ABD Başkanı Donald Trump’ın eski Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, Türkiye ile ABD arasında yaşanan bazı önemli gelişme ve tartışmanın perde arkasını, Halkbank’ın ABD’nin İran’a uyguladığı yaptırımları delmekle yargılandığı davayı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Trump ilişkisine ilişkin açıklamalarda bulundu.

Bolton, Halkbank’ın ABD’nin İran’a uyguladığı yaptırımları delmekle yargılandığı davada Erdoğan’ın Trump’tan bankaya “özel muamele” uygulanmasını istediğini savunduç

Bolton’a göre, Trump da Adalet Bakanı Bill Barr’a “davayla ilgilenmesini” söylerken, danışmanları ise Trump’ın Halkbank davasıyla ilgili girişimlerine anlam veremedi.

Bolton, 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin arkasında olduğu gerekçesiyle Türkiye'nin 1999’dan beri yaşadığı ABD’den istediği Fethullah Gülen’in iade edilmemesinde “Trump’ın bir rol oynamadığını, kararları genellikle Adalet Bakanlığı’nın verdiğini” söyledi.

Türkiye’nin Rus hava savunma sistemi S-400’leri almasına da değinen Bolton, “Biz, Erdoğan’ın neden Türkiye’yi NATO’dan uzaklaştıracak adımlar atmaya gayret ettiğini anlamadık. Neden Türkiye’nin NATO’yla bağlarını zayıflatıyor, neden Türkiye’yi Rusya’yla yakınlaştıracak bir yola sokuyordu? Bir NATO ülkesinin bu adımlarını anlamlandırmak çok zor” değerlendirmesinde bulundu.

Bolton, T24’ten Metin Kaan Kurtuluş’un sorularını yanıtladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başkan Trump hakkında bir soru ile başlamak istiyorum. İkisinin Trump’ın görev yaptığı sürece sıklıkla temas kurduğunu biliyoruz. Bize biraz Erdoğan ve Trump arasındaki ilişkiden bahsedebilir misiniz? Trump, “Erdoğan’ın onu dinlediğini” söyledi; bunu da biraz açabilir misiniz?

Benim Beyaz Saray’da görev yaptığım 17 ay boyunca nasıl olduğundan bahsedebilirim. Kitabım “The Room Where It Happened”da buna değindim; ben göreve başladığımda Rahip Brunson’ın gözaltında olması sebebiyle ilişkiler iyi bir noktada değildi. Biz onun hiçbir gerekçe olmadan tutuklandığına inanıyorduk. O bir din adamıydı, uzun süredir Türkiye’de görev yapıyordu. Gülen’le bağlantıları olmasıyla suçlanıyordu. Biz bunun mümkün olmadığına ve mümkün olan en erken zamanda serbest bırakılması gerektiğine inanıyorduk. Erdoğan bunu yapmaya yanaşmıyor gibi duruyordu, biz de bu sebeple yaptırımlar uyguladık. Yaptırımların Türk Lirası üzerinde yıkıcı etkileri oldu. Tahmin edebileceğiniz gibi bu dönemde Trump ile Erdoğan arasındaki konuşmalar oldukça keyifsiz geçiyordu. Brunson serbest bırakıldıktan sonra, ki bence bunun Erdoğan’ın kararı olduğu çok açık, ilişkiler toparlanmaya başladı.

Bu noktadan sonra Trump’la Erdoğan’ın yaptığı konuşmalar bence Erdoğan açısından çok iyi gitti, özellikle Suriye konusunda. Erdoğan, ABD ve Koalisyon güçlerinin Suriye’den çekilmesini istedi ve Trump birkaç defa bu fikre katıldığını dile getirdi.

Koalisyon’daki diğer ülkeler ve Trump’ın danışmanları ise bu fikre karşıydı. Trump görüşlerini yeniden şekillendirdi. ABD’de Kürtleri destekleyen birçok kişi ona Kürtlerin IŞİD’in bölgesel ‘halifeliği’nin yenilmesinde oynadığı rolü anlattı. ABD’li seçmenler ona ‘Kürtler, IŞİD’e karşı savaşta bizimle beraberler, onları terk edemeyiz’ dedi, belki de bazıları Kürttü.

Suriye konusunda ilişkiler, Suriye’nin İdlib’e yapacağı bir saldırı ve bunun yaratabileceği yıkım hakkındaki endişeler, 500 bin ila 1 milyon sığınmacının İdlib’den Türkiye’ye hareketlenmesi ihtimali ikili arasındaki konuşmaların ana gündemiydi.

Ancak Erdoğan’ın kendi gündemi de vardı; Halkbank’ın yargılanmasını durdurmak ve bunun gibi çok daha problematik konular. Ancak hızlıca anlatmak gerekirse durum benim görev yaptığım süre zarfında böyleydi.

