Türkiye hızla seçimlere giderken Nevroz’dan bu yana ara vermeden devam eden olaylar gözlerin yeniden Kürt meselesine çevrilmesine yol açtı.

PKK’nın ‘sürekli eylemlilik’ kararı doğrultusunda yaklaşık 60 gündür halkı sokakta tutması, Kürt siyasetinin yeni bir dalgaya evrildiğini gösteriyor. PKK tarafından yükseltilen eylemliliği indirgemeci bir yaklaşımla ‘seçim öncesi siyasal gerilimi tırmandırmak ve seçimleri maniple etmek’ teziyle izah edilmeye çalışılsa da bu açıklamanın ikna edici olmadığını belirtmemiz gerekiyor. Tam da dikkat çekmek istediğimiz husus bu ‘kolaycı, indirgemeci ve reaksiyoner’ yaklaşımda gizli.

Kürt siyasetini yakından takip edenler, olayların ardında söylenenlerden çok daha karmaşık, çok daha kapsamlı ve çok daha derin bir toplumsal sürecin işlediğini görüyorlar. Hadiselerin derin komplolarla ve bir takım istihbarat bilgileriyle açıklanmaya çalışılması sadece olayın bütün boyutlarıyla görülmesine engel oluyor.   

PKK’yı hafife alan zihniyetin aktörleri değişse de, bugün aynı anlayışın ‘sivil itaatsizlik eylemlerini’ ve bölgede cereyan eden hadiseleri küçümseye devam ettiklerini söylememiz gerekiyor. Bu ‘yok sayma ve muhatap almama’ yaklaşımı Kürt siyasetinin eylemlilik çıtasını yükseltmesine ve daha da hırçınlaşmasına sebep oluyor. PKK dikkat çekmek isteyen yaramaz çocuk gibi daha fazla sorun çıkarırken, devlet ise sorun çıkaran çocuğu daha fazla cezalandırarak, hırçınlığını ve öfkesini yükseltiyorlar.

Devlet, Kürt sorununun yaşadığı dönüşümü ve yakaladığı yeni ivmeyi görmüyor ve anlamıyor. Ankara’nın bu tutumu Nasrettin Hoca’nın samanlıkta kaybettiği iğnesini, kapının önünde aramasına benziyor. Türkiye tarihinin gösterdiği biçimde devletin Kürt meselesi karşısında bir siyaseti yok ve taktik adımlarla mesafe almaya çalışıyor. Bu durum Kürt meselesinin kendisinden çok daha büyük problemlere yol açıyor.

Gerilimi yükselten kim?

KCK tutuklamaları ve ölümler infial yaratıyor: Tüm bu olayları tetikleyen sürecin operasyonlarla doğrudan ilgili olduğunu bilmemiz gerekiyor. 2009’da başlayan KCK tutuklamalarının o günden bu yana hız kesmeden devam etmesi ve yargılama sürecinde yaşanan sorunlar bölgedeki tansiyonu yükseltiyor. Aynı zamanda ‘eylemsizlik’ süreci devam etmesine rağmen 30 gün içinde Hatay, Maraş ve Tunceli’de yapılan operasyonlar halkta infial yaratıyor.

Hem KCK tutuklamaları hem de operasyonlar hakkında Ankara’nın tatmin edici bir açıklama yapmaması seçim öncesinde çözüm istemeyenlerin elini güçlendiriyor. Gelen her cenaze ortada duran sessiz çoğunluğun daha fazla baskı altına alıyor. Son iki yılda bölgede meydana gelen olayların temel nedeninin KCK tutuklamaları/davaları olduğu göz önüne alındığında aslında bu olayların önüne geçmenin yolu da kendiliğinden ortaya çıkıyor. 

Ankara karar anına zorlanıyor: Sivil itaatsizlik eylemlerinin ve özerklik tartışmalarının ardında Kürt siyasetinin ‘çözüm’ konusunda Ankara’yı karar anına zorlaması ve seçim öncesi bağlayıcı bir söz alma stratejisi yatıyor. PKK, yükselttiği basınçla devleti, nihai noktaya sürüklemek istiyor. Bu arada devletin atacağı yanlış hamleyi deşifre edip, hegamonisini pekiştirmeyi amaçlıyor.  

PKK ‘sessiz çoğunluğu’ yanına çekmek istiyor: Geçen 30 yıla rağmen PKK’ya mesafeli duran ‘muhafazakâr ve dindar’ Kürtlerin yükselen tansiyonla beraber tercihe zorlanıp, örgütün çatısı altında toplanmaları amaçlanıyor. Bunun ilk adımı Şerafettin Elçi, Altan Tan gibi isimlerinin aday yapılmasıyla tavanda atılmış olmasına rağmen tabanda bu birlik henüz sağlanamıyor.

