tarzı bir yaklaşımdı. Bu konularda bunların üstüne gitmemiz lazım. Biz bunu hep tartıştık.

Evet, yaşam alanları yoksul mahalleler olduğu için mutlaka varlar eminim ama bir saklama hali var. Kendilerini ifade edememe halleri var. Bu konuda yapılan direkt başvurularda özellikle LGBT bireylerinin hem istihdam koşulları nedeniyle toplum içinde yaşamını sağlayamaması, seks işçiliğinin zorlanması, kuaför ya da güzellik salonu açtığında bile kendi kimliğini saklaması ama öbür taraftan polis baskısıyla kimliğinin açığa çıkıp o işi de yapamaz hale gelmesi...

Sonuç itibarıyla bizim insan hakları ihlali dediğimiz yaşam hakkı ihlalleri, başta yaşam hakkı olmak üzere işkence, polis baskısı, kaçırılma, tecavüz, taciz bunların hepsinin en yoğun yaşandığı yer. Ama sonuçta sadece bu değil. Toplumsal yaşamla iç içe geçememesi, ayrıştırılmasından kaynaklı daha çok bu yönü ortaya çıkıyor.

LGBT bireylerin bizim 'Halkın Hakları' diye tanımladığımız eğitim hakkından barınma hakkına, kentsel dönüşümde yine en çok vurulan gruplardan birisi. Bunların hepsi bizim programımızın bir parçası. Ama bu evet, mücadelenin birleştiriciliğiyle, gelişeceği boyutla hareketleneceği bir süreç olarak yaşanacak. Biz toplum içerisinde, kendi üyelerimiz açısından ayağımızı bastığımız yerlerde bunu böyle tartıştırmaya çalışıyoruz. Ama tabii sorun önüne geldikçe tartıştırıyoruz.

Üyeleriniz arasında Halkevleri'nde açık kimliğiyle çalışma yürüten LGBT var mı?

Yok.

LGBT'lerin Halkevleri'nde örgütlenmesi gibi bir hedefiniz var mı, bunun için çalışmalarınız var mı?

Aslında demin söylediğim şey buna cevap olmuş durumda. Burada dediğim gibi mücadelenin gelişkinliğiyle LGBT mücadelesiyle daha çok insan hakları ihlalleri üzerinden öne çıkan şey. İlk başta yaşam hakkı, sonra işkence diye sıralanan şeyler oluyor. Bu eleştirdiğim bir şey değil, haklı olarak böyle. Aynı zamanda iş hakkı, aynı zamanda istihdam, eşit yaşama, barınma hakkı bunların hepsi bizim çalışma alanımız ve programımız. Hiçbir ayrımcılık olmadan örgütlenilmesi gibi bir temel ilkemiz var.