Diyarbakır’da 2009 yılında KCK operasyonları sonucu aralarında Demokratik Toplum Kongresi (DTK) eş başkanları Hatip Dicle, Leyla Güven, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Kamuran Yüksek ile tutuklu belediye eş başkanları Fırat Anlı ve Ahmet Türk'ün de bulunduğu 156 Kürt siyasetçi hakkında açılan KCK Ana Davası’nın 67’nci duruşması Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü.

Duruşmaya, başka davadan tutuklu DBP eski PM üyeleri Turan Genç, Pero Dündar, Çimen Işık, Olcay Kanlıbaş ve DBP Diyarbakır İl Yöneticisi Celal Yoldaş ile tutuksuz yargılanan bazı sanıklar katılırken, avukatları da hazır bulundu.

Tutuklu Mardin Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Ahmet Türk’ün sağlık sorunlarından dolayı katılmadığı duruşmayı tutuklu aileleri izledi.

‘KÜRTÇE ENGELLENDİĞİ İÇİN 5 YIL SAVUNMAMIZ ALINMADI’

"Örgüt yöneticiliği" iddiası ile suçlanan DBP PM üyesi Olcay Kanlıbaş, davanın esası hakkındaki Kürtçe savunmasında şöyle dedi:

“2009'da yapılan operasyonun ardından birçok şey söylendi. İddianamenin nasıl hazırlandığı ortadadır. İddianame 2007'de hazırlanmasına rağmen operasyon 2 yıl sonra yapılıyor. Operasyonlar yerel seçimlerin hemen ardından yapılıyor. Bulunduğum siyasi partinin başarısı üzerine intikam alma operasyonlarına dönüşüyor. Legal siyasi faaliyetlerim terör kapsamında ele alınmıştır.

Kürtçe savunma yapmamıza izin verilmediği için savunmamız 5 yıl alınmadı. Hakkımda üç ayrı dosya hazırlanmış. Üç dosyada da örgüt üyeliğinden suçlanıyorum. İnsan bir örgüte kaç defa üye olabilir ki. Yaptığım mücadele insanlık, kadın ve halklar içindir. Mücadelem tekçilik zihniyetine karşıdır. Legal alanda yaptığım çalışmalar yasadışı görülemez. Özgür insandan korkmamak gerekiyor. Özgür insan beraberinde toplumu da özgürleştirir.

İddianame siyasi bir kararla hazırlandı. Ortaya çıktığı gibi polis akademisinde hazırlanan iddianame savcı tarafından değil, Önder Aytaç, Emre Uslu, Sedat Laçiner ve diğerleri tarafından hazırlandı. Bunlar şu an nerede, ya tutuklu ya da firariler. Bundan dolayı bu davanın temeli çökmüştür.

Ergenekon davası düşmesine rağmen biz halen yargılanıyoruz. Yargılandığımız dava hukuki değil bu da gösteriyor ki hukuk bizim için işlemiyor. Bu dava için söz anlamını yitirmiştir. Türkiye'nin içine düştüğü duruma bakın, suçlu ve suçsuz birbirinden ayırt edilemiyor. En fazla cezaevi ve tutuklunun bulunduğu bir ülkede yaşıyoruz.

VEDAT TÜRKALİ'NİN KİTABINI ÖRNEK VERDİ

Hakkımda gizli tanık ifadeleri var. Bu ifadelere baktığımda Vedat Türkali'nin ‘Yalancılar Kahvesi’ kitabını hatırlıyorum. İhtiyaca göre yalancılar kahvesinden iftira atmaları için çağrılan insanlardır. 2005'ten bugüne kadar siyasi parti içerisindeyim ve çalışmalarım halen devam ediyor.

Ben içerde de, dışarıda da olsam insanlık için mücadelemi sürdüreceğim. Duygularım, düşüncelerim hiçbir devleti parçalamaz. Devlet, iktidar Kürtlerin düşüncelerinden korkmamalı. Bizim çalışmalarımız, demokrasiyi güçlendirme çalışmalarıdır."

DÜNDAR: HALKIN MEŞRU SAVUNMA HAKKI VAR

Eski DBP PM Üyesi Pero Dündar ise, şunları ifade etti:

"Üzerime atılan suçlar gerçeği yansıtmıyor. Gerçek olan benim ve halkımın gerçeği inkar ediliyor. Bir diğer gerçeklik benim Kürtlüğüm, kadınlığım ve Aleviliğimdir. Her ne kadar kabul edilmese de ülkede yaşananların tek sebebi iktidar ve devlet politikalarıdır.

Kimse sürekli savaş ortamında yaşamak istemez. Fakat dil, kimlik, vatan üzerinde soykırım saldırıları devam ederse halkın meşru savunma hakkı vardır. Benim verdiğim mücadele Kürt ve Türk halkını savaştan kurtarmak ve demokratik ülkede bir arada yaşamaktır.

Ben farklı düşünüyorum, farklı konuşurum ve farklı yaşarım, erkek egemen sistemini tartışıyor, eleştiriyorum. Kürtler dışında herkes Kürtleri konuşuyor. Fakat Kürtler kendi tarihleri, değerleri üzerine konuştuklarında suç kapsamına alınıyor.

Kürt gerçekliğini sorun yapan zihniyet, ırkçı ve milliyetçi zihniyettir. İllegal gösterilmeye çalışılan siyasi ve sivil toplum örgütlerinde yapılan çalışmalarımız yasalar çerçevesinde yapılmıştır. Çalışmalarımız ülkeyi bölmeye yönelik olsaydı ülke çoktan bölünmüş olacaktı.

Dinlediğim müzik, okuduğum kitap, amcamın gönderdiği mektup ve 20 yıl önce yaşamını yitiren kardeşimin örgüt üyeliğime delil gösterilmiş. Telefon ile konuştuğum arkadaşlarım terörist olarak gösterilmiş ben bunu kabul etmiyorum.

Açıkça yargısız infaz yapılıyor. Bu deliller ile 8 yıldır tutuklu yargılanıyorum. 40 sayfalık iddianame ve 40 klasör ile 20 yıl istenilemez bu hukuka aykırıdır. Siyasi yaklaşımdır. Hukuk temelini ahlak ve vicdandan alır. Kimliğimin, dilimin ve varlığımın yargılanması ahlaki ve vicdani değildir. Dosyaya hukuki yaklaşılsın.”

(Kaynak: ANF)