16 Eylül'de Kobani'den Türkiye'ye gelen 8 yaşındaki Mahmut, şimdi pamuk tarlalarından çalışıyor. Bir gözü ise sürekli Kobani'de. Her bomba düştüğünde babasına soruyor: "Yabo ma qey dibistana min hildiweşînin?" Yani "Baba benim okulumu mu yıkıyorlar?"

Kobanili 8 yaşındaki Mahmut ile ailesinin hikayesini Radikal'den Serdar Korucu anlattı. İşte Korucu'nun "Baba benim okulumu mu yıkıyorlar?" başlıklı haberi:

Mahmut 8 yaşında. Kobani'de doğdu. Hayatı ise 16 Eylül günü değişti. Tıpkı diğer Kobanililer gibi...

Mahmut ailesiyle birlikte şimdi Urfa’nın Bozova ilçesinde yaşıyor. Türkiye’nin gündemine sadece ölümleriyle gelen tarım işçilerinden biri olarak çalışıyor. Küçük elleri tarladan pamuk topluyor. Aklıysa doğduğu topraklarda.

16 EYLÜL'DE TÜRKİYE'YE SIĞINDILAR

Babası alıyor önce sözü. Biraz çekingen. İlk olarak konuşmakta tereddüt ediyor. İsmini vermiyor, fotoğrafını çektirmiyor. Nedeni ise görünür olmak istememeleri. Kendini “İslam Devleti” olarak duyurup hilafet ilan eden IŞİD'in 16 Eylül’deki kuşatmasının ardından kaçmışlar Türkiye’ye. Ancak kayıt olmamışlar. Çünkü kayıt olurlarsa kampa alınacaklarından korkmuşlar.

Akrabalardan oluşan 16 kişilik geniş ailelerinde sadece bir kişi kampta. Büyük dayıları 25 gün önce sınırı geçtikten sonra fenalaşmış. Böbrek yetmezliği nedeniyle Kobani’de de zorluk çeken akrabalarını Suruç’taki kampa yerleştirmek zorunda kalmışlar. Ancak kendileri için bu olasılığı düşünmüyorlar. Tek istekleri IŞİD’in bölgeden çekilmesi, eski günlerdeki gibi barışın gelmesi.

AİLE PAMUK TARLALARINDAN ÇALIŞIYOR

Aile bugün hayata tutunmak için bir pamuk tarlasında çalışıyor. Zaten Kobani’de de işleri bu olduğu için bölgede tercih ediliyorlar aslında. Bir zamanlar kendi tarlasının mahsulünü toplayan ve refah içinde yaşayan aile savaşın ardından işçi olmuş. Fakat umutlu olmaya çalışıyorlar. Tarlanın sahibineyse minnettarlar, topladıkları ürünün bir bölümünü kendilerine bıraktığı için…

Sadece onlar değil, Kobanili pek çok aile bölgedeki pamuk tarlalarında işçi olarak tercih ediliyor. Kobanililer pamuk tarlalarıyla Türkiye’de ilk kez karşılaşsalar da ailelerin tarım işçiliğinde deneyimli ve titiz olmaları, zor durumda oldukları için daha az ücrete çalışmaları, onları en önemli emek gücü haline getiriyor. Çocuklar da fazladan yevmiye alabilmek için büyükleriyle birlikte tarlalarda çalışıyor, çalışmak zorunda kalıyor. 8 yaşındaki Mahmut gibi.

Mahmut’un ailesi IŞİD’in yaklaştığını görüp ilk anda Kobani’yi terk edenlerden değil. Önce direnmişler atalarının topraklarında kalmak için. Ancak ilk olarak tarlaları yanmış. Ardından bombalar sıklaşınca aile toplayabildikleri eşyalarını yanlarına alıp yola düşmüş. Bu sırada evlerinin yandığını da görmüşler. Mahmut’un unutamadığı ansa evinin değil, okulunun yerle bir olduğuna şahit olmasıymış.

OKUL ONUN GERÇEK DÜNYASI

Babası Mahmut’un okul hayatını ne kadar sevdiğini anlatıyor uzun uzun. Mahmut da önce utangaç olsa da konu eğitim olunca bölüyor sessizliğini. İlk olarak “Merhaba” deyip nasıl olduğumuzu İngilizce soruyor, kırık aksanıyla “Hello! How are you?” diyor. Esad yönetiminin müfredatında Arapça ve İngilizce öğrendiği için az da olsa yabancı dil bilgisini kanıtlıyor. Kendisine “Nasılsın?” diye sorulduğundaysa başlıyor Kürtçe konuşmaya, “Okuluma giderken daha iyiydim” diye yanıt veriyor. Ağabeyleri yazları kaportacının yanında çalışırken kendisinin sadece derslerine odaklandığını söylüyor, hedefi şimdiden belli: “Benim tek isteğim var: Okumak. Okulumdan hiç ayrılmak istemiyorum. Bu nedenle büyüyünce öğretmen olacağım”

Tarladan çıktıkları anda Mahmut televizyon izlemek istiyor. Onlar için en büyük lüks bu. Gittikleri her yerde, buldukları ilk ekrana kilitleniyor küçük yüzü. Haberler başladığında babası uzaklaştırmak istiyor ancak o kalmakta ısrar ediyor. Ve yine ilk haber olarak Kobani’yi yani bir zamanlar yaşadığı yerin bombalandığını gördüğündeyse Mahmut babasına dönüyor. Okulunun yandığı gerçeğini atlatamadığı her halinden belli, gözlerinden yaş, anadilinde tek cümle dökülüyor ağzından: “Yabo ma qey dibistana min hildiweşînin?” yani “Baba benim okulumu mu yıkıyorlar?”

Fotoğraflar: Servet Dilber / Hayata Destek Derneği 2014.