İbrahim Yaylalı / Demokrat Haber Roboski

Roboski Katliamının 60. Haftasındaki Perşembe değerlendirmesinde Roboski’de yakınlarının mezarları başında biraraya gelenler, yıllardır 12 Eylül cuntasının kaybettiği oğlunun akıbetini soran, kayıp yakınlarının simge ismi haline gelen Berfo Ana’yı andı.

“Cumartesi anneleri ve Berfo ana mücadelemizin moral değerleridir. Belki kaybedilen çocuğunun mezarını bulamadı fakat bize yılmadan mücadele etmenin nasıl olacağını gösterdi” diyen Roboskililer adına Hikmet Alma, “Bu manada taşıdığı bayrağı bize devretmiştir, sana söz veriyoruz Berfo Ana, mutlaka bu katiller yargı önüne çıkıp, tek tek yaptıklarının hesabını verecekler” dedi.

Bu haftaki Perşembe değerlendirmesini insan hakları savunucusu ve barış aktivisti İbrahim Yaylalı okudu.

“Roboski halkının dostu olan ben, aynı zamanda bir Karadenizliyim. HDK heyetine Karadeniz’de gerçekleşen saldırı üzerine bugün bir iki bir şey söylemek istiyorum” diyen İbrahim Yaylalı şöyle devam etti:

Hükümet her seferinde barıştan söz ediyor, bu yolda zehir bile içerim diyor ve sonrasında ne yapıyor biliyoruz. Türk ve Sünni olmayan her şeye küfür ediyor, sonra da Kürt halkına ve iradesine karşı girişilen saldırılar ve linç girişimleri olduğunda, bugün olduğu gibi topu başkasına atıyor.

Hükümetin ve mecliste bulunan muhalif partilerin öncelikle kullanılan bu savaş dilini terk etmeleri gerektiğini düşünüyorum. Kullanılan bu dille, bu coğrafyaya barışın gelmeyeceğini düşünüyorum.

Karadeniz’de bu provokasyonu yapanlarla, Roboski ve Paris’te katliam yapan anlayış aynı benzer yaklaşımların sahipleri. Bu provokasyonun içerisinde yer alan çevreleri kınıyorum.

Karadenizli hemşerilerime buradan seslenmek istiyorum. Sakın ola binlerce yıldır sömürgelik ilişkisi içerisinde tutulmaya çalışılmış bir mazlum halka karşı, sizi provoke etmeye çalışanların oyununa gelmeyin. Sizi bu provokatörler sadece Kürt halkına karşı sopa diye hatırlıyorlar, onun dışında mazlum Kürt halkından hiç bir farkınız var mı?

Bu provokasyon aynı zamanda Karadeniz halkına karşı da yapılmıştır. Kardeş Kürt halkıyla ve diğer halklarla yan yana durması, bu tür provokasyonlarla önlene gelmiştir.

“KARADENİZ KİMSENİN SİLAHINA MERMİ OLMAYACAK”

Bu oyun sadece halkların kardeşliğini sabote etmek isteyenlerin işine gelir. Karadeniz kendisini bu sürecin dışına çıkarabilmeli ve diğer kültür ve halklarla buluşabilmelidir. Daha önce üzerine oynanan birçok oyunu er geç fark etmiş olan Karadeniz, bu oyunun da farkına varacaktır. Karadeniz kimsenin silahına mermi olmayacaktır.

Karadeniz, suyunun, fındığının, tütününün üzerinde oynanan oyunu fark ettiği gibi, kendi insanının üzerinde oynanan oyunu da en kısa sürede fark edecek ve savaş baronlarının faşizm zehiriyle, nefret zehiriyle kendisini zehirlemesine geçit vermeyecektir.

Bu hafta ki değerlendirmemize dönersek, Biz Roboski’li aileler olarak, başından itibaren sürekli, devletin ve tüm kurumlarının, katliamı açığa çıkarmak, aydınlatmak ve faillerin yargılanması için uğraş veren bizler ve Roboski dostlarıyla uğraşmak yerine, tüm devlet imkânlarının bir an önce failleri açığa çıkarmak için kullanılması gerektiğini ifade ettik.

Devlet bu anlamdaki ifadelerimizi sürekli sumen altı etti. Boğaziçi üniversitesinden yedi öğrenci hem baş sağlığı dilemek, hem de bizlere desteklerini sunmak için yanımıza geldiler. Ziyaretleri bittiğinde ve geri dönüş yolunda, Şırnak polis noktasında durduruldular. Polis “Sizler neden asker cenazelerine gitmiyorsunuz, bunlar sizin bildiğiniz gibi insan değiller, bunlar kaçakçılıkla geçinen teröristtir“ dedi. Bir süre bu şekilde katliama dönük anti propaganda yaptıktan sonra öğrencilerin gitmelerine izin verildi.

