Mesut Onatlı / Demokrat Haber

Lice’deki şu malum Karakol meselesinde de görüldüğü üzere Kürtlerle Türklerin algısı birbirinden oldukça farklı. Türklerin algısında iç-dış mihraklara karşı halkı savunmak amacıyla kurulmuş yapılardır karakollar. Kürtlerin algısında ise bölgedeki karakollar kendilerine karşı kurulan baskı araçlarıdır.

Bölgede Karakol demek özünde Kürt Sorunu demektir. Karakollar en basit anlamda o bölgede Türk bayrağını dalgalandırma, Kürt bölgeleri sömürülürken buna karşı çıkan Kürtleri durdurma işlevi görürler. O yüzden dağda, karakolların baskısı sonucu dağa çıkmış gerilla ile savaşma; köyde, şehirde ise halkı sindirme amacıyla hareket ederler.

Kürdün algısında karakol JİTEM, yakılan köyler-ormanlar, öldürülen- kaybedilen akrabaları, bahçesinde toplu mezar olan binalar, içlerinde gördükleri işkenceler demek. Bu merkezlerin, herhangi adli bir meseleyi bırakın çözmeyi olayı alevlendirdiğini görmek demek. Köylüye dağa taşa zorla bayrak çizdirmek, “Ne mutlu Türküm diyene” yazdırmak demek. O nedenle de korku demek. “Mustafa Kemal’in askerleriyiz”den, Türk bayrağından korkmak demek, Gezi olaylarına temkinli yaklaşmak demek. Kendi aralarında yaşadıkları herhangi bir sorunda asla ve asla karakola gitmemek demek. Kazara karakola şikayette bulunan birini “onlara da şikayette bulundun ya” diyerekten dışlamak demek. Haliyle askere gitmek istememek, gidince ailecek kara kara düşünmek demek. Askere gidenin değil gitmemeyi başarmış olanın “saygın” görülmesi demek. Kısacası düşman görülerek bastırılmaya çalışılanların artık onları düşman görmesi demek. Sonuçta kimsenin herhangi bir mesele için karakola ve aynı şekilde yargıya gitmemesi demek. O nedenle başka çözüm mercilerine başvurmak demek. Devletin ise “başka savunma ve yargı mı? Bu paralel devlet örgütlenmesidir” diye KCK operasyonları yapması demek.

Görüldüğü üzere hiçbir şey birbirinden bağımsız değil. Lice’de halkın karakola yürüyüşü “esrara” bağlandı ya belirtelim bölgede karakol demek aynı zamanda esrar ticareti yapmak da demek. Bunu ortaya çıkaran örneğin dönemin Özgür Gündem gazetesi muhabirlerinin öldürülmesi demek. İlk duyanlara “daha neler” dedirtebilir ama oralarda yaşayanlar için aleni durumlar bunlar. O karakollar Yüksekova’da, Lice’de ve yapabildikleri her yerde esrar ekicileriyle anlaşmalı. Tıpkı “kaçakçı” denilen sınır ticareti yapanlarla anlaşmalı oldukları gibi. “Yapın, payımız bu kadar” denilir, görmezden gelinir, izin verilir. Tam da esrarın toplanacağı zaman paylarını alırlar. Bazen anlaştıkları paydan daha fazlasını isterler. Esrar ekicileri “ama öyle anlaşmamıştık” dediklerinde ve bunda direttiklerinde operasyon yapılır. Operasyon yapmakla kalınmaz “PKK’nın esrar tarlalarına operasyon” olur adı (üşenmeyin google’da aratın lütfen). Bir de PKK ile bağını kurarlar. Hem PKK kriminalize edilmiş olur hem de esrar ekicileri uyuşturucu yetiştirmiş olmanın yanında bir de “PKK’lı” olarak suçlanmış olur. Bir dahaki ekim için ekicilerin nasıl hareket etmeleri gerektiği belletilmiş olur.

