17 Şubat’ta “Devletin Birliğini ve Ülke Bütünlüğünü Bozmak” gerekçesiyle tutuklanan Kürt siyasetçi ve yazar Mahmut Alınak, Kars Cezaevi’nde kaza geçirdi.

Havalandırmaya çıkan Alınak, buzlu zeminde kayarak kafasını çarptı. Kelepçeli hastaneye gitmeyi reddeden Alınak, bir süre bekletildikten sonra ‘ beyin kanaması’ riskiyle kelepçesiz hastaneye götürüldü.

Polis ve jandarmanın ablukaya aldığı hastaneden muayene edilen Alınak’ın hayati riskinin olmadığı belirtildi.

Yaşadıklarını bir mektupla anlatan Alınak, hasta tutukluların durumuna dikkat çekerek bir çok hasta tutuklunun kelepçe takmayı reddettiği için tedavi olmadığını anımsattı.

Alınak, Hasta tutukluların hastanelere nasıl götürüldüğünü biliyordum. Kelepçelenerek götürülüyorlardı ve doktorlar çoğunlukla kelepçeleri açmadan muayene ediyorlardı.Oysa kelepçe takmak yasal olarak hem zorunlu değildi hem de rencide ediciydi. Siyasi tutuklular hasta haklarına ağır bir saldırı olan bu uygulamayı kabul etmiyor, gittikleri hastanelerden tedavi olmadan geri dönüyorlardı. Pek çok kanser hastası bu yüzden yıllardır tedavi edilmiyordu. Hasta bir tutuklu onca asker ve polis arasından nasıl kaçabilirdi ki?” diye sordu.

Kelepçe takmaktansa ölümü göze aldığını yazan Alınak, “Cezaevi idaresine kelepçeli olarak hastaneye gitmeyeceğimi söyledim. Bu durumu belirten bir dilekçe yazmamı istediler. Dilekçe yazıp sorumluluğu üstüme aldım. Ölürsem bundan kimse sorumlu olmayacaktı. Ölüm şimdi pembe bakışlı bir çocuğun şirin gülümsemesiyle az ötemdeydi. Ben son aylarda hiç olmadığım kadar huzurluydum. Ölümün kan donduran o korkutuculuğu uçup gitmişti” ifadelerini kullandı.

Demokrat Haber’e konuşan Alınak’ın oğlu  ve avukatı Bişar Alınak, babası için kaygılı olduğunu ifade ederek, ”Ailem durumu Ankara’da olduğum için durumu benden sakladı. Mektubu tamamını okuyamadım bile umarım babamın sağlığı iyidir. Babamın yaşadıkları cezaevindeki tüm tutuklu ve hükümlülerin yaşadığı genel bir sorun. İnsanları kelepçeleyerek doktora götürmeye çalışmak insanlık suçudur. Biz şanslı  bile sayılabiliriz çünkü babamdan haber alabiliyoruz. Yalnız şöyle bir gerçeklik var; Türkiye’de binlerce tutuklu ailesi ziyarete gidemiyor, yakınlarına para yatıramıyor. Bazı aileler binlerce kilometre yol kat ediyor yakınlarını görebilmek için. İnsanlara hem maddi hem manevi anlamda zor durumda bırakılıyor.  Hukuk işleticilerinin öncelikle empati duygusunun gelişmesi gerekiyor. Çaresizliğin ne elem ve acı olduğunu öğrenmeleri gerekiyor. Dileğim o dur ki herkes yaşattıklarıyla sınansın” dedi.

Mahmut Alınak’ın Kars Cezaevi’nden gönderdiği mektubunun bir kısmı şöyle:

“Ölmek ya da kelepçe takmak

İnsan tuhaf bir varlıktır. Zamana ve mekana göre, bazen bir serçe gibi ürkek ve mecalsiz, bazen bir kaya gibi sert ve yıkılmaz olur.

Bazen ölümden köşe bucak kaçar, bazen de ölümü mutlu bir yolculuğa çıkacakmış gibi kollarını iki yana açarak karşılar.

Buna Kars Cezaevi’nde geçirdiğim bir kaza sonrasında şahit oldum. Koğuşun havalandırma avlusuna açılan demir kapıyı açıp dışarıya adım atınca beton döşemeyi kaplana cam gibi buzda şiddetli bir kaymayla yere çakıldım.

Başımın sol tarafı betona çarptı. İçimde bir dinamit patladı sanki. Ayağa kalkmak istediysem de kalkamadım. Koğuş arkadaşlarım çığlıklarla koşup beni içeriye aldılar. Bir şeyler yapma telaşıyla çırpınıp duruyorlardı. Avludan avuç avuç kar getirip başıma kompres yaptılar. Gençlerin o candan ilgisini hep özel bir anı olarak taşıyacağım içimde. Başımın sol tarafı kor gibi yanıyordu. Şişmişti.

Gençler “beyin kanaması olabilir” diyerek cezaevi görevlilerine haber verdiler. Daha fazla tedirgin olmasınlar diye “iyiyim” dedim.

Oturduğum sandalyede bir süre dinlendikten sonra görevliler arasında cezaevi doktoruna götürüldüm.

Doktor beyin kanaması şüphesiyle hastaneye sevkime karar verdi. Hasta tutukluların hastanelere nasıl götürüldüğünü biliyordum. Kelepçelenerek götürülüyorlardı ve doktorlar çoğunlukla kelepçeleri açmadan muayene ediyorlardı.

Oysa kelepçe takmak yasal olarak hem zorunlu değildi hem de rencide ediciydi.

 Siyasi tutuklular hasta haklarına ağır bir saldırı olan bu uygulamayı kabul etmiyor, gittikleri hastanelerden tedavi olmadan geri dönüyorlardı.

Pek çok kanser hastası bu yüzden yıllardır tedavi edilmiyordu. Hasta bir tutuklu onca asker ve polis arasından nasıl kaçabilirdi ki?

Cezaevi idaresi hastaneye götürülmem için hazırlanmamı istedi. İşte o kritik anda bir karar vermem gerekiyordu. Ya kelepçe takılmasına rıza gösterecektim ya da beyin kanaması riskini göze alıp kelepçe taktırmayıp hastaneye gitmeyecektim.

İşte o birkaç saniyelik anda ölüm, birlikte mutlu bir yolculuğa çıkacağım sevimli bir arkadaş gibi göründü gözüme. Cezaevi idaresine kelepçeli olarak hastaneye gitmeyeceğimi söyledim. Bu durumu belirten bir dilekçe yazmamı istediler. Dilekçe yazıp sorumluluğu üstüme aldım.

Ölürsem bundan kimse sorumlu olmayacaktı. Ölüm şimdi pembe bakışlı bir çocuğun şirin gülümsemesiyle az ötemdeydi. Ben son aylarda hiç olmadığım kadar huzurluydum. Ölümün kan donduran o korkutuculuğu uçup gitmişti. Bu duyguyla ilk defa karşılaşıyordum. Akşam üzeri kelepçe meselesi insanı bir çözüme kavuşturuldu. Bindirildim ring aracı Kars’ın keskin ayazında hastaneye hızla yol alırken mesai saatinin bitimine dakikalar kalmıştı.

Askerler, kaçmayayım diye bir TEM polisleri ile hastane ve çevresinde tedbir almışlardı. Doktor bizi bekliyordu. Başımın filmi çekildi, hayati bir risk olmadığı görüldü. Özgürlük adasına geri döndüğümüzde güneş dünyaya bereket saçmanın huzuruyla güne veda etmeye hazırlanıyordu”

Selda Manduz/Demokrat Haber/Kars