Bir kere daha bu durumu kamuoyu ile paylaşıyoruz. Bu yaklaşım katliamı çözme yaklaşımı değildir. Bu yaklaşım düşman hukuku ile işletilen bir sürecin dilidir. Başından itibaren burayı, katliamı tecrit altında tutmaya çabalamak hiçbir şeyi çözmez dedik. Hangi zamana kadar burayı saklayabileceğinizi düşünüyorsunuz?

Buyurun size samimiyet testi. O gün bizi ziyarete gelen öğrencileri taciz eden memurlara ne gibi işlem yapacaksınız merakla bekliyoruz.

Biz Roboski aileleri olarak, buradan tüm kamuoyuna bir çağrıda bulunmak istiyoruz. Devlet kolluk kuvvetleri (asker-polis) ile bizi ve katliamı tecrit altına almaya çalışarak bizi ve katliamı görünmez kılmak istiyorlar.

TECRİDİ KIRMA ÇAĞRISI

Bu haftadan sonra bu tecridi kırmak için tüm duyarlı aydın, yazar, sanatçıları, bizim her perşembe yaptığımız değerlendirmelerimize destek olmaları için yanımıza buraya çağırıyoruz.

Hiçbir tecrit uygulaması, bizim burada yaşadığımız katliamı açığa çıkarmamıza engel olamayacaktır.”

İLK KAÇAĞIMDI, SONUM OLDU!

Yaylalı’dan sonra söz alan Newroz Encü katliamda yaşamını yitiren kardeşi Selam Encü adına hazırlanan mektubu okudu:

Ben Selam Encü'yüm;

Annemin göz bebeği, evin ilk çocuğuydum...

"Roboskî'de hamuru acı ile yoğrulmamış hikâye yoktur" demişti ya Yüksel, doğrudur. Fakat "bizi mutlu kılan şey şartlardan çok, ruhumuzdur" demiş Voltaire; acı ile yoğrulmuş ama mutluyduk...

İçine kapanık sayılırdım, utangaçtım...

Bir kız sevdiğimi en yakın dostum Ferhat'a bile söyleyememiştim. Allah'tan o dalıp dalıp gidişlerimi fark etmişti de kaynayan içimi dökecek bir gönül bulmuştum...

İki yıllık inşaat bölümünü bitirmiş, inşaat mühendisliğine geçiş için sınava hazırlanıyordum. Sınava giriş parası istediğimde babam “biraz bekle”memi söylemişti; bu söz yokluğun diğer adıdır Roboskî'de ve bu sözü duyan her evlat gibi ben de babama kaçağa gitmem için müsaade etmesini söyledim. Daha önce hiç kaçağa gitmemiştim, babam direndi, göndermek istemedi. Çok ısrar edince çaresiz kaldı...

Yoldayken 40 lira için beni bu karda kışta kıyamette, kelle koltukta bu sefere çıkaran düzene her nefesimde lanet ettim. Bu ilk kaçağımdı, sonum oldu!

Göğün gündüz gibi aydınlanması ile bir araya toplandık. Kaçakçı olduğumuzun işaretiymiş bu, asker bilirmiş... Bilirmiş de tepemize kıyamet gibi yağan ateş gülleleri neydi?

Ciğerime kadar yaktı bomba, göğsüm paramparça savruldu kayalıklara. Kimseye duyuramadım sesimi, sükûtumun çığlıkları arşa değmekteydi oysa...

Annem haber almış. Etrafın ateşe verildiğini söylemişler. Kimse 'oğlun yandı!' diyememiş, nasıl desinler ki! Yağmur-çamur dememiş, ilikleri üşüten soğukta onca yolu koşarak gelmiş, Roboskî'nin diğer anneleri gibi...

Bizden geriye kalan parçalar toplanıp katırlara yüklenirken, kadınlar üşümesin diye yakılan ateşe iki kere atmış kendini annem, zor tutmuşlar...

Paramparça olmuş ve yanmış bir sürü ceset içinde oğlunu aramış, ona en kısasını göstermişler, 'oğlum uzun boyludur' demiş, 'beni öperken hep eğilirdi' demiş. Beni ayaklarımdan tanımış annem, arza basan bütün ayakları sıralasanız benim ayaklarımı bulabilir aralarından...

Ölmüş bir evladın yüzünü görememek nasıl büyük bir acıdır bilir misiniz? Ben annemden bilirim...

"Kekê Can"ım Ferhat'la beş aydır görüşmüyorduk, çok özlemiştim onu, helalleşemeden ayrıldık...

Sevdiğime, "yağmur damlacığıma" söyleyin; melekler getirene dek cennette onu bekleyeceğim...

Ben Selam Encü'yüm, mühendis olacaktım. 23'üncü yaşıma giremedim, bir bahar daha göreydim ne olurdu?!

...

Belki kızacaksınız ama bir çift sözüm var;

Eğer beni öldüren bombalar adalet'i de öldürmediyse,

Adalet talep ediyorum...

Herkesin hakkı değil mi adalet?

Yoksa

O kocaman, pahalı bombalarını beni öldürmekte harcadığı için devletten özür dilemeli, hedefi şaşırmayıp beni öldürdüğü için Genelkurmay'a teşekkür mü etmeliyim!?