HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü, seçim, ittifak, yeni anayasa tartışmalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Yeniden Tv’de Ayşegül Doğan'ın programına katılan Kürkçü, yeni anayasa tartışmalarını, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu tartışmayı “beklenticilik” denilebilecek bir siyasi eğilimi kışkırtmak için bugün gündeme getirdiğini savundu.

Kürkçü, “Manevradan ibaret, ciddiye alınabilir bir tarafı tarihsel olarak yok. Hükümetin bir anayasa çıkarmaya yetecek gücü yok, bir anayasa hareketine girişecek çoğunluğa sahip değiller” dedi.

'BU OLTAYI YUTANIN SİYASET YAPMAYA HAKKI YOK'

“Cumhur İttifakı’nın çözülen desteğinin başka yoldan tamamlanması için çıkılmış bir keşif harekâtı” yorumu yapan Ertuğrul Kürkçü, Erdoğan’ın diğer partilere yeni anayasa çağrısını ise şöyle değerlendirdi:

“Öyle bir çağrı olmaz, bu çocuk oyuncağı mı? Her gün kürsülerden hakaret ettiğin insanlara daha sonra da ‘gel gel’ yapıyorsun ve bunun adı anayasacılık mı oluyor, bence böyle bir meselemiz yok. Öte yandan Türkiye’nin bir demokratik anayasa ihtiyacı var, ama demokratik anayasa demokrasi güçleri Türkiye’de yükselen bir trend yakaladıkları ve bunu icra edecek güce sahip oldukları zaman ancak realize edilebilir. Bahçeli’nin ve Erdoğan’ın eksiğini tamamlayacak partiler ve insanlar var mıdır diye ortaya atılmış bir oltadır bu. Bu oltayı yutanın Türkiye’de siyaset yapmaya hakkı yoktur, gücü de yoktur. Bu açıdan ciddiye alınabileceğini düşünmüyorum, zaten alan da yok.

'MUHALEFET SEÇİM GÜVENLİĞİ İÇİN YAN YANA GELMELİ'

Muhalefetin iki temel meselesi olduğunu vurgulayan Kürkçü, şöyle devam etti:

“Birincisi, seçim yolunu açık tutmak. Mümkün olduğu kadar adil, mümkün olduğu kadar demokratik seçim yolunu ancak muhalefet açık tutabilir. Muhalefet en azından seçim güvenliği için tüm eğilimleriyle yan yana gelmek ve bunun çaresini bulmak zorunda. Gözümüzün içine baka baka geçersiz oylarla anayasa oylaması kazanmış bir hükümetten söz ediyoruz. Bunu önleyebilmek için yapılacak ne varsa hepsinin yapılması gerekir. O açıdan muhalefet partileri şu ya da bu şekilde seçim güvenliği için yan yana gelmeleri gerekir. İkincisi de daha geniş bir demokratik ittifakın imkânlarını karşılıklı olarak, herhangi bir taahhüt altına girmeden, şimdiden yaratmaya başlamak gerekir.”

'SEÇİM İTTİFAKI MESELEMİZ YOK'

HDP’nin ittifak arayışı olup olmadığı yönündeki soruyu da yanıtlayan Ertuğrul Kürkçü, “Bir seçim ittifakı meselemiz yok” dedi ve ekledi:

“Ancak, toplumsal ittifak meselemiz daima var; işçi, köylü, kadın, genç ittifakını, ezilen kesimlerin tarihsel ittifakının daima peşindeyiz. Öyle bir seçimin koşulları ve çerçevesini belirleyen herhangi bir şey yok ortada. Ama olacak, önümüzdeki yıldan sonra, 2021 bittikten sonra bu zemine geleceğimizi düşünüyorum.

Bu koşullar altında, zayıf desteklerle bir hükümet kendisini sürdüremez. Bu sadece sosyal yasalara değil fizik yasalarına da aykırı, teknik olarak da mümkün değil. O yüzden rejim şimdi bu düşüşü yavaşlatmak ve rakiplerini bölmekle meşgul. Eğer bunu başarabilirse bir 5 yılı daha götürebileceği bir seçim için planlarını yapıyor. Ama ne zaman denk gelir, denk gelmez, onları bilemiyorum. Bu yıl, sahanın hazırlanması yılı, hükümet kendini ve rakiplerini bu açıdan yeniden tertiplemek için elden geleni yapacaktır.”

'MUHALEFETİN SENKRONİZE HAREKET ETMESİ MÜMKÜN'

Türkiye’deki ekonomik koşullara, salgın sürecinde yaşananlara ve baskı ortamına değinen Kürkçü, “Muhalefetin bu konuda diyeceği şeyler olması gerekir. Yalnız başına demesi anlamlı sonuç yaratmaz. Şüphesiz bir koro oluşturacak değiliz, ama nihayet muhalefetin birbirini kollayarak, faaliyetlerini senkronize ederek hareket etmesi hem mümkün hem de gerekli” dedi.