Güven sorunu ve muhataplık krizi çözüm sürecini geriletiyor: Ankara ile Kürt siyaseti arasındaki güven sorunu çözüm sürecini enfekte ederken, Kürtlerde ‘tasfiye’ duygusunun depreşmesine yol açıyor. Ankara, “Kürtlerle konuşmadan, Kürt sorununu çözmek” gibi yanlış bir stratejiyle mesafe almaya çalışırken, örgütlü Kürtler kendilerinin muhatap alınmamasını çözümü sabote ederek gösteriyorlar. PKK sivil/şiddet eylemleri üzerinden devleti masaya oturtmaya zorlarken, örgütün bu taktiğini gören devlet açığa düşmemeye çalışıyor.

‘Sürekli eylemlilik’ teorisi hayata geçirilmeye çalışılıyor: PKK, devrimci siyasetin “sürekli devrim” teorisini,  “sürekli eylemlilik” tezine dönüştürerek halkı sokaklara indirirken, toplumsal tabanını genişletmeyi ve diğer aktörleri tümden sahnenin dışına itmeyi amaçlıyor. PKK bölgede yaşanan normalleşmenin devam etmesi durumunda, Kürtlerin kendi kontrolünden çıkmasından endişe ediyor. Devrimci şiddetle elde ettiği ‘psikolojik üstünlüğü’ seçim sandığına tahvil etmeyi amaçlıyor. 

‘Sürekli eylemlilik’ kararı

Ankara zaman kazanmak, Kürt siyaseti alan kapmak istiyor: Devlet Kürt sorununu Öcalan üzerinden zamana yayarak çözmek isterken, PKK, KCK, BDP bunun Öcalan’la fakat kendilerini de dışlamadan ve daha hızlı yapılmasını istiyor. PKK, Ankara’ya ‘sokakların efendisi’ olduğunu gösterip  ‘daha ölmedim ve bensiz çözüme asla izin vermem’ demek istiyor.

Kürt siyasetinde yaşanan değişim görülmüyor: PKK’nın son 20 yılda halkın özgüvenini sağlaması ve korku duvarlarını aşmalarını temin etmesi Kürtlerin büyük ölçüde “ağadan, şeyhten ve devletten” kopmasını sağladı. Ancak bu değişim/dönüşüm Ankara tarafından doğru okunmuyor ve olaylar hafife alınıyor. 1990’larda yapılan yanlışların etkisiyle Kürt ulusalcılığı bugün umulanın ötesinde bir toplumsal tabana kavuştu ve bu tabanın tatmin edilmesi gerekiyor. Bunun yanında ‘düşük yoğunluklu’ şiddetle büyüyen yeni jenerasyon eylemlilik çıtasını yükselterek ve hafızayı sürekli canlı tutarak hem Ankara’ya hem de Öcalan’a mesaj vermek istiyor. 

Kürt siyaseti süreci doğru okuyamıyor: ‘Devlet-Öcalan’ görüşmeleri devam ederken, PKK’nın Kürt sokağını paralize etmek istemesi çelişiyor gibi gözükse de son tahlilde ‘teoride ilkeli, pratikte esnek’ Öcalan’ın elini kuvvetlendiriyor. Öcalan, devlete karşı PKK’yı, PKK’ya karşı devleti pazarlık masasına sürerek ‘önderliğini’ pekiştirmek ve ‘tek adamlığını’ güçlendirmek istiyor. Kürt sorunu askerin inisiyatifinden çıkarken, PKK inisiyatifini terk etmeyip, sorunun parçası olmaya devam ediyor. Türkiye toplumu sorunun çözümünü konuşurken, Kürt siyaseti çözümün önüne camdan duvarlar örüyor.    

Ortadoğu’da meydana gelen gelişmeler: Tunus’ta başlayan ve ‘domino etkisi’ yaparak bütün Ortadoğu’yu etkisi altına alan toplumsal gelişmeler Kürt siyasetini derinden etkiliyor. Uzun yıllardır demokrasi mücadelesi vermelerine ve bölgedeki en örgütlü toplum olmalarına rağmen Kürt siyasetinin kendini sahnenin dışında hissetmesi, eylemlerin dozajının artmasına yol açıyor.

Aslında bütün bu yaşananlar Kürt meselesinin ne kadar “yönetilemez, ötelenemez ve sürdürülemez” olduğu bir kez daha ortaya koyuyor. Türkiye bu sorunu çözmediği takdirde ‘istikrarsızlaştırılma’ potansiyeli yüksek ülkeler kategorisinde yer almaya devam ederken, attığı demokratikleşme adımlarının toplumsal faydası azalacaktır.  

STAR