Gazeteci-yazar ve siyaset bilimci Kemal Can, yeni tip koronavirüs (Covid-19) pandemisi öncesini ve sonrasında yaşananları değerlendirdi.

Türkiye'nin uzun bir süreden beri 'başka' bir normalin içinde olduğunu söyleyen Can, yaşanan süreci, 'İktidarın her türlü anormalliği 'yeni normal' olarak kabul ettirdiği bir süreç' olarak tanımladı.

Can, “Türkiye epey uzun bir süredir “başka” bir normalin içinde. Dolayısıyla önceden zaman zaman gündemle gelen 'normalleşme' beklentisini, artık pek kimse kullanmıyor. İktidarın her türlü anormalliği 'yeni normal' olarak kabul ettirmesi sürecini yaşıyoruz. Bu gerilimli stratejisi, dönemsel özelliği olmayan süreklileşmiş bir hal almış durumda. İktidar buna bir savunma stratejisi olarak başvurduğu için, bunun kolay kolay değişmesi bana mümkün görünmüyor. İktidar gerilimi, kutuplaştırmayı, sertleşmeyi bir kalkan olarak kullanıyor” ifadelerini kullandı.

Mezopotamya Ajansı’na değerlendirmelerde bulunan gazeteci Kemal Can’ın açıklamaları şöyle:

'GERİLİM BAZI KESİMLERLE SINIRLI KALMAYIP YAYILACAK'

"Türkiye epey uzun bir süredir “başka” bir normalin içinde. Dolayısıyla önceden zaman zaman gündemle gelen 'normalleşme' beklentisini, artık pek kimse kullanmıyor. İktidarın her türlü anormalliği 'yeni normal' olarak kabul ettirmesi sürecini yaşıyoruz. Bu gerilimli stratejisi, dönemsel özelliği olmayan süreklileşmiş bir hal almış durumda. İktidar buna bir savunma stratejisi olarak başvurduğu için, bunun kolay kolay değişmesi bana mümkün görünmüyor.

İktidar gerilimi, kutuplaştırmayı, sertleşmeyi bir kalkan olarak kullanıyor. Yüksek savunma duvarlarına duyduğu ihtiyaç azalmadığı, aksine arttığı için ve gelmekte olan konjonktürün de daha çetin şartlar yaratacağı düşünülürse 'gevşeme', 'yumuşama' anlamında bir 'normalleşme' beklemiyorum. Aksine gerilimin sadece seçilmiş bazı kesimlerle sınırlı kalmayıp biraz daha yayılacağı anlaşılıyor. Her tür kurum ve kavram gerilimin içine çekilecek bence. Barolar etrafındaki tartışma, İstanbul Sözleşmesi karşıtı hareketlenme gibi işaretler bunu söylüyor."

'İKTİDAR SORUNLARI VE GERİLİMLERİ UNUTTURMAK YERİNE DAHA DA YÜKSELTMEK İSTEDİ'

Pandemiyle birlikte ikinci plana atılan ekonomik kriz, iç ve dış siyaset, adalet, demokrasi ve yargı bağımsızlığı gibi yapısal sorunları da değerlendiren gazeteci Kemal Can, iktidarın sorunları veya gerilimli konuları unutturmak yerine, yeniden tazelemek ve kendi kontrolünde daha yükseltmek istediğini ifade ediyor:

"Başlangıçta kamuoyunun doğal tepkisi öncelikli olan salgın endişesine odaklanmak şeklindeydi. İktidar, başlangıçta bu endişeyi de fazla büyütmek istemedi. Bir süreliğine diğer başlıklar kendiliğinden geri plana itilmiş gibi oldu. Fakat iktidarın siyasi gerilimi çok arka plana atmak istemediğini kısa sürede görmüş olduk. Korona ile ilgili zirvenin ardından yapılan açıklamada bile, muhalefet partilerine dönük sert ifadelere yer verildiğine tanık olduk.

