Berkcan Zengin / Demokrat Haber

İzmir'de referandum sonuçlarını protesto ettikleri sırada darp edilerek gözaltına alınan 7'si tutuklu 24 kişinin iddianamesi 56 günün sonunda hazırlandı. Savcı belgeselci Kazım Kızıl için 2 yıl 6 aydan, 7 yıla kadar hapis istedi.

Referandum sonuçlarının belli olduğu 16 Nisan gecesi ve 17 Nisan akşamı İzmir'de düzenlenen YSK protestolar esnasında polis saldırısı sonucu gözaltına alınan 17 üniversite öğrencisi 24 kişi hakkında iddianame 56 günün sonunda açıklandı.

İddianamede ki suçlamalardan biri "2911 sayılı toplantı ve  gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet" olup iddianamede, polisin 16-17 Nisan akşamı yaşanan YSK protestosu eylemine "ölçülü ve kademeli" müdahalede bulunduğu belirtilirken, ancak olay gününe ait basın mensupları tarafından çekilen görüntülerde ise polisin sert müdahalede bulunduğu, gözaltına alınanların ise yerlerde sürüklenip darp edilerek gözaltına alındığı görüldü.

Öğrencilerin 17 Nisan günü yapılan eylemde polisin uyarısına aldırış etmeden yürüyüşe geçtiği belirtilirken, kitlenin dağıldığı esnada polisin sert müdahalede bulunduğu da basın mensuplarının çektiği görüntülere yansıdı.

"BU BİR YÜRÜYÜŞ DEĞİLDİR" SLOGANI SUÇ SAYILDI


Ayrıca 21 Nisan gününden beri tutuklu öğrencilerden Emine Akbaba'nın "Polis defol bu sokaklar bizim" şeklinde slogan attığı iddia edilirken, halkın ve basın mensuplarının çektiği görüntülerde ise Akbaba'nın dağılma sırasında polisin dağılın uyarısını protesto etmek amacıyla yalnızca "Bu bir yürüyüş değildir" şeklinde slogan attığı görüldü.

Olay günü orada haber takibi yapan ve olayı kayıda alan gazeteci Kazım Kızıl'ında eyleme katılarak 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet ettiği iddia edildi. Ancak Kızıl'ın haber takibinden başka herhangi bir eylemde bulunmadığı görüntülerde mevcutken, polisin sert müdahalesine maruz kalan Kızıl, gözaltına alındığı sırada ise yalnızca "Ben basınım!" şeklinde konuşmasına rağmen gözaltına alınmıştı.

'BİR GÜN ÖNCE ATTIKLARI SLOGAN SEBEBİYLE' TUTUKLANDILAR

Öğrencilerden Doğan Barış Halidi ve Emine Akbaba'nın ise gözaltına alındıkları 17 Nisan akşamından bir gün önce Bornova'daki eylemde "Hırsız katil Erdoğan" sloganı attıkları nedeniyle "Cumhurbaşkanına hakaret" suçunu işledikleri iddia edildi.

İddianamede yer alan diğer suçlama ise "Cumhurbaşkanına hakaret". Gazeteci Kazım Kızıl'ın twitter hesabında yaptığı paylaşımlar derlenerek cumhurbaşkanına hakaret suçunu işlediği iddia edilirken, Kızıl'ın paylaşımları arasında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın fotoğraflarından hazırlanan ve sosyal medyada bir çok kullanıcı tarafından paylaşılan "caps"ler suç unsuru olarak nitelendirildi.

BÖYLE BİR OLAY YAŞANMADI

İddianamede tutuklu  Hasan Benli'nin emniyette fotoğraf çekimi sırasında camda bulunan Türk bayrağına yöneldiği ve "Bu bayrağın burada ne işi var" diyerek Türk Bayrağını alenen aşağıladığı iddia edildi. Ancak Benli'nin avukatlarından alınan bilgilere göre bu şekilde bir durum hiçbir zaman yaşanmadı. Yine parmak izi alımını reddettiği ve direndiği iddia edilen tutuklu Enise İlin'in de parmak izinin daha önce alındığı öğrenildi.

Dosyada yargılananlar hakkında 1.5 yıldan 7 yıla kadar hapis cezası istenirken, dava 10 Temmuz günü saat: 10.00'da İzmir Adliyesi 33'üncü Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülecek.

Dosyanın avukatlarından KHK ile kapatılan Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi Dinçer Çalım, Toplantı Gösteri Yürüyüşleri Yasası'na tahammül gösterilmemesi bu kişiler hakkında dava açılması Türkiye'de ifade özgürlüğü sınırlarının çok azaldığını ve artık buna tahammül gösterilmediğini ortaya koyduğunu söyledi.

"Bu iddianame ifade özgürlüğüne saldırı niteliğindedir" diyen Çalım, Kazım Kızıl'ın atmış olduğu twitler ifade özgürlüğü kapsamında olan twitler olduğunu kaydetti. Kızıl'ın ve diğer tutukluların eleştiri özgürlüğünü kullandığını söyleyen Çalım, "Twitlerdeki faşizm söyleminin bu yargılamada tutuklu olması nedeniyle aslında ne kadar da haklı olduğunu görüyoruz. Bir kez daha belirtelim 2911 sayılı yasaya muhalefetten ve cumhurbaşkanına hakaret nedeniyle tutuklu yargılanması içler acısı bir durumdur. Savcının benzer olaylara takipsizlik kararı verirken, bu gençlerin cezalandırılmasını istemiş olması nedeniyle şunu anlıyoruz; bu savcı üzerinde baskı kuruldu. Başsavcılık bu dosyayla özel ilgileniyor. Bu dava da bu yüzden açılmış durumdadır. Bu somut olay göz önüne alındığında dava açılması abestir. Bütün bunlar muhalefete yönelik baskılardan bağımzsız düşünülemez. Türkiye hukukunda polis tutanağı tapu kaydı gibi değer görür hale gelmiştir. Bu kabul edilebilir bir şey değildir" dedi.