'ÇÖZÜM SÜRECİNİN DORUĞUNA VARILDIĞINDA TIKANMA EMARELERİ VARDI'

Çözüm sürecinde yaşananları da anlatan HDP Onursal Başkanı Kürkçü, süreci devam ederken tıkanma emareleri olduğunu söyledi:

“Sapandan taşı eksik etmemek gerektiğini kendime hep telkin ettim. Bu açıdan çok şaşırdığımı söylemeyeceğim. Şu noktadan sonra bekler olmuştum, başkalarına ümit veren şey benim için sapana taşı yerleştirme işareti olmuştu. Hükümet ‘çözüm yasası’ çıkarmıştı. Dikkatle incelediğimizde gördüğümüz şey, hükümete çözüm için mecburiyet yükleyen bir yasa yoktu fakat hükümet görevlilerini herhangi bir durumda bu süreçteki faaliyetleri dolayısıyla suçlanamaz kılan bir yasa vardı. Fakat bu sürece katılan HDP’lilerin, Kürtlerin yani sürecin Kürt tarafını hiçbir şekilde koruma altına almıyordu. Ben şahsen bu yasayı ‘bir şey olacak ve bize olacak’ diye okudum. Bunun ne olduğunu tabii ki o zaman bilemezdim, 15 Temmuz’un bu şekilde cereyan edemeyeceğini tabii ki kolayca öngöremeyebilirdi, ama sonuçta çözüm sürecinin doruğuna varıldığında tıkanma emareleri vardı. Nitekim Öcalan da bu konuda her zaman olduğu gibi herkesten daha uzağı görerek ‘eğer bu süreç aksayacak olursa hem çok büyük bir çatışma doğacak hem de Türkiye çok uzun süreliğine geriye gidecek’ diye uyarılarını kaydetti.

'SÜREÇ YASAK VE TEHDİTLERLE BİRLİKTE YÜRÜYORDU'

Bunca yıldan sonra düşünerek söylersem: hakiki olarak Türklerin ve Kürtlerin birlikte yaşaması için yeni bir düzen, böyle bir çözüm sürecinin hükümetin ve devletin gönlünde ve aklında hiçbir zaman zaten başlamadığını söyleyebilirim. Kürt tarafı, özellikle Öcalan ve HDP buraya çok büyük manevi ve siyasi yatırım yapmasına rağmen bize eşlik edilmedi. O yüzden çözüm sürecinin bu manada gerçekte başlamadığını söylemek lazım. Tabii ki bazı adımlar atılacaktı, bunlar gerekiyordu, fakat hükümet hiçbir zaman gerçek bir müzakere süreci oluşması için gerekenlerin hiçbirini yapmayınca, çözüm sürecinin tıkandığından söz etmek de zor. Çünkü meseleyi hiçbir zaman parlamentoya taşımak için çaba göstermedi. Bu müzakereye katılacak olan Kürtlerin kendilerini özgürce ifadesinin önünü hiçbir zaman açmadı.

Süreç, yasak ve tehditlerle birlikte yürüdü. Çatışmasızlık bir süreden sonra ilga oldu ve kalekol yapımları, güvenlik barajları yapımları başladı ve nitekim iş tersine döndükten sonra Davutoğlu ‘biz 2014 Ekim’inde aslında 12 ilçeyi mercek altına almıştık ve buralarda güvenlik tedbirlerini uygulamaya girişmiştik’ demişti. Bu 12 ilçe sonunda çöktürme harekâtının üzerine çöktüğü ilçelerdi. Yani bir yandan müzakere süreci devam ediyordu, ama öte yandan da bir yıkım hazırlığı, ‘çöktürdüğümüz zaman yapacaklarımız’ listesi ağır ağır hazırlanıyordu.

7 Haziran 2015 seçimlerinin sonuçlarını bir kere daha herkes görmek istedi ve bence kritik aşama 7 Haziran seçimleriydi. Düzen güçleri 7 Haziran’dan şu ibreti aldılar; çözüm süreci Kürtlerin ve kürt siyasetinin özgürleşmesi sadece Kürtlere yarıyor devletin bundan hiçbir kazancı yok. Devleti ‘Türk’ün hâkimiyet sistemi’ olarak kavrıyorlar. Bu ise geniş bir alanı, metropolleri onların mutlak denetiminden çıkarıyordu. Devletle toplum arasında hiçbir bağlantı kalmıyor. AKP silindi 7 Haziran seçimlerinde, haritadan çıktı.”