Muhalefetin elindeki belediyelerin etkili yardımlar yapmasının önü kesilmeye çalışıldı. Diyanet İşleri Başkanı’nın Cuma hutbesiyle LGBTİ+ bireyler hedef alındı, daha önemlisi bu dini referanslara dayandırılarak ve devletin en tepesinden açık destek alınarak yapıldı. Yine salgın gerekçesiyle yeniden gündeme alınan infaz düzenlemesi açık adaletsizliklerle yürürlüğe girdi.

Meslek örgütlerine, barolara, medyaya dönük suçlayıcı ifadelerin yanı sıra, bariz bazı yasaklar ve cezalar gündeme geldi. Ekonomik kriz konusunda da, sorunun konuşulmasını bile bozgunculuk sayan adımlar atıldı. Bütün bunlar Türkiye’nin zaten yaşamakta olduğu sorunları daha açık biçimde ortaya çıkarttı. İktidarın, sorunların kaynağı olan tercihlerini değiştirme niyeti olmadığı gibi, daha fazla göze sokmak istediği anlaşıldı. Bence iktidar sorunları veya gerilimli konuları unutturmak yerine yeniden tazelemek ve kendi kontrolünde daha yükseltmek istedi. "

'LİNÇ KAMPANYALARI, TROLLERİN ELİNDEN ÇIKIP RESMİ SÖZCÜLERİN FAALİYETİ HALİNE GELDİ'

Kriz döneminde, başta kayyım atamaları gibi uygulamalarla iktidarın muhalefete yönelik politikalarına kaldığı yerden devam etmesini yorumlayan Kemal Can, medya ve sosyal-medya kampanyaları aracılığıyla yürütülen siyasi linç kampanyalarının, trollerin elinden çıkıp resmi sözcülerin faaliyeti haline geldiğini belirterek, çok erken bir aşamada fazla kontrolsüz bir gerilim tırmanışı olduğu uyarısında bulundu:

"Tüm dünyayla birlikte yaşanan ve gerçekten çok sarsıcı sonuçları olabilecek bir krizin içinde muhalefetle uğraşmaya vakit ayırabilmek sahiden zordu. Ancak iktidar bu konuda hız kesmediği gibi, dozu artırmayı da başardı. Bir taraftan kayyım hamleleri devam etti, diğer taraftan yerel yönetimlerin yardım kampanyaları engellendi. Mülki idare amirlerinin iktidar ve muhalefet partileri arasında yaptıkları ayrıma ek olarak, iktidarın teşkilat yöneticileriyle toplantılar yaptığına da tanık olduk. İktidar kendi dışındaki bütün siyasi faaliyetleri, hatta hizmet alanlarını bile muhalefete kapatmaya çalıştı. Birlik-beraberlik iddiası söz düzeyinde bile fazla uzun ömürlü olmadı. İktidarın geçmişte kullandığı kutuplaştırıcı dil çok daha yüksek perdeden hakim oldu. Medya ve sosyal-medya kampanyaları aracılığıyla yürütülen siyasi linç kampanyaları, trollerin elinden çıkıp resmi sözcülerin faaliyeti haline geldi. Çok erken bir aşamada fazla kontrolsüz bir gerilim tırmanışı olduğunu söyleyebilirim."

'MERAL AKŞENER HDP'Yİ ÖTEKİLERŞTİRMENİN ALTINI ÇİZMEYE ÇALIŞTI'

İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in, HDP dışındaki partilere memleket sorunlarının çözümü için 'memleket masası' çağrısını değerlendiren Kemal Can, bu hamleleri biraz sonuçsuz ve gündemin gerisinde kalacağı türden olarak tanımlıyor:

