20'si tutuklu 46 Kürt gazetecinin yargılandığı "KCK basın komitesi" davasının 8'inci duruşmasının 3'üncü oturumu İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi'nde davada tutuksuz olarak yargılanan gazetecilerin savunmaları ile devam etti. Duruşmanın öğleden sonra görülen oturumunda savunmasına devam eden tutuksuz gazeteci Sultan Güneş Ünsal, KCK operasyonlarının Kürtlere ve muhalif kesimlere karşı yürütülen "akıl almaz" operasyonlar olduğunu belirterek, "Bu operasyonlar ile Türkiye koca bir hapishaneye çevrildi" dedi. "1990’lı yıllarda Kürt medyası sayesinde Kürdistan’da yaşananların öğrenilebildiğine" dikkat çeken gazeteci Ünsal, iddianamede kendisi hakkında sunulan iddialara değindi.

Ünsal iddianamede Mahir Çayan’la telefon görüşmesi yaptığı şeklindeki skandalı şöyle anlattı:

"Örneğin benim Mahir Çayan ile telefon görüşmesi bile yaptığım söyleniyor. Şimdi ben şayet yaşasa idi kendisi ile görüşmekten onur duyacağım Mahir Çayan'ın hayatından kısa bir kesit vermeden önce, bu vesile ile hayatı fiili olarak sonlandığında normal telefonun bile kıt kanaat olduğu Türkiye'de öldükten sonra onunla hem de cep telefonu ile görüşme şerefine ermiş bir kişi olarak tarihe geçeceğimi ama iddia makamı için böyle tarihe geçmenin pek iftihar edilecek bir durum olmadığını söylemeden geçemedim.”

CEYLAN ÖNKOL VE AYDIN ERDEM BELEDİYE BAŞKANI OLARAK GÖSTERİLDİ

Yine iddianamede askerin attığı havan mermisi sonucu yaşamını yitiren 8 yaşındaki Ceylan Önkol'un da BDP'li Belediye Başkanı olarak gösterildiğini belirten Ünsal, Önkol'un yaşamını yitirme öyküsünü anlatarak, "İşte sizin BDP'li belediye başkanı diye iddianameye koyduğunuz Ceylan Önkol'un öyküsü böyle. 'Velev ki Ceylan Önkol BDP belediye başkanı olsun, onunla röportaj yapmak nasıl bir suç teşkil edebilir ki' kısmına ise hiç girmiyorum. 'Tüm BDP'li belediye başkanları Kürttür, Kürtler KCK'lidir, dolayısı ile onlarla röportaj yapmak zinhar yasaktır' diyor polis, yargı da hiç sorgulamadan bunu kabul ediyor" dedi.

İddianamede röportaj yaptığı iddia edilen bir diğer BDP Belediye Başkanı olarak gösterilerin ise Diyarbakır’da polis kurşunu ile yaşamını yitiren üniversite öğrencisi Aydın Erdem olduğunu söyleyen Ünsal, "Devlet tarafından öldürülmüş bu insanların faillerinin tespit edilmemesi, delillerin karartılması bile diyemeyeceğimiz ona bile tenezzül edilmeden delillerin dikkate bile alınmadığı bu vakaların karşımıza bir de bu şekilde çıkması trajedisi aslında yargının içinde bulunduğu trajedidir. Bunlar aynı zamanda iddianamelerin ne kadar çalakalem, özensizce yapıldığını gösterirken asıl işaret edilen ise bu davaların siyasi olduğudur" diye konuştu. İddia makamının "devlete sırtını dayamış bir sistemin parçası olarak bu kadar pervasızca" iddianameler düzenlediğini belirten Ünsal, "Peki bu davalar AHİM'e gittiğinde bir hukukçu olarak hiç mi hicap duymayacaklar Avrupalı meslektaşları karşısında. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, bir muhalif olarak, bir sosyalist olarak ben bile hiçbir sorumluluğum olmamasına rağmen Kürt arkadaşlarıma, genel olarak muhaliflere karşı yapılan bunca haksızlığın karşısında utanç duyarken, iddia makamının koltuklarında oturanlar en azından mesleki onur adına olsun utanç duymayacak mı gerçekten çok merak ediyorum" dedi.

MAHKEME'NİN SINIRLAMASINA TEPKİ

Ünsal'ın delil ikamesinin ardından tutuklu DİHA muhabiri Nilgün Yıldız hakkında talepte bulunmak için avukat Şule Recepoğlu söz aldı. Bir akrabasının gözaltına alındığını, dolayısı ile yarın mahkemeye gelemeyeceğini, bu sebeple Yıldız için tahliye talebinde bulunmak istediğini belirten Recepoğlu'na Mahkeme Başkanı Ali Alçık, "Cuma günü talepleri alıyoruz. İsterseniz yazılı olarak verebilirsiniz. Aksi takdirde kabul etmiyoruz" dedi. Bu duruma tepki gösteren Recepoğlu, "Özgürlüğü istemek konusunda bir zaman koyamazsanız. Biz bunu her zaman isteriz" diye konuştu. Mahkeme başkanının sınırlamasına avukatlar, tepki göstererek salonu terk etti.

Ardından duruşmada tutuksuz sanıklardan Enis Yalçın'ın savunmasına geçildi. Basın geçmişinin üniversite okurken başladığını belirten Yalçın, "Ben cemaat evindeyken Kürt kimliğimden dolayı 'sen bize lazım olmazsın' diye gece yarısı dışarı atıldım. O günden sonra kimliğimin farkına varıp Kürt basın kurumlarından olan Özgür Halk ve Demokratik Modernite'de çalıştım" dedi. Kürt basının da çalışmanın kendisi için bir onur olduğunu belirten Yalçın, son olarak kendisi hakkındaki telefon tapelerine ve diğer iddialara cevap vererek beraatını talep etti.

Yalçın'ın savunmasının ardından yapılan delil ikamesi sonrası mahkeme heyeti duruşmaya ara verdi. Duruşma yarın tutuklu gazetecilerin avukatlarının müvekkilleri hakkında yapacakları tahliye taleplerinin sunulması ile devam edecek. (ANF)