Ruken Adalı -ANF

İstanbul - Hüsnü Yıldız, 66 gün süren açlığın sonunda Çemişgezek'teki toplu mezarda ulaştığı kardeşini yarın toprağa verecek. İçinde bulunduğu ruh halini, "buruk sevinç" olarak tanımlıyor.

 

Hüsnü Yıldız, 1 Nisan 1997 tarihinde Dersim'in Çemişgezek kırsalında TSK ile PKK militanları arasında çıkan çatışmada yaşamını yitiren gerillalar ile birlikte toplu mezara gömülen kardeşinin cenazesine 15 yıl sonra kavuştu. Cenaze yarın düzenlenecek bir törenle Gazi Mezarlığı'nda sonsuzluğa uğurlanacak.

 

Bugün taşıdığı duyguyu "buruk sevinç" olarak tanımlayan Yıldız, "Üzüntüyü ve sevinci bir arada yaşıyorum. Kardeşim bizim için gerçek anlamda şu anda öldü. O konuda üzüntülüyüz. Sevindirici olan kısmı ise kardeşimin cenazesini alabilmemiz. Direnerek, bedel ödemeyi göze alarak alabilmemiz" diyor.

 

Hüsnü Yıldız, yıllarca akıbetini bilemediği kardeşiyle ilgili ilk bilgiyi 18 Ocak 2011 tarihinde ajansımız ANF'de yayınlanan bir haber ile öğreniyor. O günü şöyle anlatıyor: "18 Ocak 2011 tarihinde kızımı hastaneye götürdüm. Hastaneden çıkıp eve giderken bir telefon geldi, arkadaşlarımdan biri Fırat Haber Ajansı'na bakmamı istedi. Haberde, kardeşim Ali'nin 19 kişi ile birlikte Çemişgezek'te öldürülüp bir toplu mezara gömüldüğü yazıyordu."

 

SÜREÇ 3 ŞUBAT'TA BAŞLADI

Haber üzerine yaşadığı Antalya'dan İstanbul'a gelen Hüsnü Yıldız, ailesi adına 3 Şubat 2011 tarihinde Dersim Çemişgezek Savcılığı'na bir dilekçe vererek, mezarın adli tıp uzmanları, arkeolog, avukat ve ailenin gözetiminde açılarak kendilerine teslim edilmesini istedi. Ayrıca, kardeşi Yıldız'ın ölümünden sorumlu olanların ve aileye ölüm ile bilgi vermeyenlerin yargılanmasını talep etti.

 

Hüsnü Yıldız, "Devlet bu insani ve meşru talebimizi görmedi" dedi ve ekledi: "Daha önce bazı toplu mezarların iş makineleri ile açılmasına tanık olmuştuk. 2011 yılının Mayıs ayında savcı, bize 'mezarları açacağım ama iş makinesi ile' dedi. Biz ise bunu kabul etmedik. Bunun üzerine savcılık dosyayı kapattı."

 

'O CENAZEYİ ORADAN ALMAMIZ GEREKİYORDU'

Dosyanın Malatya, Çemişgezek, Dersim, Elazığ ve Diyarbakır arasında gidip geldiğini ve en sonunda "takipsizlik" kararı verilerek kapatıldığını anlatan Hüsnü Yıldız, sonraki süreç için şunları anlattı: "Hukuk yolları tükenmişti. Ama bir taraftan da cenazemizin olduğu yer belliydi. Aileler biliyordu, konuştuğumuz köylüler anlatıyordu. O cenazeyi oradan almamız gerekiyordu. AİHM'e başvurduk. Ayrıca 10 Haziran 2011 tarihinde de Dersim yeraltı çarşısı üzerinde -belediye binası önünde- TAYAD'lı ailelerin desteği ile süresiz açlık grevine başladım. 46. günde ölüm orucuna çevirdim. 66. günde yapılan kazıda 15 mezarın bulunmasıyla ölüm orucuna son verdim."

 

Hüsnü Yıldız, 11-12 Ağustos günlerinde toplu mezar alanındaki çalışmalara da katıldı. Orada kardeşinin cenazesinin çıkacağını düşünüyordu. Kazı sırasında insan kalıntılarının yanı sıra elbise parçaları da çıktı. Bunlardan biri de şorttu. Hüsnü Yıldız, "Bozulmayan bir şort nasıl yazılır?" diye günlüğüne yazmıştı. O şort Ali'ye aitti.

 

'BU SÜREÇ BİZE ÇOK ŞEY ÖĞRETTİ'

Hüsnü Yıldız, devlete tepkili, "Çok meşru ve insani talebimizi devlet görmedi" diyor. Süreçten öğrendiklerini de şöyle özetliyor: "300'e yakın toplu mezarda bin 500'den fazla insanın gömülü olduğunu öğretti. Bunların birçoğu devlet tarafından bilinmesine rağmen, ailelerine verilmediğini öğretti. Hak elde etmenin, bizim gibi yoksullar için ancak bedel ödeyerek mümkün olduğunu öğrendik."

 

GÜNDEMDE AYHAN EFEOĞLU VAR

Özellikle toplu mezarlar ve gözaltında kayıplar konusunda duyarlılığın süreçle birlikte arttığını belirten Hüsnü Yıldız, eski özel harekat polisi Ayhan Çarkın'ın öldürüldüğünü söylediği Ayhan Efeoğlu'nu hatırlatarak, "Çarkın'a, 'bu insanı nereye gömdün?' diye soru sorulmuyor. Ergenekon davasında, hükümet, sadece kendine dokunan kısmı ile ilgilendi. Ayhan Çarkın'ın biz öldürdük dediği yerde devlet herhangi bir adım atmadı" diye konuşuyor.

 

'ALİ BU MERDİVENLERİ GÖREMEDİ'

Hüsnü Yıldız, süreci Örnekköy'deki evlerinde anlattı. Yıldız ailesi uzun yıllardır, İstanbul'un emekçi semtlerinden biri olan Örnekköy'de oturuyor. Eve gelirken, annesinin yıllardır Ali'nin yolunu gözlediği pencereyi gösterdi, evin merdivenlerini çıkarken "Ali, evin bu mermer merdivenlerini göremedi" dedi. Sokakta dolaşırken, Ali'nin mahalledeki arkadaşlarıyla oturduğu istinat duvarını, duvar yazılamalarını gösterdi. Yazılamalardan birinde "Mürsel Yoldaş ölümsüzdür-DHKC" yazıyordu. Mürsel, Ali Yıldız'ın kod adıymış. Evin duvarlarında, cezaevlerinde çizilmiş ya da işlenmiş Ali'nin resimleri asılıydı. Bir de Ali'nin çizdiği kadın figürlerinden oluşan bir resim.

 

HER EVDEN BİR TANE YETER

Hüsnü Yıldız, kardeşi Ali'yi en son 1996'da gördüğünü söylüyor. "Çalıştığım yere geldi" diyor ancak cümlesinin devamını getiremiyor. Sonradan anlattığından öğrendiğimize göre, son görüşmeleri şöyle geçmiş: "Eve seyrek gelmeye başladığında annem bana, "Oğlum kardeşinle konuş" demişti. Ben de konuştum. Ali de bana, 'Her evden bir tane yeter. Sen akıllı ol, kendine iyi bak' dedi." (ANF)