"İYİ Parti bir süredir taktik çıkışlarla kendisini gündemde tutma gayreti içinde. Yerel seçim sonrasında yeni parti sözcüsü Yavuz Ağıralioğlu aracılığıyla 'garip' çıkışlar yapmayı denemişti. O çıkışların bazıları 'AKP ile bir zemin mi yoklanıyor' sorularına neden oldu. Yine yerel seçimden sonra iktidarın muhalefet bloğunu çatlatma girişimlerinde HDP'yi merkeze koymasına da -beklendiği gibi- en çok İyi Parti reaksiyon verdi. Son olarak Meral Akşener’in de üst üste HDP’yi ötekileştirmelerinin altını çizmeye çalıştığını görüyoruz. Fakat bu hamleler biraz sonuçsuz ve gündemin gerisinde kalacak türden. Çünkü AKP ve Erdoğan, muhalefeti bozma stratejisini HDP üzerinden, hedefe doğrudan CHP'yi yerleştirerek değiştiriyor gibi görünüyor. Muhalefet bloğunu, olası bir demokrasi ittifakını ve yerel seçimden sonra uç veriyor gibi olan sistem tartışmalarını bastırmak için sadece HDP düşmanlığının yeterli gelmediği, istenen sonucu üretmeye yetmediği anlaşılıyor. Bu tavırla ne HDP seçmeni geriletilebiliyor ne muhalefette beklenenden daha sert bir sarsıntı oluşuyor.

Akşener’in ortak akıl için 'memleket masası' kurma önerisi, daha hemen başından Devlet Bahçeli tarafından çok sert ifadelerle reddedildi. Zaten mevcut atmosferde sonuç alıcı bir çıkış gibi durmuyordu. Muhalefetin belediye başkanlarını bile muhatap almayan, sabah akşam suçlama ve hakaretler yönelten bir iktidarla oturulacak masada ne konuşulacağı çok belirsiz. Eğer iktidarın uzlaşmazlığını göstermek için atılmış bir adımsa, bunun görünür olması için zaten özel bir çabaya ihtiyaç yok, iktidar sözcüleri bu işi fazlasıyla yapıyor. Muhalefet partilerinin taktik hamleler veya kriz koşullarının getireceği fırsatlarla varabilecekleri bir yer olduğunu düşünmüyorum. Siyasete yeniden kavramsal bir içerik kazandırmadan sonuç almak çok zor."

'BU İKTİDARIN 2023'E KADAR SÜRMESİ PEK MÜMKÜN DEĞİL'

Erken seçimin her zaman ihtimal dahilinde olduğunu belirten gazeteci Kemal Can, bu iktidarın 2023'e kadar sürmesinin pek mümkün olmadığını düşündüğünü belirtiyor ancak acil veya baskın bir yerel seçim beklemiyor.

"Birincisi kendisini buna zorlayan kimse yok. Erken seçim için bastıran, güven tazelemesi için sıkıştıran muhalefet veya herhangi bir baskı grubunun etkisinden bahsedemeyiz. İkincisi, bir kampanyayı taşıyacak, seçim ekonomisini mümkün kılacak, gelecek için vaatler kurabilecek şartlar mevcut değil. Ayrıca iktidarın yaşadığı yönetememe krizi, sandıktan sağlayacağı sonuçla telafi edilebilecek bir sorun değil. Peki, nereden çıkıyor bu erken seçim tartışmaları? Galiba bunun en önemli işareti olarak siyaset dilindeki sertleşme gösteriliyor. Muhalefete dönük saldırgan dil, suçlamalar, tansiyonu yükseltme gayreti, medyaya baskıların artması seçime hazırlık olarak yorumlanıyor. Ancak ben bunların seçime hazırlıktan daha çok mevcut durumu sürdürmek için kullanılan bir enstrüman olduğu kanaatindeyim. Yani yeni bir durum yaratmak için değil olanı devam ettirmek için böyle davranıldığını düşünüyorum. Diğer bir argüman, ekonomik olarak gelmekte olan zor koşulların öncesinde –işler daha kötü olmadan- iktidarın seçimi atlatmak isteyeceği fikri. Ancak gelecek sert koşullar seçimi atlatarak kurtulmanın kolay olmadığı bir tablo gösteriyor. Erdoğan bir seçilme hakkını harcayıp kazansa bile, gelecek sert koşullar içinde yine 2023’e kadar sorunsuz bir iktidar dönemi sağlayamayabilir."

Kaynak: Mezopotamya Ajansı