Kürt Meselesi’nin bölgede yarattığı tahribatın bir kısmı bu. Sadece uyuşturucu değil aynı zamanda silah kaçakçılığı da yapılır. Koruculara verilen yasal silahların dışında örneğin Batman’da yasal olmayan yollarla “örtülü ödenek”ten 14 uçak dolusu silah alınır ve Çiller’in emriyle illegal “özel birlikler” kurdurulur (bkz. Dönemin Batman valisi Salih Şarman’ın açıklamaları-Rutin Dışı/Jitem, Kayıp Silahlar ve Harcanan Hayatlar-Pozitif yayınları), Siverek’te Ağar’ın emriyle Bucak Aşiretine illegal yollarla ağır silahlar verilir, satılır. Bunu oralarda yaşayan insanlar ve de Ünal Erkanlar, Çillerler, Ağarlar çok iyi bilir. Savaşta her şey kirlenir. Savaş rantı ortaya çıkar. Kürt Meselesi’nin çözülmesi en çok bu kirliliği yok edeceği için önemlidir. Gelin görün ki tam da böylesi çözüm anlarında savaş rantçıları çözümü engellemeye çalışır. Şimdi devlet yetkilileri bu rantçıları köylüler olarak lanse etmekte, Lice’deki olayı köylülerin esrar meselesi olarak dillendirmekteler. Fakat şurası kesinki esrar ekicileri devlete kafa tutacak güçte değiller. Bunun mümkünatı da yok. Bu duruma direnen, ellerinde savaş karşıtı pankartlarla karakola yürüyen kitle tam da bu kirliliğin sonlanmasını isteyen barış savunucuları. Daha bir hafta önce BDP gençliği Kürt illerinde “devlet eliyle yaygınlaştırılan uyuşturucuya-fuhuşa hayır” yürüyüşleri gerçekleştirdi. Lice’de karakola yürüyen kitle de bu kitle ve karakol bu kişilere ateş edip olayı esrar olayı olarak gösteriyor. Yani karakollar işlerine gelince esrar ekicilerini “PKK’lı”, “uyuşturucuya hayır” diyen BDP-PKK’lileri de “esrarcı” ilan ediyor.

Devletin en üst yetkilileri de karakolların söylemini doğru kabul ediyor. Zamanında kimi karakol üst komutanları kimi bölgelerde dilediklerince at koşturdukları için o bölgelere hem kendileri hem de halk kimi isimler vermişti. Şırnak Cumhuriyeti, Yüksekova Cumhuriyeti gibi. Peki bu duruma ne denilecek. Ne Cumhuriyetidir bu? Rantın en büyüğünü o karakollardaki kimi askeri yetkililerin yediğini bilmiyor mu devlet? Yoksa kendisi de mi bu ranta ortak? Kanımca oralarda kimi devlet kurumlarının maddi rantının yanında devlet genel olarak bu durumdan siyasi rant elde etmeyi arzuluyor. Devlet tam da PKK çekilmişken harıl harıl karakol inşa ediyor. Var olanları onarıyor. Kürt Sorunu’nda adım atmayı düşünmüyor. Adım atmadığında da sorunun bitebileceğine de haliyle inanmıyor. Sadece PKK çekilmişken zaman kazanmak istiyor. O nedenle ilerisi için hazırlık yapıyor. Halk “barış diyorsun karakol yapıyorsun, ne iş?” deyince de durumu çarpıtıyor, “tepki verenler esrarcılardır” diyor. Bahsini ettiği süreci biraz daha devam ettirtmenin, bu şekilde daha çok zaman kazanmanın, daha çok karakol yapmanın hesabını yapıyor.

Süreçle ilgili adım atmayacağını da söylüyor: “Anadilde eğitim düşünmüyoruz”, “barajı çalışarak geçsinler…” Buna yönelik BDP “hükümet adım at” diye sokağa çıkınca da hükümet hem eylemlere izin vermiyor hem de “böyle yapılırsa süreç sıkıntıya girer, halkı sokağa davet etmek ne demek” diye Kürt hareketine şantaj yapıyor. Düşünün adım atılmıyor, Kürtler “adım at” deyince de “ama adım at derseniz adım atmam bak” deniliyor. Bir garip çözüm denklemi. Çöz çözebilirsen. Kürdün payına yine kara-kollar, kanlı eller düşecek anlaşılan.

Oysaki Kürt Sorunu’nu çözmek demek daha fazla karakol yapmak değil, her şeyden önce bahsini ettiğimiz kirli ilişkiler ağına bulaşmış karakol ve yetkililerini deşifre etmek ve yargılamak demek. Ergenekon aysberginin görünmeyen ve herkesçe bilinen büyük kısmı Fırat’ın doğusunda. Buna dokunulmayarak Kürt Sorunu nasıl çözülecek? Deşifre olmuş karakolları onarıp kale haline dönüştürerek mi yapılacak bu? Buna hayır diyen insanları kurşunlayarak mı?