Kürt sorununda karışık duygular

Başbakan’ı son PKK saldırılarının ardından dinledim öfkeliydi, tepkiliydi. Sonra BDP’lilerin cevaplarına baktım. Onlar da meydan okur bir tonda karşılık veriyorlardı. Simetrik bir şekilde çatışma psikolojisi yükseliyor.

Günlerdir bir kanlı  senaryonun hazırlandığına ilişkin endişelerimi dile getiriyorum. Devletin geniş ve şiddetli bir operasyona hazırlandığı yönünde aldığım duyumları aktarıyorum. Bu operasyonun PKK’nın yükselteceği yeni ve tepki çekecek eylemler üzerinden ‘meşrulaştırılacağı’na ilişkin değerlendirmelerimi de paylaşıyorum.

Kürt siyasi hareketinin nasıl  şiddete yöneldiğini, bu ruh halinin nasıl derinleştiğini en yakından ve somut şekilde gözlemleme fırsatı bulabilmiş olan insanlardan biriyim. 12 Eylül dönemi askeri cezaevlerinde yaşadıkları insanlık dışı eziyetlere öfke içinde, dağa çıkmaya ant içenlerle aynı hapishanelerde yattım. Onların kırılan onurlarının bir öfke ve isyan patlaması yaratacağına o zaman tanıklık etmiştik.

Devlet şiddete başvurduğunda en sert eleştirileri yapanlardan biriyim. En zor dönemlerde, bu eleştiri ve karşı koyuşların çok tehlikeli olduğu dönemlerde bile bundan çekinmedim. Devlet yapınca karşı  çıkacağız, peki PKK yapınca sessiz mi kalacağız? Örneğin Hakkâri’de yolda yürüyen polisin öldürülmesini ‘meşru müdafaa’  sayabilen anlayışlara eleştiri getirmeyecek miyiz? 

“Silah miadını doldurdu”
Osman Baydemir bundan birkaç  ay önce (benim de katıldığım) bir TV programında “silah miadını  doldurdu” ifadesini kullandı. Kıyamet koptu, Kandil’den, İmralı’dan, sertlik yanlısı Kürtlerden ağır tepkiler geldi. Baydemir, o konuda bir daha konuşmadı.

Tabii bir şeyin zamanını doldurması, o anda biteceği anlamına gelmeyebiliyor. Bitecek olan şeyler, tarafların gerçekleri görmesine bağlı olarak, zaman içinde bitiyor.

Kürtler yasal alanda çok önemli mesafe aldılar. BDP, geniş bir bölgenin en dinamik siyasi gücü  haline geldi. ‘Meclis’te temsil’den, ‘yerel temsil’e kadar uzanan büyük adımlar atıldı.

Sorunları görüşerek, konuşarak, müzakere ederek çözmenin koşulları epeyce olgunlaştı. (Tabii bunu dediğinizde hemen şu tepkiyi de alıyorsunuz: “Binlerce Kürt siyasetçi hapiste, askeri operasyonlar sürüyor...” ) Kürt siyasetçilere yönelik gözaltına almalara ve tutuklamalara en başından beri en çok karşı çıkan kişilerden biri oldum. Askeri operasyonların PKK’nın ‘eylemsizlik’ döneminde durdurulması gerektiğini dile getirenlerden oldum. Ancak operasyonların geçmişe kıyasla daha sınırlı ve kontrollü olduğunu bölgedeki insanlar ifade ediyorlar.

Geçen hafta Özgür Gündem gazetesinde çıkan bir yılın bilançosu da bu tezi doğrular nitelikte. (Son bir yılda 89 PKK’lı, 131 polis ve asker yaşamını yitirmişti.)

Neticeten: Son günlerde bilinçli olarak ‘tırmandırıldığı’ görülebilen PKK eylemleri, devlet içindeki operasyon yanlılarını tahrik ediyor. Kürt siyasetçilerin ‘tırmanış’ın tek taraflı olmadığını analiz edebilmeleri önem taşıyor. Devletin yapacağı en sert ve acımasız operasyonun bile çözüm yolunda önemli bir katkı sağlayamayacağını defalarca dile getirdik. Hem hükümet kanadında hem Kürt kanadında bu noktayı analiz edebilenler olduğunu düşünüyorum.

Çözüm yolunda bir ilerleme sağlanmaz ama çok acı çekilir, acının en ağırı da bölgede hissedilir. PKK silahlı eylemlerini durdurmalı. BDP Meclis’e girmeli. Devlet ‘kanlı operasyon’ vizyonunun dışına çıkarak, Kürtlerden gelen/gelecek olan barışçı çağrılardan bir vizyon üretmeye çalışmalı. Kürt sorunu müzakere masasına dönmeli. Tırmanan öfkeyi kırabilecek değişik bir dil, değişik bir çağrı, değişik bir söylem gelişebilmeli.

Hem Kürtlerin hem Türklerin kazançlı çıkacağı, öfkenin değil aklın ve sağduyunun belirleyici olacağı bir döneme girebilmek umuduyla.