"ERDOĞAN, HALKBANK İÇİN ÖZEL MUAMELE İSTEDİ; TRUMP, ADALET BAKANI'NDAN KONUYLA İLGİLENMESİNİ TALEP ETTİ"

Kitabınızda Başkan Trump’ın Halkbank davasına müdahale ettiğinden bahsediyorsunuz. Bunun ortaya çıkması durumunda Trump’ın tekrar seçilme şansının zorlaşacağı ve diplomatik açıdan zor durumda kalacağı biliniyordu. Nitekim ortaya çıktı. Sizce neden Trump bu davaya müdahale etmeyi kabul etti? Bunu nasıl gerekçelendirdi?

Erdoğan, Trump’ı Halkbank’a haksızlık yapıldığı konusunda ikna etmiş gibi duruyordu.

İlk olarak bana ve Adalet Bakanlığı’na göre Halkbank, ABD’nin İran’a uyguladığı yaptırımları ciddi şekilde ihlal etti. İkinci olarak ise Halkbank yaptıkları konusunda yalan söyledi; başka bir deyişle dolandırıcılık yaptı. Bu sebeple Halkbank’a dava açılması ve çok ağır cezalar istenmesi son derece uygundu. Bunları yapan bir ABD bankası olsa onlara olabilecek en ağır cezayı verirdik.

Yani Halkbank’a adaletsiz bir muamele yapılmıyordu, Erdoğan yabancı bir bankaya özel muamele yapılmasını istiyordu. Trump’ın neden buna inandığına ve Erdoğan’a bir iyilik yapmak istediğine bence üst düzey danışmanları da anlam veremedi.

Bill Barr yeni Adalet Bakanı olduğunda Trump ondan bu konuyla ilgilenmesini istedi. Bu uzun bir hikâye, fazla detaya girmeyeceğim.

Adalet Bakanlığı yargı sürecine devam etmeye karar verdi. Şu anda bulunduğumuz nokta da bu.

Kitabınızdaki, “Trump sevdiği diktatörleri kayırıyor” ifadesi dünyanın birçok ülkesinde manşet oldu. Bu ifadeyi biraz açabilir misiniz?

Trump ile Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski arasındaki konuşmalara bakalım. Zelenski otoriter bir figür değil, demokratik olarak seçildi. Trump, Ukrayna’nın bir soruşturma başlatarak ABD seçimlerinde kendisine yardımcı olmasını istedi. Bu bir örnek olabilir.

Trump’ın Çin’le ilgili Huawei, ZTE ve diğer konulardaki tutumu da buna bir başka örnek. Trump’ın Putin’le Rusya’nın 2016 ABD seçimlerine müdahalesi üzerine yaptığı görüşmeler de örnek gösterilebilir.

Yani Trump’ın yabancı liderlerle karşılığında hiçbir şey almadan ABD yasalarının uygulanmasından taviz vermeye hazır olduğu birçok görüşme yaptığını görüyoruz.

Bizim sistemimizde başkan, baş yöneticidir. Yani hem suçluların yargılanmasından hem de dış ilişkilerden sorumludur. Hiç şüphe yok ki bu ikisinin bir arada olması bazen çelişkilere yol açıyor; bu başkanın vereceği bir karardır. Ancak sorumlu bir başkan bazen hukukun uygulanması ve dış politika arasında bir seçim yapar. Ancak bu yabancı bir lidere karşılığında bir şey alacağın umuduyla bir şeyler vermek demek değildir.

"BİZ, ERDOĞAN’IN NEDEN TÜRKİYE’Yİ NATO’DAN UZAKLAŞTIRACAK ADIMLAR ATMAYA GAYRET ETTİĞİNİ ANLAMADIK"

Ankara’nın Rus yapımı S-400 savunma sistemlerini almasının ardından Washington’da iki parti de Türkiye’ye yaptırım uygulanması için girişimlerde bulundu. Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine yaptığı operasyon gibi başka durumlarda da yaptırımlar gündeme geldi. Trump bu yaptırımların engellenmesi için girişimlerde bulundu mu?

Evet, uygulanmaması ABD yasalarına açıkça aykırı olsa da Türkiye’ye S-400 alımı nedeniyle yaptırım uygulanmadığını görüyoruz. S-400 NATO hava savunmasına uygun değil, yani ittifaka hiçbir ek katkı sağlamadı. Aksine F-35’leri tehlikeye attı, çünkü uçakların bir Rus savunma sistemine yakın olması görünmezlik teknolojisini tehlikeye atabilirdi. Bu sebeple Türkiye F-35 programından çıkarıldı. Bu durum tüm taraflar için kötü oldu. Bir noktada insanlar Türkiye’ye yaptırım uygulanması için harekete geçti, bu da kötü oldu.

Biz, Erdoğan’ın neden Türkiye’yi NATO’dan uzaklaştıracak adımlar atmaya gayret ettiğini anlamadık. Neden Türkiye’nin NATO’yla bağlarını zayıflatıyor, neden Türkiye’yi Rusya’yla yakınlaştıracak bir yola sokuyordu? Bir NATO ülkesinin bu adımlarını anlamlandırmak çok zor.

Söyleşinin tamamı burada.